Deniz Güneş / Demokrat Haber

HDP Merkez Yürütme Kurulu, Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Naci Sönmez ile HDP’nin Karadeniz yürüyüş kolunu ve bölgenin durumunu değerlendirdik…

HDP 1 Haziran 2020 tarihinde bir tutum belgesi açıkladı. Sonrasında da Demokrasi Yürüyüşü başlattı. HDP’nin bu kararı almasına neden olanlar ve gerçekleştirilen yürüyüşle ilgili değerlendirmeniz nedir?

Bildiğiniz gibi 2015’ten bu yana iktidar güçleri tarafından partimize yönelik saldırıların dozu yükselerek devam etti. Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinden sonra bu saldırı ve baskıların şiddeti daha da arttı. Son yerel seçimlerde HDP seçim stratejisi ile iktidarın fabrika ayarlarını bozdu. Daha öncesinde kayyım atanarak gasp edilmiş belediyelerin birçoğunu yeniden kazandık. Ayrıca Türkiye’nin batısında başta İstanbul, Ankara olmak üzere önemli metropollerde iktidar partilerinin yerel yönetimleri kaybetmesine neden olan önemli bir seçim başarısı elde ettik. HDP bazı illerde seçime girmeden seçim sonuçlarını etkileyen, bir anlamda seçimleri ‘kazanan’ parti oldu. Devlet Partisi olmak için çaba sarfa den AKP ve Erdoğan, iktidarının geleceğini güvende göremeyeceği bir durumla karşılaştı. Yıllar sonra ortaya çıkan bu tablo karşısında, ya demokratikleşme yönünde karar alacaktı, ya da otoriter rejimini güçlendirme yününde karar alacaktı. Demokrat olmadığı için ikincisini tercih etti. Ve büyük bir hızla yeniden belediyelerimize kayyım atayarak, belediye eş başkanlarımızı tutuklayarak saldırı politikasını sürdürdü. En son 3 kişinin milletvekilliğinin düşürülmesi bu darbeci zihniyetin en son hamlesi oldu. Hapishaneler adeta HDP siyasetçileriyle dolup taşmakta.

Diğer taraftan iktidar HDP’ye saldırıları sadece partimizi hedef alarak değil bütün bir muhalefeti dağıtma amacıyla gerçekleştirmekte. Salgın dönemi bile iktidarın hızını kesmedi. Sonuçta biz de gidişatı engelleyecek, iktidarın 31 Mart’ta açığa çıkan umudu söndürme girişimine karşı direnme ve kazanımlarımızı sürekli bir direniş halinde savunma kararı aldık. Demokrasiye ulaşmak, Kürt sorununun demokratik çözümünü olanaklı kılmak, kadınların eşitlik mücadelesini, gençlerin güvenli gelecek umutlarını, doğayı ve yaşam alanlarını korumaya çalışanların isyanını görerek velhasıl hak hukuk adalet arayışlarının sesi olmak için harekete geçme kararı aldık. Tutum belgemiz bunun bütün bir topluma ilanı oldu. Geçtiğimiz günlerde (15 Haziran) ülkenin iki ucundan Hakkari ve Edirne kollarından HDP olarak “Demokrasi Yürüyüşü” gerçekleştirdik. Bu ülkede ötekileştirilmiş, dışlanmış, iktidar tarafından düşman görülen bütün toplumsal kesimlerin hakları, eşitliği ve özgürlüğü için yürüdük. Haksızlıklar karşısında toplumsal vicdana seslenerek, eşitsizlikler karşısında ayrımcılığı reddederek ve genel olarak toplumun demokrasi talebi, ekolojik ve demokratik bir gelecek ısrarıyla, umuduyla yürüdük. Ülkenin farklı illerinden ve bölgelerinden bütün topluma seslenerek, neden yürüdüğümüzü anlattık. Son yıllarda gittikçe derinleşen hukuksuzluklara dikkat çekerek toplumun adalet talebini gündeme taşıdık. Demokratik bir anayasa için, gasp edilen halkın iradesi için, kadınların eşitlik mücadelesi için, Kürt sorunun barışçı ve demokratik çözümü için, gençler için, ekolojik yıkımlara karşı doğanın, yaşamın sesi olmak için bütün bir toplumun çığlığı ve vicdanı olarak iktidar saldırılarının karşısında direncin ve geleceğin umudunu diri tutmaya çalıştık.

Son zamanlarda, demokratik taleplerle, barışçıl gösteri ve açıklamalara izin verilmiyor, engeller çıkartılıyor. Parlamentoda grubu bulunan bir siyasi partiye ve vekillerine de aynı yasak getirildi, bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Hak arayan ,itiraz eden bütün kesimlere müdahale ediliyor. Otoriter rejimler aslında bu müdahale ile eylemi izleyen, takip eden demokratik kamu oyunu baskılanma altında tutmak istiyorlar. HDP’den sonra Barolara da aynı tutum alındı, burada hedef altmış baro başkanı ile sınırlı değil, yüzbinlerce avukat hedef alındı.

Evet, her zamanki gibi. Yürüme hakkına ve siyaset yapma hakkına yönelik yasaklayıcı, engelleyici iktidar basıncı karşısında geri adım atmayarak direnme hakkımıza da sahip çıktık. Bütün engellemelere ve yasaklama girişimlerine rağmen, Hakkari ve Edirne’den yürüyenler çok anlamlı bir iş yaptılar. Her bir ilin, bölgenin kendine göre önemi ve anlamı vardı. Hakkari ve Edirne tercihi bu ülkede barış isteyenlerin, demokrasi isteyenlerin, daha da önemlisi bir arada yaşam inşa etmek isteyenlerin anlamlı ve bilinçli bir tercihiydi.

Sizin de başında olduğunuz bir heyet de Karadeniz’deydi. Özellikle bu iki koldan yürüyüşünüzün dışında sizin Karadeniz ziyaretinizin özel bir anlamı var mı?

Karadeniz’den gelecek heyet Samsun’dan Edirne’ye ulaşarak buradaki yürüyüş koluyla birleşecekti. Ancak biz Karadeniz programını bir miktar erken başlatıp, esas olarak Karadeniz’e özel bir anlam yükledik. Karadeniz bir ucundan diğer bir ucuna kadar, bir arada ve barış içinde yaşama irademizin taşınması, anlatılması ve sahiplenilmesi açısından kritik bir bölgedir. Karadeniz’e seslenmenin ve o bölgede HDP’nin taşımaya çalıştığı siyasal programın toplumsallaşması, kitleselleşmesi için yürütülen ısrarın sonuçları elbette gelecekte daha anlaşılır olacaktır. Artvin’den Samsun’a kadar uğradığımız her yerde, demokratik örgütlere, siyasi partilere, ekoloji örgütlerine zaman yettikçe ziyaretlerde bulunduk. Ekolojik saldırılara hedef olmuş sahalarda görüşmeler yaptık. Karadenizlilere HDP’nin neden yürüdüğünü ve tutum belgemizi anlatırken, içinden geçtiğimiz siyasal süreci de konuştuk. İktidarın HDP’ye ve muhalefete yönelik saldırıları karşısında tutum aldığımızı, bütün muhalif güçlerle birlikte gidişatı durdurmak gerektiğini anlatırken, farklı kesimler tarafından nasıl değerlendirildiğimizi de dinlemiş olduk. Dışarıdan eleştirilere açık olduğumuzu anlatarak görüşleri, eleştirileri almış olduk.

Karadeniz’de bugünkü siyasal atmosferi nasıl değerlendirirsiniz? AKP’ye yoğun bir toplumsal destek var, ne dersiniz?

Doğrudur, Karadeniz uzun yıllardır iktidarın kendisine rıza üretmeyi başardığı bir bölgedir. Aslında Karadeniz bölgesi, Küresel Kapitalizmin neoliberal politikalarının ağır sonuçlarını yaşamış ve yaşamakta olan bir bölgedir. Kapitalist sömürü ve talanın fütursuzca uygulanmış olduğu bir coğrafyadır. Tarım alanındaki ekonomik/politik tercihlerin sonucunda yoğun göç vermek zorunda kalmış, yoksulluğun işsizliğin derinleştiği bir bölgedir. Kapitalizmin, sermayenin, uluslararası ve yerli şirketlerin doğal yaşamı yok etmiş olduğu bir coğrafyadır. Karadeniz ciddi bir ekolojik saldırı ve yıkımla karşı karşıyadır. Bölgede bu neoliberal politikaları uygulayan siyasal iktidarlar uzun yıllardır Karadeniz halkını milliyetçi/şoven bir ideolojik hegemonya altına alarak manipüle etmişlerdir. Karadeniz bölgesi üzerinde sistematik bir ‘Toplum mühendisliği’çalışması yapılmıştır. Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştiren anlayış bölge halkının Türk milliyetçiliği etrafında kenetlenmesini hedeflemiştir. Esas olarak çok kimlikli, çok kültürlü bu bölgede Kürt düşmanlığı temelinde homojen bir kimlik inşa edilmeye çalışılmıştır. Sol ve sosyalist hareketler bir bütün olarak bu hegemonya karşısında karşı bir hegemonya oluşturamayınca ya da bunun ortak aklını yaratamayınca bu milliyetçi şoven hegemonyaya etkin olmuştur. HDP esas olarak bu sürecin ortaya çıkardığı siyasal sonuçlarının toplamını yaşamaktadır.

Gerek geçmiş tarihi açısından gerekse çok kültürlü bir bölge olması nedeniyle değişime uğramış bu bölgede nasıl olacak da HDP kendisini var edecek? Bir başka yönüyle HDP’nin Türkiye partisi olmasının yolu Karadeniz’den geçiyor diye bilir miyiz?

Elbette bu böyle gitmez. Bu çok kimlikli ve çok kültürlü bölgede toplumun kendi varlığı geçmişi yok edilemez. Aslında Kürtlerin eşit yurttaşlık talebi etrafındaki mücadelesi ve kazanımları, bu ülkedeki farklı kimliklere ve inanç gruplarına da yol göstermiştir. Yakın tarihimizde esas olarak Karadeniz’deki farklı kimlikler de kendi kültürlerini yaşatma çabası içinde oldular. Lazlar, Gürcüler, Çerkesler ve birçok farklı kimlik kendi değerlerini yaşatmak ve korumak için önemli ölçüde mesafede kat ettiler. Son yıllarda Karadeniz’deki farklı kimlikler kendi dillerinde müzik yaptılar, kendi dillerinde kültürel faaliyetlere yoğunlaştılar. Bu açıdan bakıldığında bugün Karadeniz’deki milliyetçi şoven eğilimleri izah etmekte elbette zorlanılmaktadır. Resmi politikaların bölge halkı üzerindeki hegemonyasının kırılması için önümüzdeki dönemde bütün demokrasi güçlerine önemli görevler düşmektedir. Dolayısıyla bizim açımızdan Karadeniz önemli bir bölgedir. Bu ülkede Kürt sorunu çözülecek ve halklarımız bir arada barış içinde yaşayacaksa, Aleviler de Sunniler kadar inanç özgürlüğüne sahip olabileceklerse bunun işareti yine Karadeniz’den verilecektir. Bugünden bakınca bir hayal gibi görünse de Karadeniz’de başaramazsak bu ülkede bir arada barış içinde yaşamı inşa etmemiz zor olacaktır. Demokrasi yürüyüşü sırasında Karadeniz’deki temaslarımızda bu nedenle -başlangıç çok kitlesel olmasa da- anlamlı ilkler gerçekleşmiştir. Temaslarımız sonrası bazı çevrelerin ziyaretlerimizden duymuş olduğu rahatsızlık aslında Karadeniz’de HDP’nin ve HDP’yi Türkiye hareketi yapma gayretinin, ısrarının ne kadar doğru bir siyasal yönelim olduğunu göstermektedir. Yeşil Artvin Derneğini ziyaretimizden MHP Artvin İl Başkanlığının duyduğu rahatsızlık ve sonrasında Yeşil Artvin Derneğinin verdiği yanıt Karadeniz’de önümüzdeki süreçte HDP’ye önemli sorumluluklar yüklemektedir.

O zaman bu daha başlangıç diyorsunuz. Karadeniz’e HDP’nin artık daha çok yoğunlaşacağını hissediyoruz, doğru mudur?

Aslında her bölgeye olduğu gibi HDP’nin Karadeniz’e ilgisi artarak devam edecektir. Çünkü HDP Karadeniz kazanılamazsa Türkiye’nin demokrasisinin kazanılamayacağının farkındadır. Sonra Karadeniz’deki tarihsel referanslarımız bize bu sorumluluğu yüklemektedir. Biz yürümeye devam ettiğimiz sürece Karadeniz hep özel olarak ilgi alanımızda olacak. Bu bölge bugün yeniden yol gösterici rolünü oynamak zorundadır. Geçmişte demokrasi mücadelesinin, sosyalizm mücadelesinin çok önemli kazanımlarına ev sahipliği yapmış olan bu bölgede şimdilerde hiçbirimizi memnun etmeyen siyasal ortam bizim bölgeye sırt dönmemize vesile olmamalıdır. Aksine Karadeniz bölgesi için ısrarımız HDP’deki ısrarımızı güçlendirecektir. HDP’de ısrarımızın güçlenmesi, bir arada barış içinde yaşamamızın daha da güçlenmesini sağlayacaktır. HDP’nin bütün bileşenleri, ittifakları Karadeniz’de HDP’yi güçlendirebildikleri ve toplumsal zeminde var edebildikleri oranda kendileri de güçlenebileceklerdir. HDP ile rekabet ederek, mesafe koyarak ne Türkiye’de, ne de özel olarak Karadeniz’de sol sosyalist hareketlerin büyüme genişleme şansı yoktur. Bugün demokrasi mücadelesinin başarısının anahtarı bir anlamda Karadeniz’dir. Bugünkü rejim bu bölgede oluşturduğu tahakkümü inşa ederek uzun yıllardır hegemonyasını sürdürmektedir. Demokrasi güçleri açısından bu hegemonyayı geriletmek temel görevdir. Emekten, demokrasiden, doğadan ve yaşamdan yana bir rıza üretmek bunun adresi ve ön açıcı işareti Karadeniz olacaktır. Bu ülkede barış içinde birlikte eşit haklarla ve demokrasi içinde bir yaşam inşa edilecekse Karadeniz bölgesi öncelikli olarak demokrasi güçlerinin özel olarak ilgi alanında olmak zorundadır. Sistemi Karadeniz’de geriletebildiğimiz oranda, barış ve demokrasi mücadelesinin inşasında da kalıcı bir kazanımın elde edilmiş olduğunu görmüş olacağız.

Naci Sönmez Kimdir?

1963 yılında Ordu’nun Fatsa ilçesinde doğdu. İlk, ortaokul ve liseyi Fatsa’da okudu. Eğitim süreci 12 Eylül Askeri darbesi ile kesintiye uğradı. Çocukluk yılları Türkiye’nin siyasal tarihinde derin izler bırakan 70’li yıllarda geçti. 1972 yılında Tokat’ın Niksar ilçesi Kızıldere köyünde katledilen Mahir Çayan ve arkadaşları ile ilişkili olan babası Fikri Sönmez’in gözaltı alınması ve tutuklanmasına bu yıllarda şahitlik etti.

Çok genç yaşta gerek ülkede gerekse özel olarak Fatsa’daki sol sosyalist politikleşme sürecinde kendisini yoğun bir siyasi havanın içinde buldu. 13-14 yaşlarındayken politika ile ilgilenmeye başladı, Liseli yıllarda ise kendini aktif siyasi ortamın içinde bulundu.

12 Eylül Askeri darbesi ile birlikte 1981 yılında gözaltına alınarak tutuklandı ve 1984 yılına kadar 3 yıl Fatsa Devrimci Yol davasında yargılandı. Cezaevinden çıktıktan sonra kesintisiz bir şekilde 2011 yılına kadar Fatsa’da yaşadı. Kesintisiz bir şekilde sürdürdüğü siyasi yaşamını sırasıyla Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP), Yeşiller ve Sol Gelecek Partisinde devam ettirdi. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin 5 yıl boyunca Eş Sözcülük görevini yürüttü. Halkların Demokratik Partisi’nin Şubat 2020’de gerçekleştirdiği 4.Olağan Kongresinde Parti Meclisi üyeliğine seçildi. HDP Merkez Yürütme Kurulunda da görev alan Naci Sönmez HDP’nin Ekolojiden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmekte.