Bilgi toplumlarında tarihin tekerrür edeceğine inanılmaz. Bu toplumlarda yaşanmış hataların tekrarına yer verecek cehaletin iktidarı uzaktır. Çoğunluğun bilgiye olan güveni toplumu yüceltmiştir.

Geçmişte yaşanmış hataların tekrar etmesinin kutsanması, günümüz Ortadoğu ülkelerinde oldukça değerlidir. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu, söyleminin insanları nasıl da kutsanmış kaderci bir köleliğe razı ettiğini yaşıyoruz. Tarihin yönünün, gelişiminin değiştirilemeyeceği safsatasına inanmaktır bu. Bizim önlenemez çöküşümüze olan gönüllü eğilimimizin tezahürüdür.

Tarih yazmak ya da tarihi yönetmek-yönlendirmek, toplumun hatta dünyanın gidişatını değiştirebilecek devasa gelişmelerle olur. Bunu birileri, bazı ülkelere atom bombaları, kimyasal ve biyolojik bombalar atmak olarak anlar, bazıları bütün insanlığa bedelsiz ve temiz enerji sunmak olarak anlar. Yaşanılan toplumun gelişmişlik düzeyi, kişilerin insan sevgisine de yön verir.

İster insan sevgisine odaklanmış, ister kan ve gözyaşı sonrası menfaat peşinde olunsun; ileriye dönük elli yıllık-yüz yıllık planlar yapıp uygulayabilecek ekonomik ve politik güce sahip olmayanların tarihi yönlendirmeyle, yönetmeyle işi olmaz. Kuru gürültüyle, büyük millete, güçlü devlete sahip olmak sadece çizgi filmlerde olur.

Tarih yazmak, kan ve gözyaşı akıtmak değildir. Kan dökmeyi, Ortadoğulu zihniyetimiz getirir aklımıza. Kanla yazılan tarihlerle gelen övünç ve gurur kaynağı kahramanlıklar, gün gelir rezil bir şekilde elinden kayıp gider. Elde kalan sadece, ’benim ecdadım’ demekten ibaret olur. O da beş para etmez. Kanla gelen kanla gider. Ayakaltında ezilenlerin hesabını verecek vicdan bulamazsın. Ellerdeki kanı, kan donduran kanunlarla temizlemeye çalışanlar oldu. Tarih yazdı. Bütün katil ruhlu başkomutanlar ona sığındı. En kolay sıyrılma yoludur kişiye özel yasalar. Ama yine de utancının tarihi yazılmıştır. Gizlemeye çalışırsın, birileri gözüne sokarcasına ortaya serpiştirir tarih kitaplarını. Kör eder okuduğun çöküş tarihi haritaları. Övündüğün atalarının sana hiçbir faydası olmaz. Ve de atamdır, diye övündüğün kan kutsayıcıları, sana yanlış yollar göstermeye başlar. Çağa ayak uydurman gerektiğini kavratacak bilinçten uzak kalmanı sağlar, kana ve gözyaşına tapınman.

Hâlâ tarih yazmanın peşinde olanlar alan (branş) değişikliğine başladılar. Şimdilerde tarih yazma aracı olarak en çok kullanılan kalemdir. Kalem marifetiyle elde edilen ‘bilgi’ en değerli üründür artık. Geçmişe takılıp kalanların, savaş çığırtkanlığı yapanların, taşeron olarak kullanıldığı farklı bir alanın geliştiğinin farkına varamadılar. Bilgi yolunda ilerlemeler sağlamış toplumlar, bilgilerini halkını sıcak savaşa sokmadan savaş kazanma yolunda da kullanmaktadırlar. Kanla tarih yazma ve kahraman olarak anılma uğruna gözünü kan bürümüşler, bu yeni dönem savaşlar için en uygun enstrümandırlar. Silah verilip, destek mahiyetinde üç beş cümleyle uluslar arası bir toplantıda pohpohlanmaları ve bazen kişisel çıkarların kaşınmak istenmesi, yeterli. Bilgi toplumu, hem silah satarak para kazanır, hem savaşıp ölenlerin şehit olarak kaybettiği savaşın kazananı olurlar. Şehitliği kaybettiği savaştan daha önemliymiş gibi gösterme gayretinin boşa çıkmadığı üçüncü dünya ülkelerinde, kaybetmek, kaybetmek değildir aslında. Bir Pirus zaferi* bile olmayan, laf kalabalığı arasında, anlayamadığın çok başka bir şeydir, sanırsın. Öylece arada kaynar gider, bir dahaki tekerrüre kadar.

Tarih yazma peşinde olanlar, uzay tarihini yazmaya başladılar. Gen haritalarının tarihini yazdılar. Bir de geleceğin tarihini yazmayı denediler: 2050 yılından itibaren eskimiş organlarımızın yenileriyle değiştirilebileceği tarihi müjdeyi verdiler. Çevrenin korunmasını sağlayacak yenilenebilir enerji kullanımının tarihini yazmaktalar. Telekomünikasyonda, bilişimde, sağlıkta, ekonomide, uzayda, eğitimde ve daha onlarca alanda tarih yazanlar, kanla tarih yazmaya çalışanları vekâlet savaşlarına yolluyorlar, eşek sürüsüne çoban yollar gibi. Ortadoğu’da halkın tamamı da ölse, sağ kalan devlet başkanı mareşaldir. Ölenler şehitlik şerbeti içmiş, cennetliktir.

Velhasılıkelam, aptal toplumlarda elbette tarih tekerrürden ibarettir. Geri kalmış cahil toplumlar, beceriksizliklerinden dolayı başlarına gelen her şeyin daha önce de meydana geldiğini, ‘tarih tekerrürden ibarettir’ sözüne yükleyerek kendilerini haklı çıkarır, böylece bilgeliğe ulaşırlar. Geri kalmışlığı ve yenilmişliği kendinden kaynaklı görmeyip, ‘tekerrür edeceği söylenmiş, o da tekerrür etmiş’ demekten öteye bir şey anlatmıyor, yaşananlar. Geri kalmış toplumlar, uygar toplumların medeniyetteki yerini fark edince, çaresizlikleri gerilmelerine neden olur. Bu gerginlikledir ki, elde silah mevzi mevzi hedef gezinmekteler.

Yine, geriliklerine sebep olayların tarihte yaşanıp yaşanmadığını bilmediklerinde ise, acizliklerine ’kader’ deyip, suçu yaratana yüklemeyi marifetten sayarlar.

Zır cahil toplumlarda ise, tarihe gerek duyulmadığı için tekerrür edip etmediğinden, ‘aman haa, tarih tekerrür eder, maazallah’ endişesi de yaşanmaz. Geçmişten değil, bugünden bile haberdar olunmaz. Mutlu mesut yuvada ‘Bugün de karnımızı doyurdular, sobamıza kömür de koydular havasındalar. Havanız eksik olmasın diyesi geliyor… Acımazsan insan diye.

________________

*Pirus Zaferi: Yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılan bir zafer.