RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Ankara Ticaret Odası’nda düzenlenen Eko İklim Ekonomi ve İklim Değişikliği Zirvesi’nde “İklim Elçisi” olarak ödül alan sanatçı Kenan Doğulu ile Beren Saat’in sözlerini dezenformasyon olarak gördüğünü söyledi.

Şahin, Saat’in; “Kadının giysisi siyasete malzeme yapılıyor, eğitim sistemimiz geriliyor, kadın bakanlığı kapatılıyor, kadınlar haklarını sistematik bir şekilde kaybediyor’ diye rahatsızlıklarımızı dile getirdiğimizde ‘köprülere, yollara bak ne kadar iyi çalışılıyor’ cevabını aldık” sözleri hakkında “Toplumumuzla hiç bağdaşmayan, toplumumuzun birçok kesimi tarafından belki de yadırganacak bir dezenformasyonu, bir söylemi nasıl gözümüzün içine baka baka verdiğini hep beraber görmüş olduk. Medyamıza düşen görev ise bu tür dezenformasyonun topluma aktarılırken uyanık olması ve bunların engellenmesinde üzerine düşen rolü ve görevi yerine getirmesi şeklindedir” dedi.

Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, “Görsel ve İşitsel Medyada Dezenformasyonla Mücadele Çalıştayı”nda; “Dezenformasyon ülkelerin milli güvenlik meselesidir. Yayıncılarımızı sürekli olarak uyarmaya çalışıyoruz. Diyalogdan yanayız ama iyi niyetli ikazlarımız dikkate alınmayanlar tarafından da zaman zaman ihlal edilen yayınlarda da en son kullanmak istediğimiz ceza ve müeyyideye yöntemlerini de kullanmaktan ve uygulamaktan çekinmediğimizi belirtmek istiyorum. Yayınlar yoluyla kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine, gerçeklerin üstünün yalanlarla örtülmesine kesinlikle izin vermedik bundan sonra da vermeyi düşünmüyoruz” diye konuştu.

RTÜK ve Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) iş birliğinde düzenlenen “Görsel ve İşitsel Medyada Dezenformasyonla Mücadele Çalıştayı” Ankara’da bir otelde yapıldı.

Şahin’in konuşması özetle şöyle:

“Dezenformasyonun baş kaynağı ya da aracı ise maalesef medyadır. RTÜK sorumluluk alanımız olan görsel ve işitsel medyada dezenformasyon konusuna dikkatliyiz.  Dezenformasyon artık hakikatin önüne geçmiştir, medya alanları yalan ve yanlış bilgilerle çokça kirletiliyor.   Yazılı basınla başlayan ‘yalan haber’ olgusu dijitalleşmeyle birlikte maalesef çok fazla ilerlemiştir. Artık yalan haber tanımı bile masum kalırcasına dönüşüm geçiren yeni bir yöne doğru evrilmiştir. ‘Sahte haberler’, ‘manipülasyonlar’ maalesef medyada kol geziyor.   Medya mecralarının çeşitlenmesi ve dijitalleşmesiyle birlikte yalanın, üretilmiş haberlerin, dezenformasyonun hızla yayıldığını görmekteyiz. Üzülerek görüyoruz ki, günümüzde dijital medya araçları üzerinden sık sık dezenformasyon kampanyalarına maruz kalıyor, yalan ve çarpıtılmış haberler sebebiyle kişi ve kurumlar yıpratılıyor.

Daha kısa bir süre önce seç-izle platformu dediğimiz, aralarında Netflix’in de bulunduğu uluslararası medya kuruluşlarının lisanslama sürecine başladık. Üst Kurul olarak yasal görevimiz gereği bu lisansları almaları gereğini hatırlattık fakat adeta kıyamet koptu. ‘Vay efendim RTÜK, uluslararası bu kuruluşların Türkiye’ye gelmesini istemiyor ve engellemek için elinden geleni yapıyor RTÜK yasakçı, sansür uyguluyor’ şeklinde…

Dezenformasyona en bariz örneklerden birisi de dün ATO’da düzenlenen iklim zirvesinde karşılaştık. Oradaki iklim elçisi seçilen bir sanatçımızın toplumumuzla hiç bağdaşmayan, toplumumuzun birçok kesimi tarafından belki de yadırganacak bir dezenformasyonu, bir söylemi nasıl gözümüzün içine baka baka verdiğini hep beraber görmüş olduk. Medyamıza düşen görev ise bu tür dezenformasyonun topluma aktarılırken uyanık olması ve bunların engellenmesinde üzerine düşen rolü ve görevi yerine getirmesi şeklindedir.

"DEZENFORMASYON ÜLKELERİN MİLLİ GÜVENLİK MESELESİDİR"

Dezenformasyon ülkelerin milli güvenlik meselesidir. Hatta ve hatta bunu da aşarak küresel bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bakınız; son dönemde görsel ve işitsel medyada bilerek ya da farkında olmadan ortaya konulan dezenformasyonlara ilişkin yayıncılarımızı sürekli olarak uyarmaya çalışıyoruz. 6112 sayılı yasamızda açıkça yazmaktadır ki yayın hizmetleri gerçeklik ve doğruluk ilkelerini esas alması lazım.

Diyalogdan yanayız ama iyi niyetli ikazlarımız dikkate alınmayanlar tarafından da zaman zaman ihlal edilen yayınlarda da en son kullanmak istediğimiz ceza ve müeyyideye yöntemlerini de kullanmaktan ve uygulamaktan çekinmediğimizi belirtmek istiyorum.  Yayınlar yoluyla kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine, gerçeklerin üstünün yalanlarla örtülmesine kesinlikle izin vermedik bundan sonra da vermeyi düşünmüyoruz.”

Çalıştayın “Medyada Etik İlkeler ve Medyanın Güvenirliği” oturumunda konuşan TRT Genel Müdür Yardımcısı Hasan Öymez ise özetle şunları söyledi:

"Son yıllarda bazı süper güçlerin; kara, hava, deniz gibi unsurlara siber savaş ordularını da kattıkları ve psikolojik savaş unsurlarını da bir savaş unsuru olarak ciddi şekilde kullandıklarını biliyoruz. Trol ordularını kullandıklarını biliyoruz. Sosyal medyanın hayatımıza yerleşmesiyle birlikte istihbarat örgütlerinin, terör örgütlerinin sosyal medyayı çok iyi şekilde kullandıklarını biliyoruz.

SOSYAL MEDYA DÜZENLEMESİ

İki anahtar kavram var, dezenformasyon bir şeyi bağlamından uzaklaştırarak ya da olmayan bir iddia ortaya atarak yanlış bilgi yayma en basit ifadesiyle. Bir de mezenformasyon var, geniş kitlelerin farkında olmadan bu kara propagandaya, bu savaş unsuruna alet olması buna ülkemizde maalesef bilinçsiz sosyal medya kullanan binlerce insan bu süreçlerin bir parçası olabilmekte. Buna maalesef medya kuruluşlarının da hem de ana akım dediğimiz medya kuruluşlarının da alet olduğuna dair pek çok örnekler yaşıyoruz. Sosyal medya üzerinden oluşturulan bu algı trol orduları tarafından sosyal medyada gündem haline getiriliyor birkaç dakika içerinde ana akım medyanın gündemi haline gelebiliyor. RTÜK, bu çarpıtma süreçlerinin ana akım medyaya ulaştığı anda müdahale ettiği pek çok olay yaşadık. Bir de sosyal medya düzenlemesinin artık parlamentoya da sunuldu, hukuki süreçlere dahil olması gerekiyor. İnsanların 25-30 yılda tırnaklarının ucuyla elde ettikleri kariyerlerini bir fake hesap üzerinden birkaç asılsız iddiayı yayarak şirketleri batırabiliyorlar, önemli siyasi kişilikleri itibarsızlaştırabiliyorlar. Sosyal medya düzenlemesinin bir an önce Meclis’ten geçmesini ve bilgi kirliliğinin ortadan kaldırılması en azıdan minimize edilmesi gerekiyor.

Sosyal medyanın artık vatandaş gazeteciliğine geldiği ve bu yüzden ana akım medyanın öleceği, gazeteciliğe ihtiyaç kalmayacağı yönünde bazı tartışmalar var. Ben kesinlikle karşıyım. Tam da bu düzlemde herkesin aslı astarı olan olmayan yalan yanlış bilgiyi dünya dolaşıma sokabildiği bu ortam tam da gazetecilerin öne çıkması geren doğruları çarpıtılmış yanış bilgilerden ayıracak gazetecilik yapması gereken döneme girdiğimizi düşünüyorum."

Kaynak: ANKA