İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçısı Orhan Alkaya, 12 Eylül'de yaşanan askılara rağmen kurumların bu denli tasfiye edilmediğini belirterek, "Medya ve yargı bağımsızlığının hiçe sayıldığı böyle bir dönem görmedim” dedi.

12 Eylül darbesi sürecinde 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu ile görevden alınan binlerce kamu görevlisinden biri olan oyuncu Orhan Alkaya, 12 Eylül ve bugün yaşananları anlattı.

Özgür Düşünce'nin haberine göre, 12 Eylül darbe sürecinde toplum olarak çok sert süreçlerden geçtiklerini hatırlatan  Alkaya bugün ise yargı ve medya konusunda 12 Eylül'den beter durumda olduğunu ifade eden Alkaya, “Türkiye'de güçler ayrılığının tamamıyla ortadan kaldırıldığı, yargı bağımsızlığının hiçe sayıldığı, toplumsal mutakabat metni olan Anayasa'nın böylesine delik deşik edildiği bir dönem görmedim” dedi.

DUYGUSAL KOPUŞ ARTTI

Toplumum ‘Bizden olanlar ve olmayanlar' ötekileştirildiğini kaydeden Alkaya, “Kürt meselesinin bugünkü dinamikleri 12 Eylül'de gerçekleştirildi. Sadece sembol olarak Diyarbakır Cezaevi'ni alabilirsiniz.Toplumda duygusal kopuşun bu derece arttığı bir dönemi hatırlamıyorum” ifadelerini kullandı.

12 Eylül darbe sürecinde 650 bin insanın tutuklandığını ve büyük baskı yaşandığını hatırlatan Alkaya’nın açıklamaları şu şekilde:

‘SİYASİ İKTİDAR ÜLKENİN BÖLÜNMESİ İÇİN NE GEREKİYORSA YAPIYOR’

“12 Eylül'de insanlar çok uzun süre mahkeme karşısına çıkarılmadan hapishanede tutuldu. Birinci duruşma 5 yıl sonra yapılıyordu. İnsanlar işkence görüyordu. Kürt meselesinin bugünkü dinamikleri 12 Eylül'de gerçekleştirildi. Sadece sembol olarak Diyarbakır Cezaevi'ni alabilirsiniz. Bugün biz 12 Eylül'ün bir bakiyesiyiz.

“12 Eylül bir yanıyla sürüyor.1990'lar sürerken de çok sertti. Sapanca şeytan üçgenlerinin yaşandığı, 4 binden fazla köyün yakıldığı günlerden Susurluk'a giden süreci yaşadık. Biz o dönemde ‘Bu ülkeyi size böldürmeyeceğiz' diyorduk. Bu önemli bir laf, şu anda ‘Bu ülkeyi size böldürmeyeceğiz' diyorum ama korkarım siyasi iktidar ülkenin bölünmesi için ne gerekiyorsa yapıyor. Bu çok tehlikeli.

TOPLUMUN KİMYASI BOZULDU

12 Eylül'de sanat dünyasından çok önemli oyuncu ve yönetmenlerin tasfiye edildiğini vurgulayan Alkaya , “Bende çalışmasında sakınca görülen kişi sınıfına alındım. 12 Eylül'de kimya bu kadar bozuk değildi. 12 Eylül'de kurumlar direnç gösterebiliyordu. Gazetelere bazı askerler müdahale ediyordu. Ama Cumhuriyet gazetesi beyaz bir sayfa çıkarmıştı.

“ Sansürü gösterecek bir sayfaydı o. Basın kendi kadrolarını korumuştu. Kimse kimseyi tasfiye etmemişti. Bugün basın ve medya kalmadı. Ana akım medyası 1 Kasım'dan sonra hükümetin güdümünde bir pozisyon aldı.”

‘MAĞDURLARIN CUNTASINA DÖNÜŞTÜ’

Orhan Alkaya, mağduriyetle iktidara gelen AKP'ye toplumsal iyileşmeye yol açar ümidiyle uzun süre pozitif yaklaştığını ancak zamanla partinin “mağdurlar cuntası”na dönüştüğünü söyledi. Alkaya, AKP'nin iktidar gelişi ve sonrası hakkında düşüncelerini ise şöyle sıraladı: “Türkiye tanımadığı bir siyasi kadroyla karşı karşıya kaldı. Uzun süre bir pozitif yan görmeye gayret ettik. Kendini toplumsal mağduriyet içinde hisseden insanların da söz sahibi olması iyileşmeye yol açacaktı. Türkiye sadece beyaz elitlerin ülkesi olmayacak. Ama bu süreç bilgiyi, birikimi, liyakatı hiçe sayan bir mağdurlar cuntasına dönüştü. Şu anda mağduriyet, siyasi bir malzeme olarak ısıtılıp ısıtılıp kullanılıyor.”

DERİN DEVLET MEŞRUTİYET KAZANDI

Toplumsal yozlaşmanın zirve yaptığını belirten Alkaya, “12 Eylül darbesinden gelen toplum 2010 sonrası toplumdan daha diri toplumdu” dedi. “Her toplumun ortak aklı olur. Üzerinde kontrat sağlanmış şeyler. Bunlar yok artık.

Tamamen ayrıştı toplum” diyen Alkaya şöyle devam etti: “Giderek dozu artırılan politik taktik korku. Herkes her şeyi görüyor ve biliyor artık. 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu herkesin gözünün önünde oldu.

Ayakkabı kutularını, tapeleri ve para sayma makinelerini gördü halk. Susurluk'da aynısı oldu. O dönemde ‘Sürekli Aydınlık için Bir Dakika Karanlık' kampanyası başlatmıştık. Çok etkili olmuştu. ‘Türkiye'nin derin devleti olan gladyo ortaya çıkıyor' diyorduk. Tam tersi oldu. Kurtlar Vadisi diye bir dizi girdi hemen arkasından. Birden topluma derin devlet sublimasyonu başladı.

Yani ‘Derin devlet deşifre oldu nihayet bundan kurtuluyoruz' derken derin devlet meşruiyet kazandı. ‘Derin devlet güzeldir. Biz de derin devlet olalım' denilmeye başladı. Pandora'nın kutusu budur işte. Bir açarsan hepsi yayılır. Bir anda bastıramıyorsan ortalığa kötülük yayılır”

‘ÇÖZÜM RÜZGARI TERSiNE DÖNDÜ'

“Bundan bir süre önce 'Cinnet Alametleri' diye köşe yazmıştım. Bugün bir yazı yazsam buna 'Cinnet' diye başlarım. Çok radikal bir hareket yaptı AKP. Oslo görüşmeleri, sonra Öcalan'la açık görüşmeler başladı. Nevruz'da Öcalan'ın mesajları okundu.

“Toplumsal iyileşme adına ileri bir adımdı.Çözüm süreci başlatıldı. Sürecin başında 150 imza atıldı. Olanlardan biri de benimdim. Güvensizlik verse de olumlu bir adımdı. Şiddet durdu, şehit cenazeleri gelmemeye başladı. Bir bahar havası esti ülkede. O dönemde çözüm sürecini destekleyenlerin oranı yüzde 78'e kadar çıktı. Şu anda tam tersi bir rüzgar esiyor.”