Kadir Kaçan / Demokrat Haber Frankfurt

Ferhat Tüzer, gitar ve birçok enstrümanı profesyonelce çalabiliyor. Kızdığında ya da öfkelendiğinde genellikle türkü söylüyor ve türkünün onun için vazgeçilmez olduğunu her seferinde tekrar etmeden yapamıyor. Keşke size bugün Ferhat’ın sanatını paylaşabilseydim. Ama Ferhat’ın sanatından önce verdiği mücadeleyi ve bugün uğradığı haksızlığı yazmak gerekiyor.

Ferhat, Recep Tayyip Erdoğan’ın “Roman açılımı” konuşmasını yaptığı sırada parasız eğitim talebini bir pankart ile dile getirmiş ve gözaltına alınmıştı. Gözaltında iken hem kendisi hem de beraber eylem yaptığı iki arkadaşı işkence gördü. Savcılık Ferhat ve arkadaşlarını tutuklama talebi ile mahkemeye sevk etti. Mahkeme de tahmin edildiği gibi tutuklanmalarına karar verdi. 19 ay tutuklu kalan Ferhat hapiste sürekli hücre cezaları alıyor, çıplak aramalara (ben buna taciz diyorum) maruz kalıyordu. İçerdeyken de ona davalar açılmaya devam etti ve bazı davlarından ötürü tazminat vermek zorunda kaldı.

Ferhat ile Frankfurt’a yakın bir yerde tanıştım. Beraber nehir kenarında otururken hikayesini bizzat ondan dinledim. Hakkında onca açılmış dava varken ve Türkiye’de işkence görmüşken ne yazık ki Alman İltica Dairesi onu mülteci olarak tanımlamıyor ve iltica talebini ret ediyordu. Buyurun başına gelenleri kendisinden dinleyelim…

Evet Ferhat, nereden başlayalım konuşmaya?

Polonya’dan başlayayım konuşmaya. Hikayemin evvelini sen de okudun ve duydun. Asıl hedefim Almanya’ya gelmekti. Ama anlaştığım kaçakçılık şebekesi beni Polonya’da bıraktı ve Polonya’da iltica etmek zorunda kaldım. Polonya devleti ilticamı almadan önce beni Türkiye’ye geri göndermeye çalışıyordu. Ben bunu kabul etmedim, hatta zorla beni Türk konsolosluğuna götürmeye kalktılar. Bunun için direndim. Yaklaşık 2 ay Polonya’ya kaçak giriş yaptığım için de beni hapiste tuttular. Açlık grevine girdim. Bu kez baktılar durum kötüye gidiyor beni bir mülteci kampına götürdüler. Polonya mülteci kampı çok kötüydü ve zaten mülteci politikaları çok iyi de değildi. Bu kampta baktım işler iyi gitmiyor. Yine düştüm yollara. Saatlerce yürüdükten sonra Almanya’ya geçtim ve bir tren ile Frankfurt’a geldim. Frankfurt’ta tanıdığım kimse yoktu. O yüzden birkaç gün tren istasyonunda yatmak zorunda kaldım. Sonra tren istasyonunda tanıştığım bir Türkiyeli aracılığıyla iltica başvurusu yaptım. Bir müddet sonra Almanya iltica başvurumu ret etti.

Peki ret gerekçesi neydi?

Almanya’nın da dahil olduğu ve Avrupalı birçok ülkenin tanıdığı Dublin anlaşması gereğince benim ilticamı Almanya ret ederek beni Polonya’ya göndermeye kalktı. Ben de itirazımı yaptım fakat Almanya kararı onayladı ve gitmekten başka şansım kalmadı. Fakat ben Polonya’ya gitmemek konusunda kararlıydım. O yüzden de Kassel kentinde bir kiliseye sığındım. Kilise benim sorumluluğumu aldı. 6 ay boyunca bu kilisede sığınmacı olarak kaldım.

Kilise sığınmacısı olduğunda sürecin nasıl devam etti?

Kilisenin yönetim kuruluna kendimi anlatan bir sunum yaptım. Tabii oradakiler Türkiye’nin politik sıkışmışlığını ve Erdoğan’ın faşist uygulamalarını iyi biliyordu. O yüzden ikna etmekte çok zorlanmadım. Yaklaşık 6 ay bu kilisede kaldım. Kiliseden çıktığım anda polis beni yakalasa deport (sınır dışı) etme hakkına sahipti. Bu yüzden Kilisede 6 ay boyunca hapis hayatı sürdürdüm. 6 aydan sonra deport işlemi gerçekleşmediği için Dublin anlaşması geçersiz sayıldı ve tekrar Almanya iltica sürecimi kaldığı yerden devam ettirdi. Fakat çok geçmeden bir kez daha ret aldım.

Peki bu kez neden ret ettiler?

Alman iltica dairesi Bamf’a sunduğum dava dosyalarımı Almanca’ya çevirmemişti. Ve dosyalarımı gerçekçi bulmadı. Ben de kendim bir tercümanlık nürosu yardımı ile dava dosyamı çevirttim. Fakat bu çeviriyi beğenmeyen Bamf iltica talebimi ret etti.

Şu an iltica talebinin ret edilmesi hayatın akışını çok etkiliyor mu?

Ben hapishanedeyken çok işkence gördüm ve çıktıktan sonra da sürekli polis tacizine maruz kaldım. Zaten dengem altüst olmuştu. Ciddi anlamda psiko-sosyal desteğe ihtiyacım var. Fakat burada henüz ilticam kabul edilmediği için sürekli bir tedirginlik içindeyim. Türkiye’den gelenlere ilticası kabul olmayana kadar Almanca kurs hakkı vermiyorlar. O yüzden de tüm hayatım 15 metrekarelik bir odada geçiyor. Bize en yakın şehir merkezi olan Frankfurt’a gitmeye kalksam arada, bu kez yol masrafı ciddi anlamda her şeyi etkiliyor. Dil bilmiyorum o yüzden çalışma ihtimalim de çok düşük. Çalışmaya kalksak bu kez sadece Türklerle çalışmak zorunda kalacağım. Ama Türkler kaçak çalıştırıyor ve olabildiğince seni sömürmeye çalışıyorlar. Ben zaten sömürüye karşı mücadele ettim, bu yüzden buralardayım.

Peki hayatını nasıl idame ettiriyorsun?

Alman devleti bana kalacak yer verdi. Şu an 15 metrekarelik bir odada yaşıyorum. Küçük bir kasabada yaşadığım için şehir merkezine epey uzak sayılırım. Devlet her ay bana 320 Euro para veriyor. İş bulana kadar bu para birkaç ay belki idare edilir. Ama benim gibi gelenlerin burada iş bulması epey zor. Çünkü dil bilmiyoruz. Ya gidip yarı kaçak bir şekilde bir Türkiyelinin yanında çalışacağız. Günde bazen 15 saat seni çalıştırabiliyorlar. Resmen sömürülüyorsun. Çalışmasan bu para yetmiyor. Hani normal iş saatleri olan bir iş bak derseniz. Maalesef o da yok. Çünkü burada Türkiyelileri çoğu insan sömürüyor. Hukuki giderlerin de oldukça fazla. Mesela ben bir avukat ile çalıştım. Sürekli benden para talep ediyordu. 1200 Euro verdim kendisine. Bu avukatın bana hiç faydası dokunmadı. Hatta sömürdü... Şimdi yeni bir avukat buldum 800 Euro’ya anlaştım.

Şu an sağlık durumun nasıl?

Açıkçası geceleri uykusuzluk çekiyorum ve sürekli kabus görüyorum. Ciddi anlamda bir desteğe ihtiyacım var. Fakat dil bilmem iz bilmem. İltica da ret edilince zaten her şey alt üst oluyor. Tek iyi bir tarafı burada aşık oldum. Evlenmek istedim ama bu kez de pasaportum olmadığı ve Türkiye’den belge alamadığım için evlenemiyorum. Hani yuva kursam, evlensem, çocuklarım olsa... Neyse ki kız arkadaşımın ailesi anlayışlı. Bize destek oldular. Resmi evlilik olmasa bile bir yuva kuracağız. Hatta tüm yaşadıklarıma inat davullu zurnalı bir düğün yapacağım. Ama geleceğim bu kadar muğlak iken, henüz ilticam kabul edilmemişken evlenmek yine de gözümü korkutuyor. Sürekli geleceğinden emin değilsin bu iyi bir psikoloji değil. Almanya, Türkiye ve Polonya resmen hayatımı zindana çevirdi... Gittiğim üç ülke de beni bir şekilde zindanda tuttu. Konu ile alakasız ama hapse girseydim Türkiye’de şimdi hapishanede türkü söylerdim... Türkü söylediğim her yerde özgürüm. Beni sanatım, türkülerim ve canlılara olan sevgim ayakta tutuyor. Bir de annem ve ailem...

Ailen nasıl, iyiler mi?

Aslında pek iyi değiller. Polis sürekli onları rahatsız ederek beni soruyor. Haliyle ailem bundan çok etkileniyor. Biraz da ayrılık var. Neredeyse son yıllarda görüşemedik. Sürekli bir ayrılık oldu.