‘İyi değilim, sadece işimi istiyorum’ diyen Füsun Demirel son dönemde yaşadıklarını Gazete Habertürk'ten Kübra Par'a anlattı.

Demirel ağır bir linç yaşadığını söyledi.

Söyleşinin bir kısmı şöyle:

“Gerilla” derken kastınız neydi?

Bir hatıra defterim var. Geriye dönüp 12 yaşıma, 1971-72 yıllarına bakıyorum. Bir sayfada bir kalp yapmışım, o kalpte “Leyla Halit” yazıyor, “Benim kahramanım” demişim. Filistin kurtuluş mücadelesinin sembol ismi...

Siz aslında Filistin mücadelesine sempati duyuyormuşsunuz...

O zaman, o yaşta evet. Sonra benim bir İtalya sürecim var. Tiyatro eğitimimi İtalya’da aldım. 6 yıl o ülkede yaşadım. İtalya’da yaşarken, Avrupa’yı kasıp kavuran İkinci Dünya Savaşı’nı; o halkın kendi ülkesini, cumhuriyetini korumak için ne denli canla başla savaştığını, onların bütün hikâyelerini okudum, filmlerini izledim, şarkılarını dinledim ve o sivil milislerin nasıl Hitler’e karşı savaş verdiğini gördüm. Aslında bütün bunlara da sanatsal anlamda tanık olduğum için o yaşlarda bir oyuncu olarak, “Şöyle bir rol oynamak isterdim” diye hayal ettim ve bunu dile getirdim. Ama tabii nerelere çekildi.

“Ben artık sokağa çıkmaya korkuyorum” demişsiniz. Nasıl mesajlar alıyorsunuz?

2015 yılında bu başıma geldiği zaman çok ağır bir linç yaşadım. Kendimi ifade edemedim. Çalıştığım yapım şirketi ve bağlı bulunduğum cast ajansı, bana bir ihtarname yolladı. Eğer basına bir açıklama yaparsam şu kadar miktar tazminat ödeyeceğimi söylediler. Özellikle cast ajansı, “Susman gerekiyor Füsun Abla, hiçbir şey konuşmayacaksın” dedi. Ben o süreyi, o geçen zamanı doğru değerlendiremedim.

Yani “Ben yanlış anlaşıldım” mı diyemediniz?

Evet, bunu diyemedim. Bugün size anlattığım şeyleri 3 yıl önce anlatabilirdim. Ama bunu diyemedim. Bu şansımı elimden aldılar. Dolayısıyla bu kadar ağır zaman kaybı var. Sokağa çıkamadım. Çocuklarım o zaman 7.5-8 yaşındaydılar. Ailece ölüm tehditleri aldık. Kadın olmamdan da kaynaklı, çok cinsiyetçi, hakarete varan, ne yaşıma ne sanatçı kimliğime yakışmayacak şeyler söylendi ki doğal olarak ürküyorsunuz, çekiniyorsunuz. 72 saat boyunca perdeleri kapatıp evde çocuklarla oturdum, hiçbir yere çıkamadım.

“Sanatçılara yönelik linç her iki mahallede de var” diyebiliriz. Bir tarafta Memet Ali Alabora, öbür tarafta Yavuz Bingöl... Siz ikisinin de yanlış olduğunu düşünüyor musunuz, yoksa “Biri haklı­dır, diğeri haksızdır” mı diyorsunuz?

Hayır, her iki linci de kesinlikle eleştiriyorum. Genel olarak sol görüşlü bir insan oldum. Ama hayatımda hiçbir zaman benden “Neden Yavuz Bingöl böyleymiş?” diye bir tek kelime duyamazsınız. Herkes nerede durmak isterse durur. Özgür irade diye bir şey var. Neden bunun için sanatçı arkadaşımı küçük düşüreyim?

Peki, bu süreçte sanat çevre­sinden size destek mi geldi, yoksa sizi yalnız mı bıraktılar?

Bunu cevaplamam çok zor. En başında çok yalnızlaştırıldım. Destek geldi. Ama yeterli miydi?

Ya Instagram mesajını attıktan sonra?

3’üncü yıla giriyorum ve bu linç sanki adeta tekrar­ladı. Destek olan herkese çok teşekkür ediyorum. Meslektaşlarımdan katlana katlana destek­ler geldi, hâlâ da geliyor. İlk olayda böyle değildi. Kendimi gerçekten çok yalnız ve izole hissettim. Ama bu sefer birlikte ne üretebileceğimize dair teklifte bulunanlar bile oldu.

Meclis’te kadın tiyatrocuların sahneye çıkarılmadığı iddiasına karşılık, 100 kadın tiyat­rocu ‘100 Replik’ adında bir protesto eylemi yaptı. Buna ne diyorsunuz?

Meclis’te yaşanan, Tür­kiye Cumhuriyeti’nin ayıbı­dır. Hiçbir şekilde hiçbir yurttaşın onaylayabileceği bir şey olduğunu sanmı­yorum. Orada Meclis Baş­kanı’nın aslında bir yanlışa düştüğünü düşünüyo­rum. Belki de “Biz burada bir hata yaptık. Arkadaş­lar kusura bakmayın” gibi bir açıklama da olabilirdi. Çünkü kadın her yerde­dir. 16. yüzyılda Elizabeth döneminde Globe The­atre’da kadınlara sahne yasağı varken erkek kılı­ğında sahneye çıkan kadınlar oldu. Kadın oyun­cular sahneye çıkabilmek için çok mücadele verdi. ‘100 Kadın 100 Replik’ bir tepkidir, bir protesto­dur. “Biz varız, burada­yız. Kadınız, oyuncuyuz. Bu sahne bizim.” Mesleği­mizi ölene kadar üretmeye devam edeceğinin de bir cevabıdır.

Bu ülkede arada ne yazık ki böyle şeyler yaşıyoruz. Biz kadın oyuncularız ve ölene kadar da sahnedeyiz.

Televizyonda proje yapmadınız ama bu süreçte tiyatroya devam ediyor muydunuz?

Tiyatro çok yoğun. İtal­yanca’dan kendi çevirdi­ğim ve uyarladığım, Dario Fo ve Franca Rame’nin bir oyununu oynuyorum.

Dario Fo sizin hocanızdı değil mi?

Evet. Bana mesleki olarak hep ışık tutan biri oldu. Sanatçı toplumun üzerinde durur. Bir çeşit filozoftur. Toplumu değerlendirir, öngörür, oyunlar yazar, yönetir, oynar... Sanatçı eleştirir. Eleştiri ise yapıcıdır ve iyileştirir. Tüm siyasi tabelalara uzak ve mesafeli durup gereğinde her şeyi eleştirebilendir. Dario Fo ve Franca Rame işte böyle sanatçılardı. 3 sezondur oynadığımız ‘Aşk Dersleri’ insanların birbirini anlaması ve sev­mesi üzerine bir oyun.

Nerede izlenebilir?

8 Nisan Pazar günü Adana’da, 9 Nisan Pazar­tesi günü de Tarsus’ta olacağız. 21 Mart’ta İstan­bul’da Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, 22’sinde de Moda Sahne­si’nde oynayacağız. Sonra 23’ünde Londra Tiyatro Festivali’ne gidiyoruz. Londra’da Türkiye’yi temsilen oynayacağız.

SÖYLEŞİNİN TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ