İran, Irak ve Türkiye'deki Kürtlerin Suriyeli Kürtleri daha çok korunması gereken küçük kardeş olarak gördüklerini belirten BDP eş Genel Başkanı Gültan Kışanak 'Özerklik demek Suriye'nin bölünmesi anlamına gelmiyor. Kürt Sorunu'nu devlet sorunu ile özdeşleştirmek hem doğru değil, hem de gelecek perspektifi olmayan bir şey. Kürt Soru'nu bir devlet değil; bir hak ve özgürlükler sorunudur' diyor

 

Şenay YILDIZ/ Akşam

 

BDP Eş Genel Başkanı Gültan Kışanak AKŞAM'a gündeme ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu:   

- Hakkari Çukurca'da PKK'nın düzenlediği saldırılar sonrası 2'si korucu 6'sı asker toplam 8 şehit verilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yaşanan bu can kayıpları bu ülkenin değerleridir. Ayrıca da her biri bir insandır, bir candır. Bu nedenle büyük bir üzüntü duyuyoruz. Yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, sevenlerine de başsağlığı diliyorum. Bu can kayıplarının artık son bulması gerekiyor. Bunun için de meselenin köklü bir şekilde çözüme kavuşturulması gerekiyor. Aslında biz yılardır sağlıksız bir çatışma ortamı içerisindeyiz ama ne zaman güvenlik kuvvetlerinden toplu bir can kaybı gündeme gelse, o zaman bu Türkiye için yeni bir gündem haline geliyor. Bu işlerin toplu
olarak çözülmesi için yapılması gereken, her bir can kaybı karşısında aynı duygu ve duyarlılığı yaşamak ve bu işi çözmek için gayret içerisinde olmak.

SORUNU İHALE ETMEYİN
- Şemdinli'de günlerdir PKK ile ordu arasında yaşanan çatışmalarda Suriye'de yaşananların etkisi var mı size göre?
Ben bunun Suriye'deki gelişmelerle hiçbir bağlantısı olduğunu düşünmüyorum. Bu konuda da Türkiye'de kamuoyu yanlış bir ortama sürükleniyor ve oradan bir çözüm çıkmıyor. Suriye'deki gelişmeler Ortadoğu'daki gelişmelerin bir boyutu olarak yaşanıyor. Oysa Suriye olsa da olmasa da Türkiye'nin böyle bir Kürt sorunu ve bundan kaynaklı bir çatışma sorunu var. Son bir aydır çok yoğun olmak üzere son bir yıldır sürekli çatışmalar var. Çatışmaların devam edeceğine dair de hem devletin ve hükümetin yaklaşımları hem de PKK'nın açıklamaları var. Bunları yok sayıp, kendi sorunumuzu Suriye'deki gelişmelere ihale ederek işin içinden çıkmaya çalışıyoruz. 

- PKK içerisinde barış yanlısı ya da karşıtı olanlar var mı? Yoksa örgüt topyekun olarak mı hareket ediyor çatışmalarda?
Bu konuda şimdiye kadar verilen demeçlerden, yaptıkları eylemelerden böyle bir ayrım göremiyorum. Bir yılı aşkın bir süredir, PKK'nın lideri, Kürt halkının önder dediği kişi İmralı'da bir tek kişiyle görüştürülmeden tecrit altında tutuluyor. PKK bir bütün olarak her gün 'Önderliğimizin durumu bu olursa biz savaşı artıracağız' diye açıklamalar yapıyor, Kürtlerin haklarının güvenceye kavuşturulması gerektiğini söylüyor. Şimdi bunları bir kenara bırakıyoruz, senaryo yazıyoruz. Kürt sorunu senaryo yazılarak, toplum mühendisliği yapılarak, içinden çıkabilecek bir sorun değildir. Artık herkesin en yüksek sesle 'Bu sorunu konuşarak çözmek istiyoruz' demesi lazım.

KÂR-ZARAR HESABI
- PKK saldırıları sizin BDP olarak Kürt Sorunu'nun çözümüne yönelik çabalarınızı da sekteye uğratmıyor mu? Günün sonunda bu saldırılar aslında Kürtlere zarar vermiyor mu?
Bir sorunu çözmek için önce onu doğru tanımlamak lazım. Sorunun bir kısmını yok farz ederek çözmeye çalışmak doğru değil ve bir sonuç doğurmuyor. Bugün 8 asker vesilesiyle bu konuyu tartışıyoruz, çok acı bir olay. Ama orada Kürt çocukları da ölüyor. Bir halk kendi karını-zararını bilmez mi? Kendisine zararlı olan bir faaliyeti bu kadar biteviye destekler mi? Ortada başka bir sorun var. Çözemediğimiz için böyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Kürt sorunu çözülmediği, hak ve özgürlükler verilmediği, bu çatışma ortamını bitirmek için sağlıklı bir müzakere yaşanmadığı sürece bizim kar-zarar hesabı yaparak işin içinden çıkma şansımız yok. 

- Peki, PKK ne olursa saldırılara son verecek bugünkü koşullarda? Müzakereler başlarsa mı?
PKK her gün diyor ki 'PKK liderine İmralı'daki tecrit ve Kürt halkının özgürlük ve özerklik talebi, bizim için savaş nedenidir' diye açıklıyor. Bunun yerine benim bir şey tarif etmeme gerek yok. 

-  Kürt meselesi çözülse bile PKK bitmeyebilir yorumlarını nasıl değirlendiriyorsunuz?
PKK diyor ki 'Ben Kürt sorunun bir sonucuyum. Kürtlerin hakları verilmediği için ben dağdayım. Kürtlerin hakları verilsin, ben dağdan ineceğim.' Bu onun söylemi. Kürtlerin hakları verildikten sonra PKK gene de 'Ben savaşmak istiyorum' derse, o zaman bütün bir toplum onun karşısında yer alır. Neden PKK'ya katılımları önleyemiyorlar? Demek ki bir sorunun sonucudur o. Bir sorunu çözersek, sonuç da bundan etkilenecektir. Buna rağmen birileri şiddet kullanmak isterse, bu toplum buna zemin olmaz artık. Şu anda şiddetin zemini var. Şiddetin zemini haklardan yoksunluktur.

 

BİRLİKTE YAŞAMAK BİR TERCİH
-  Suriye ile ilişkilendirmiyorsunuz ama uluslararası gelişmeler burayı da etkiliyor. Mesela Kuzey Irak'ın Türkiye Kürtlerinin özerklik talebi üzerinde etkisi olmadı mı?
Türkiye'deki Kürt örgütleri eskiden Bağımsız Birleşik Kürdistan istiyorlardı. Bugünse PKK ve PKK dışındaki Kürt örgütlerinin büyük çoğunluğu Bağımsız Birleşik Kürdistan istemiyor. Türkiye'deki Kürtler dünyadaki gelişmelere, bölgesel konjonktüre bakarak demokratik haklar konusunda başka bir yolu tercih ettiler. Kimisi federasyon diyor, kimisi otonomi diyor, biz demokratik özerklik öneriyoruz. Açıkça, Kürtler birlikte yaşamayı tercih ettiler. Buna bir an önce artık el uzatılması lazım. Yoksa ilelebet bu tercihin böyle kalacağını kimse garanti edemez. 'Sen ömrünü 'özerklik istiyorum' diye geçir. Ama ben sana bunu vermeyeceğim.
Başına her tür bela gelsin ama gene de öyle dur' demek, hayatın akışına aykırı. 

-    Bu iş hem Türkiye hem de Suriye'de özerkliğe doğru gidecek ve bunun önünde durmanın imkanı yok mu diyorsunuz yani?
Tabii, ben bunu çok açık, net söylüyorum. Kürtler açısından siyasi haklarını kazanmadıkları bir süreç öngörmüyorum. Bu siyasi haklardan da özerkliği, yönetime katılma hakkını anlıyorum. Özerklik olmadan, siyasi bir statü tanınmadan, bireysel ve kültürel haklarla bu iş artık geçiştirilemez.

 

ÖZERKLİK OLMADAN KÜRT SORUNU ÇÖZÜLMEZ
-  Oslo görüşmeleri sürerken Silvan saldırısının olması ve görüşmelerin kesilmesini siz nasıl okudunuz? Sürecin torpillenmesini isteyen güçler mi var?
Bugün ortaya çıkan tartışmalar bize gösteriyor ki aslında Oslo sürecinin kesintiye uğramasının nedeni Silvan saldırısı değil; Kürtlerin hangi haklara sahip olacağıyla ilgili tartışmadır. Oslo sürecinde Öcalan'ın kaleme aldığı ve içinde anadilde eğitim, özerklik gibi maddelerin yer aldığı bir protokol oluşturuldu. Evet, bunu Öcalan kaleme aldı ama bu aynı zamanda görüşmelerin de bir ürünü. Hükümetin buna cevabı 'Hayır' olduğu için Oslo Süreci kesintiye uğradı. Oslo Süreci bittikten sonra da yeniden bir çatışma zeminine girildi. Şimdi Suriye'yi konuşuyoruz ama aslında konuştuğumuz şu: Kürtler özerk olsun mu, olmasın mı? Demek ki kilit nokta bu. Oslo'da teknik olarak görüşmeler bitirilmeden, çatışmaya götürülmeden biraz daha uzatılabilir miydi? Bu başka bir tartışma konusu ama arka planda asıl neden budur.

ÇOĞUNLUĞUN TAHAKKÜMÜ
- Temsil ettiğiniz Kürtler bunu istiyor belki ama bu ülkede çoğunluğu temsil eden Türkler de var ve çok net ki bunu istemiyorlar. Ne olacak bu durumda?
Sayısal olarak çok olanın gücü eline geçirip, sayısal olarak az olan üzerinde bir tahakküm kurması demokrasi değildir. Bu ancak diktatörlükler vesilesiyle hayata geçirilebilir. Kimse bunu savunamaz. Türkiye için de, Suriye için de savunmamalı. Kürtler bugün bütün aktörleriyle diyorlar ki 'Biz ayrılmak istemiyoruz, birlikte yaşamak, ortak bir gelecek kurmak istiyoruz ama kendi haklarımızı da istiyoruz'. 'Bunun kimseye bir zararı yok' diyen bir yerden bir siyaset yapalım. Bunu tartışalım, Türkiye kamuoyunun önüne koyalım. Bu hiç yapılmadı Türkiye'de. 

-  Suriye'de PYD'nin Kürt bölgelerinde hakimiyet kurması Türkiye gündemini bir anda değiştirdi. Siz ne bekliyorsunuz Suriye'deki Kürtler bakımından?
Suriye çok zor bir yer ve orada güçler dengesi nereye oturacak, bu çok kolay tahmin edilebilir bir şey değil. Çünkü sorun sadece Suriye'nin iç dengeleriyle de sınırlı değil. Bölgesel ve mezhep savaşı riski taşıyor. Ama Türkiye'nin Suriye politikası net değil. Yaklaşık iki yıldır 'Esad gitmeli' lafını duyuyoruz. Peki, gitsin ama yerine ne gelmeli? Bunun cevabını vermiyor iktidar bize. Sadece ve sadece Kürtlerin özerklik hakkı elde etmesini önlemeye dönük bir siyasi angajmana girerse, bu Suriye için de Türkiye için de Ortadoğu için de bir felaket senaryosu demek. Türkiye'nin şu anda desteklediği Suriye muhalefeti de bir gelecek perspektifi bize sunmuyor. Ortada bir siyasi proje problemi var.

-  Neden felaket senaryosu?
Eğer Türkiye 'Hele bir Esad gitsin. Ondan sonra kim gücü ele geçirirse istediği siyasi programı uygular' diyorsa, bunun adı kaostur. Türkiye bunu Kürtler bağlamında söylüyor ama Kürtler de Suriye'de bir oldubittiye razı olmaz. Suriyeli Kürtler şu anda bir program oluşturmuş, siyaset yapıyorlar. Ama Türkiye bu tavırla onlara 'Siyaset yapma. Git, Esad'a karşı savaş ki seni ezsin. Ben de o bahaneyle oraya girip tampon bölge oluşturayım' diyor. Bu Türkiye'nin hayrına bir program değil.

-  Her türlü önlemi almaya hazır görünüyor Ankara...
Bu politika aslında Türkiye'nin kendi içerisindeki Kürtlere siyasal statü vermek istememesinin bir tezahürüdür. Yoksa Suriye'den buraya bir tehlike falan gelmeyecek. Kuzey Irak denilen Kürdistan Bölge Yönetimi Türkiye'yi olumsuz etkilemezken, niye Suriye'deki Kürtler olumsuz etkilesin? Burada Türkiye kendisiyle ilgili kaygı duyuyorsa, kendi Kürtleriyle yaşadığı problemi çözmemesi nedeniyledir. Türkiye içerideki Kürt sorununu çözerse; demokratikleşmiş, yoluna devam eden bir ülke olur. Çözmezse 30 yıldır yaşadığımız gibi çatışan, giderek ayrışan, kutuplaşan, nereye gideceği de artık belli olmayan bir hal alır. Bu tamamen Türkiye'nin içiyle ilgilidir. Suriye'de şu anda 3 milyon Kürt'ten bahsediliyor, Türkiye'de 20 milyon Kürt var. Biz 20 milyon diyoruz, devlet 13 milyon diyor. Peki, 13 milyon olsun. Niye oradaki 3 milyon burayı olumsuz etkilesin ki? Sen 13 milyon Kürt'le barıştığın zaman önünde hiç kimse duramaz.

 

- Türkiyeli Kürtlerle, Suriyeli Kürtlerin ilişkileri nasıl? Aralarında nasıl bir bağ var?
Suriye'deki Kürtler ile Türkiye'deki Kürtler arasında doğrudan akrabalık ilişkisi var. Mesela amca Kızıltepe'dedir, yeğeni karşıdadır. Kardeşten biri bu taraftadır, biri öbür taraftadır. Orada bir tren hattı var, sınırı falan bilmez Kürtler. Kızıltepe, Suruç; Nusaybin, Ceylanpınar... O sınır hattında yaşayan Kürtler, bin Xat (hattın altı) ve ser xat (hattın üstü)' derler. Bu sınırlar doğal sınırlardan değildir, cetvelle çizilmiştir. Bu nedenle Ortadoğu'da sınırlarla oynamaya gelmez. Yapılabilecek en iyi şey bütün halkların gönüllü, demokratik bir şekilde, birbirlerini kabullendiği ve o sınırların anlamını yitirdiği bir halklar birliği kurmak. Aksi takdirde Ortadoğu'da kavga bitmez, herkes birbirini yer.

- Suriye'de Kürtlerin mevzi kazanması Türkiye'deki Kürtler arasında nasıl bir iklim yaratıyor?
İran, Irak ve Türkiye'deki Kürtlerin kendi iç dünyasından bakıldığında; Suriye Kürtleri daha çok korunması gereken bir küçük kardeştir. Çünkü nüfus olarak daha azdırlar, coğrafi olarak kendilerini savunma imkanlarından yoksundurlar ve çok baskı gördüler. Kimlikleri bile yoktu. Siyasi haklar bağlamında Kürtler diğer bütün yaşadıkları devletlerin içerisinde aynı sorunları yaşadılar ama Suriye'deki Kürtler mazlumun mazlumudur. Onun için sadece Türkiye'deki Kürtler değil; dünyadaki bütün Kürtler, Suriye'deki Kürtlerin demokratik haklarını almalarından ve kendi kendilerini yönetebilecek imkanlara kavuşmalarından büyük bir memnuniyet duyacaktır.

- Büyük Kürdistan ideali yaşamıyor mu peki Kürtlerde?
Aslında bu konuda da Türkiye'de bir bilinç çarpıtması yaşanıyor. Sevr zamanında Kürtler isteseydiler, siyasal olarak bu pozisyonda olsaydılar, büyük Kürdistan kurma hevesi ve hayali içerisinde olsaydılar, bunun siyasal programına sahip olsalar, belki de kurabilirlerdi. Ama Kürtler hiç böyle yaşamadılar. Tarih boyunca küçük küçük bazı otoriteler, devlete benzer bazı organizasyonlar kurdular ama devletle fazla tanışmadılar. Kürdistan atamdan, aşiretimden kalmış, üzerinde yaşadığım, karnımı doyuran, havasını soluduğum bir coğrafyadır, vatandır; bir devlet değil. Ama bize hep bir devlet olarak empoze ediliyor ve karşılığında bölünme senaryoları konuşuluyor. Bir de dünya genelinde ulus-devletlerin artık rolü giderek azalıyor, giderek bir organizasyona dönüşüyor devlet aygıtı. Siyasallaşan, bilinçlenen, demokrasiyle tanışan her Kürt de 'İnsanların hayatına bu kadar hükmeden, baskı kuran devlet hayırlı bir şey değil. Devleti olanlar ne hayrını gördü ki' diye sorguluyor. Onun için Kürt Sorunu'nu devlet sorunu ile özdeşleştirmek hem doğru değil, hem de gelecek perspektifti olmayan bir şey. Kürt Sorunu bir devlet değil; bir hak ve özgürlükler sorunudur. 

- Ankara 'PYD'yi PKK'nın Suriye ayağı' olarak tanımlıyor. Siz nasıl görüyorsunuz?
Biz kimse hakkında niyet okumuyoruz. PYD özgün programı olan bir siyasi parti ve diyor ki 'Ben PKK'dan ayrı bir siyasi partiyim. Ben Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayım. Bu bütünlük içerisinde kendi özerk siyasi statümü, Özerk Kürdistan istiyorum' diyor. Ama Türkiye bunu 'bölünme' diye kodluyor. Özerklik neden Suriye'nin bölünmesi olsun ki? Bu dünyada federasyonla yönetilen devletler var, eyalet sistemi olanlar, kantonlar, bölge yönetimleri var... Hiç biri bölünmüyor da Kürtlerin olduğu bir yerde özerklik olursa, 'Orası bölünecek' diye düşünülüyor. Kürtlerin genlerinde bölücülük mü var? Kürtler demokrat olamazlar mı? Kürtler ortak bir gelecek, eşit bir hukuk, eşit yurttaşlık içerisinde yan yana yaşamayı istemezler mi? Kürtler eşittir bölücülük demek çok ırkçı bir yaklaşım.

- Suriye'de de özerk bir yapı oluşursa bu durum Türkiye'deki Kürtleri nasıl etkileyecek?
Türkiye aynı şeyi Irak sürecinde de yıllarca bize empoze etti ve karşı çıktı. Oradakileri bölücülükle, teröristlikle, aşiret reisi olmakla suçladı. Ama en nihayetinde demokratik bir yapılanma kuruldu ve Türkiye'nin en iyi dostu oldu. Şimdi Suriye'deki Kürtler 'Biz Suriye'nin toprak bütünlüğü içerisinde özerk bir bölgede demokratik bir yaşam sürmek istiyoruz' diyor.  AKP hükümeti bunu kamuoyuna Türkiye karşıtlığı olarak sunuyor.  PYD'den ya da oradaki halk meclislerinden, Yüksek Kürt Konseyi'nden, Türkiye'ye düşmanlık eden bir tek söz duyduk mu? Duymadık. Türkiye, Kürtlerin özerklik talebinin karşısında dikilemez.

ARTIK DAHA HIZLI ÇÖZÜM BEKLENİYOR
- BDP'nin 'İnsanlar dağa çıkmasın' diye bir çalışması var mı bölgede?
Bunu bir söz olarak söylemenin bir faydası var mı? Devlet bunu 34 yıldır söylüyor. Uçaklardan bildiriler atıyor, imamlar aracılığı ile cami cemaatine söylüyor, devletin resmi politikasına inanmış siyasi partiler aracılığıyla propaganda ediyor, dağda operasyon yürüten asker aracılığıyla söylüyor... Sonuç ortada. Onun için bunu söz olarak söylemek yerine, insanlara şunu göstermek lazım: 'Ey sevgili kardeşim, dağa gitmene eline silah almana gerek yok. Bak burada bir gelecek var.' Ama şu anda
8 bin Kürt politik tutuklu var cezaevlerinde. Milletvekili, belediye başkanı, parti yöneticisi yüzlerce seçilmiş insan yargılanıyor, onlarca yıl ceza veriliyor. 

- Bölge insanları son yıllarda atılan olumlu adımları hissetmiyor mu yani?
Tabi bir mesafe kat edildiğini görüyoruz. Çok da bedel ödendi. Ayrıca Ortadoğu'da taşların yerinden oynadığı, her şeyin yeniden şekillenmeye başladığı bir süreçte, insanlar daha hızlı ve köklü çözüm bekliyor.

 

BARZANİ'NİN TUTUM DEĞİŞTİRMESİ İÇİN NEDEN YOK
- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun Suriye'de özerk bir Kürdistan kurulmaması için geçen hafta Barzani'yle yaptığı görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Erbil'de Barzani'nin daveti üzerine yapılan Kürtler arası toplantı sonrasında, farklı siyasal programları ve yaklaşımları olan partilerin üzerinde ortaklaştığı ve kamuoyuna deklare ettikleri bir tutum var: Barzani de dahi tüm Kürtler bu süreçte, Suriye'deki Kürtlerin haklarını almak için ortak hareket edecekler. Ben Barzani'nin sırf 'Davutoğlu ile görüştü' diye bu tutumundan vazgeçmesi için bir neden görmüyorum. Bu tutumdan vazgeçmesi için Türkiye'nin Barzani'ye daha iyi bir şey önermesi lazım. Ama Türkiye diyor ki 'Müdahale ederiz, tahammül etmeyiz, özerkliğe müsaade etmeyiz.' Onun için Barzani'nin tutumunu değiştirmesini gerektiren bir şey yok bence. 

- Suriyeli Kürtler için asıl lider Barzani mi oldu Erbil'deki toplantı sonrası?
Geçen yüzyılda Kürtleri bölüp, parçalayıp, onlara bin bir türlü eziyet eden bölge devletlerinin yarattığı sonuçlar ortada. 21. YY Kürtler için yoğun bir mücadele ile geçti, bir varlık yokluk mücadelesi verdiler. Bugün bölgesel olarak düşündüğümüzde Kürtler üç güçlü lider çıkardılar: Sayın Talabani, Sayın Barzani ve Sayın Öcalan. Üçünün de Kürt toplumu içerisinde belli bir ağırlığı, belli bir saygınlığı vardır. Birine lider diyen de vardır, öbürüne de. Bunu Türkiye tayin edemez. Bir yerden talimatla lider olunmuyor; liderlik yaşanmışlıklardan, mücadeleden gelen bir şey.

 

ZANA'DAN BİR AKP DESTEKÇİSİ ÇIKARMAYA ÇALIŞTILAR
Leyla Zana'nın çıkışı çok önemliydi ama 'Çözerse Erdoğan çözer' dediği için BDP olarak kendisini yalnız bıraktınız. Çözüm için her türlü adıma destek vermeniz gerekmez miydi?
Ben 'Yalnız bırakıldı, desteklenmedi' argümanlarını doğru bulmuyorum. Problem Sayın Zana'nın partiyle konuşmadan, tartışmadan böyle bir girişim içinde bulunmasıydı. Zaten Sayın Başbakan ile görüştüğünde çıkıp söyledikleri partimizin temel politikaları ile paralel düşüncelerdi. Orada asıl mesele şuydu: Sayın Zana'nın sözlerinden bir çözüm değil, bir AKP destekçisi çıkartmaya çalıştılar. Bu da en fazla Sayın Zana'ya haksızlıktır. Bizim ve Sayın Zana'nın da tutumu bu yaklaşımı boşa çıkarttı.