Rüşvet, kamu görevlilerinin yurttaşların işlerini yapmaları karşılığında aldıkları para ya da mallara verilen ad. Yurttaşlara sunulan hizmetlerin, kullanacakları mal ve hizmetlerin alımında, kamu görevlilerinin aldıkları aylıkları, ücretleri dışında, artı olarak çıkar sağlamalarının adına rüşvet, bu işin yapılması yöntemlerine yolsuzluk adı verilmekte. İç işlerde ya da uluslararası mal ve hizmet alımlarında yaşanan rüşvetin, yolsuzluğun bir yanında, iki ayağından biri olarak kamu kuruluşları karşımıza çıkmakta.

Özel kurum, kuruluşlar arasındaki ilişkilerde, mal ve hizmet alım satımlarında rüşvet görülmez. Rüşvet kamu kurum ve kuruluşları, bunların yöneticileriyle yurttaşlar ya özel kuruluşlar arasında sağlanan çıkarlar.

Neden yok edilememekte?

Rüşvetin ortadan kaldırılamamasının en önemli iki nedeni, kolay kanıtlanamaması, cezasız kalması. Küresel hukuk sisteminin yerleşemediği, demokratik kurumların gelişemediği ülkelerde, alınan rüşvetlerin tümüne yakını, alanların yanına kazanç olarak kalmakta. Rüşvetlerin yeni rüşvet ortamları yarattığı bir kısır döngü sürüp gitmekte.

İran İslam Cumhuriyeti’ne uygulanan ABD, AB ambargosu sürecinde, ABD tarafından yapılan yargılamalar, alınan önlemler, farklı boyutlara uzandı. Türkiye Cumhuriyeti’nde 800 milyon dolar rüşvet dağıtıldığı ileri sürüldü. Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin aldığı rüşvetlerin üstü kapatıldı. Çünkü ucunun nereye dayandığı bilinmekteydi. ABD kapatmadı, yargıladı, tutukladı.

Özgür Özel, bu konuyu şöyle açıklamakta:

“Bu rüşveti alanlardan biri sayın Erdoğan tarafından büyükelçi olarak atandı. Türkiye’yi yurt dışında maalesef makam aracında Türk bayrağı ile temsil ediyor. Telefonda kıkır kıkır rüşvet alanlar Türk devletini temsil ediyor. Bu 800 milyon dolarlık rüşvet bu iktidar döneminde dağıtıldı. Bu konuda hiçbir adım atılmayacak mı? Utanıyoruz, bütün dünya ülkesinde bu kara para hareketine karşı ülkesinde meselenin üstüne gidiyor. Bizimkiler susuyor çünkü alınan verilen rüşvet bu dönemde verilmiş. Ömer Bey’in dikkatini çeker mi o dosyada bir şey daha var; bu dağıtılan rüşvetin yüzde 10’nunu bir tek kişiye vermişler. Biz o bir tek kişiyi merak ediyoruz. Bu tek adam yönetimi herhalde bu tek kişi için bir adım atar. Atamazsa günü gelince o adımı atarlar.”(1)

Bu ülkede, rüşvetin, yolsuzluğun hiçbir dönemde yeterince soruşturulması, rüşvet alanların yargılanmaları yapılamadı. Her şey yapanların yanına kaldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü koşullarında bu adımların atılması olanaksız.

Tuncay Mollaveisoğlu şu özet değerlendirmeyi yaptı:

“İran’a yönelik ABD ambargosunu delmek “bahanesi” ile, içinde İranlı ve Türk üst düzey siyasetçi ve yöneticilerin yer aldığı bir ağ kuruluyor. Rıza Sarraf bu ağı yönetiyor.

“Bahane” diyorum çünkü, sözde ABD karşıtlığı ve sözde milli duygular üzerine bir rüşvet çarkıydı ortalığa saçılan... “ABD’ye karşı İran’a destek verdik” diyenler; milyonlarca dolar rüşvet iddialarının da tam merkezindeydiler”.(2)

Rüşvetin, yolsuzluğun iç oluşumlar, çabalar, önleme çalışmalarıyla durdurulabileceği ufukta gözükmemekte. Uluslararası gelişmelere bağlı bir sorun olarak yön alacağı açık.

Rüşvet çarkı kırılmadan toplumda yaşanan çürüme, yozlaşma durdurulamaz. Bu çark, ekonomik gelişmenin, demokratikleşmenin en büyük engellerinden biri.

Rüşvetin ülke yaşamına yön verdiği yörelerde, kamunun uygulamaları açıklık içinde yapılamaz. Yasama, Yürütme, Yargı erkleri etik kurallar içinde çalışamazlar. Bu olumsuzluklar, demokrasinin önünü tıkar.

-------------------------------------------

(1) Artıgerçek.com.tr İnternet Gazetesi, CHP'li Özel: Biz o bir tek kişiyi merak ediyoruz, 23.09.2020

(2) Mollaveisoğlu, Tuncay, Sarraf meselesi: 800 milyon dolar rüşveti hangi siyasiler aldı? Cumhuriyet Gazetesi, 23.09.2020