Muzaffer Demirsoy / Demokrat Haber

“Konuşacaklarımız Var” diyerek insan hakları ve özgürlükler alanında faaliyet gösteren kişi ve kurumlar ile konuşmaya devam ediyorum. Sekizinci söyleşimizde Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın kuruluş hikayesini, kadın cinayetlerini, kürtajı, koronavirüs döneminde ev içi şiddeti konuştuk. Vakıf adına Mor Çatı Gönüllüsü Melike Keleş sorularımı yanıtladı…

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı uzun bir mücadelenin ürünü. Bu mücadeleden ve vakfın hizmetlerinden bahsedebilir misiniz?

1987’de Türkiye’de feministler ilk defa şiddetin meşruluğuna karşı sokağa çıktılar. Bu aynı zamanda Dayağa Karşı Kadın Dayanışması Kampanyası’nın başlangıcıydı ve ekseni ise kadın dayanışmasıydı. Bu dönemde çeşitli dayanışma ağları oluştu. Kampanya sürecinde, şiddete maruz kalan kadınlara destek olabilecek mekanizmalara ihtiyaç kendini açıkça gösterdi. Bu ihtiyacın en somut karşılıklarından biri olarak 1990 yılında Mor Çatı kuruldu diyebilirim. Bugün 30. yılını kutlayan Mor Çatı, bir dayanışma merkezi olarak işlev görmesinin yanı sıra sığınak çalışmaları da gerçekleştirdi. Bu süreçte tek tek kadınlarla dayanışarak büyük bir deneyim biriktirdi ve biriktirmeye devam ediyor.

Feminist deneyim, şiddetin görünürlüğünü açığa çıkarıp bu alanda farkındalık oluşturdu. Mor Çatı’da şiddetle mücadeleyi feminist yöntemlerle yapıyoruz ve kadın dayanışmasını esas alıyoruz. Destek için gelen bir kadınla görüşürken odaklandığımız nokta kadının yaşadığı şiddettir. Mor Çatı hiçbir kadının hiçbir surette şiddeti hak ettiğini düşünmez. Ve kadınla birlikte şiddeti üreten ve onu destekleyen mekanizmalara bütünsel olarak bakıp, bunu sadece kendisi olduğu için değil, kadın olduğu için yaşadığının sorgulanmasını sağlar. Erkek şiddetinin toplumda kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizlikten kaynaklandığını ve buna karşı mücadele etmenin gerektiğini düşünür. Bizi arayan her kadına sosyal destek verilirken, ihtiyaca göre hukuki, psikolojik ve sığınak desteği de verilmeye çalışılmakta.

Bu çalışmaları yaparken kadınların deneyimlerinden şiddeti öğreniyoruz ve buna karşı destek aldıkları mekanizmalara bakıyoruz. Neler yaşanıyor, uygulamalar nasıl ilerliyor, kadınlar yasaları nasıl kullanıyor ve yasaların uygulanışında neler yaşanıyor. Bütün bunları hep birlikte öğrenip açığa çıkarıyoruz. Çeşitli izleme ve raporlama yapıyoruz ve bunu kamuoyuyla paylaşıp dikkat çekmeye çalışıyoruz. İlgili kurumlara baskı unsuru oluyoruz.

Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri ile ilgili veriler neler?

Kadına yönelik erkek şiddeti, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en yaygın insan hakları ihlalidir. Son yılların yapılan araştırmasına göre ortaya çıkan gerçeklerden biri, her 10 kadından 4’ünün ev içinde kocasının ya da sevgilisinin fiziksel şiddetine maruz kaldığıdır.

Ulusal ve uluslararası alanda yapılan tüm araştırmalar gösteriyor ki, kadına yönelik şiddet coğrafi konum, ekonomik gelişmişlik ve eğitim seviyesi gözetmeyen yaygın ve evrensel bir sorundur. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Enstitüsü ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2014-2015’deki Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, Türkiye’de kadınların%38’inin hayatlarının herhangi bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığına işaret etmiştir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ise, dünya genelinde her 3 kadından 1’i hayatının bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalmaktadır.

Bizim kadın örgütleri olarak resmi verilere ulaşmamızın önünde ne yazık ki çok büyük engeller var. Devletten gerçek verileri almak için yıllardır çabalıyoruz. Ayrıca verilerin nasıl tutulduğu da çok önemli, sağlıklı veriler paylaşılmıyor. Kadın hareketinin paylaşımlarından ve toparladıklarımızdan çıkardığımız sonuçları baz alıyoruz çoğunlukla. Bu gerçeklerden biri günde 3 kadının en yakınındaki erkekler tarafından öldürüldüğüdür. Bianet’in tuttuğu 2019 Erkek Şiddeti Çetelesi’ne göre erkekler geçtiğimiz yıl 328 kadını öldürdü. Ayrıca bizim sayıların ötesinde tek bir kadının öldürülmesine bile tahammülümüz kalmadı diyebilirim.

Kürtaj yasak değil, yasal bir hak. Ancak basındaki söylemler nedeniyle kürtajın yasak olduğu düşünülüyor. Bu konuda kadınlara destek veren bir kuruluşsunuz. Kadınların kürtaj hakkı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Her kadın çocuk sahibi olup olmamaya ya da ne zaman kaç çocuk doğuracağına karar verme hakkına sahiptir. Türkiye’de 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun ile doğum kontrol ve kürtaj hakları güvence altına alınmıştır. Kadınlar istenmeyen gebeliği sonlandırmak için gebeliğin ilk 10 haftası boyunca, kürtaj yaptırma hakkına sahiptir. Doğum yapmanın sağlık açısından bir sakınca taşıması durumunda ise, kadınların doktor raporu ile 10. haftayı geçmiş durumlarda da gebeliğin sonlandırılması hakkı vardır. Tecavüz sonucu hamilelik durumunda ise, 20. haftaya kadar kürtaj olabilir. Durum böyle iken, Mor Çatı’ya başvuran kadınların anlatımına göre, kürtaj haklarını kullanmakta ciddi sorun yaşamaktadırlar. Kamu hastanelerinde bu hizmeti alamadıkları ve kötü muamele ile karşılaştıkları bilgisini bizlerle paylaşmışlardır. Kimi kamu hastaneleri keyfi olarak bunu gerçekleştirmiyor, sanki kürtaj yasakmış gibi kamu yetkililerince engelleniyor. Pandemi koşullarında bu tür engellemelerle daha sık karşılaştık. Hatta bir doktorun “git istediğin yere şikayet et, yapmıyorum” dediğini de öğrendik. Kürtaj bir haktır ve bunun engellenmemesi gerekiyor. Bunu engellemenin doğrudan kendisi bir cinayettir. Bu tür uygulamalar kadınları merdiven altı uygulamalara veya ölüm riski taşıyan yöntemlere sevk etmektedir. Bu konuda yasalar uygulanıp kötü uygulamaların önüne geçilmeli. İstenmeyen gebeliği sonlandırmak için kadınlar, gebeliğin ilk 10 haftası boyunca herhangi bir sağlık sorunu olmasa da kürtaj yaptırma hakkına tartışmasız olarak sahiptir.

Kadına yönelik şiddet cezalandırılıyor mu?

Türkiye’de kadına yönelik erkek şiddetinin önlenmesi için getirilmiş yasal düzenlemeler amaca uygun biçimde uygulanmadığı için, kadınlar her gün kötü uygulamalar yaşıyor. Kadınlar olarak bu kötü uygulamalara karşı mücadele ediyoruz. Aile içi kadına yönelik şiddetle mücadele için 6284 sayılı yasa var. Uluslararası sözleşmeler (İstanbul sözleşmesi) var. Hukuki açıdan bunlar uygulansa yeterli aslında. Ama ne yazık ki cinsiyet eşitliliği zihniyetinin yerleşmemiş olması nedeniyle, mahkemeler ve kolluk görevlileri kanun hükümlerini uygularken yasanın amacına aykırı kararlar verebiliyorlar. Şiddet yasalarda suç olarak geçmesine rağmen cezasız kalıyor. Bu durum da şiddet uygulayanları cesaretlendiriyor.

“KADINLAR İLİŞKİLERİN DEĞİL ŞİDDETİN BİTMESİ İÇİN BÜYÜK BİR ÇABA SARF EDİYOR”

Mor Çatı Vakfı olarak Türkiye’deki kadınların bir “Şiddet Döngüsü” içinde olduğundan bahsediyorsunuz. Şiddet döngüsü kavramını açıklar mısınız? Kadınlar bu döngüyü nasıl kıracaklar?

Her ilişkide olmasa bile şiddet içeren ilişkilerin önemli bir bölümünde bu döngü görülür. Kadınların ilişkide kalmasını ödüllendiren manipülatif bir süreçtir ve çok kafa karıştırıcıdır aynı zamanda. Bu döngüyü iyi tanımlarsak kadınların yaşadıklarını daha iyi anlarız.

Şiddetin döngüsünü 3 aşamada görüyoruz: 1. Aşama, fırtına öncesi sessizlik, ufak tartışmalar ve gittikçe artan gerginlik. 2. Aşama, bu şiddetin patladığı, yaşandığı aşama. Erkeğin öfkesini kontrol edemediği aşama. Kadının da bu öfkeyi yatıştıramadığı andır. Genelde de 2 saatle 24 saat arası yaşanıyor. Erkek burada daha önce uyguladığı şiddet neyse onu uygulamaya başlıyor. Kadınlar bu aşamada Mor Çatı’yı aradıklarında, hazırlıklı olmaları konusunda bilgilendirme yapıyoruz. Kendisi ve çocuklarının en az zararla bu aşamadan nasıl çıkacağı konusunda bilgi veriyoruz. Can güvenliği tehdit altındaysa yasal haklarından nasıl yararlanabilir, nasıl polis çağırabilir veya evde bir çantayı hazır bulundurması gibi bilgileri paylaşıyoruz. Bu aşamada şu önlem doğru veya bu önlem yanlış diye genel bir şey yok. Kimi zaman susmak, kimi zaman karşı koymak daha uygun olabilir. Her kadın şiddet uygulayanı daha iyi tanır ve buna göre hareket etmeye çalışır. Burada kadın için önemli olan bu aşamadan kendisi ve çocuklarının en az hasarla çıkabilmesi. Mor Çatı olarak biz kadınları daha çok ya 1. aşamanın sonuna doğru görürüz , “çok kötü şeyler olacak” diye başvururlar; ya da 2. aşamada “çok kötü şeyler oldu” diye başvururlar.

3. Aşama, balayı aşaması diyebiliriz. Kadınların ilişkide kalmanın ödüllerini aldığı bir aşama. Erkek şiddeti için pişmanlığını dile getirir, özür diler, değişme sözleri verir, hediyeler alır. İlgili, sevecen bir tutum sergiler. Kadın inanmak ister, yeni bir şans verebilir. Çünkü kadınlar ilişkinin değil şiddetin bitmesini ister. Bir süre sonra ilk aşamaya yeniden dönülür.

Şiddetin döngüsünü iyi ve doğru tanımlamak bu alanda çalışan bizleri ve dayanıştığımız kadınları iyi anlamak için de çok önemli.

Şiddet gördükleri bir ilişkiden çıkmak kadınlar için neden zor?

Kadınlar ilişkilerin bitmemesi ama şiddetin bitmesi için büyük bir çaba sarf ediyorlar. Adamın hoşlandığı ne varsa yapmaya çalışıp hoşlanmadığı ne varsa yapmamak için büyük mücadele veriyorlar. Şiddetin başladığı ilişki süresi boyunca 7-8 kere ayrılıp ilişkilerine geri dönüyorlar.

Son nokta kadınlar için çok önemli bir karar noktası. Çünkü ilişkide denemediği aşamalar kalmamış. Bu noktada ekonomik zorluklar ve dış faktörler de pek fark etmiyor. Ne olsa ayrılıyor. Kadınlar için en tehlikeli dönem ayrılmaya çalıştıkları dönem. Çünkü %70 oranında öldürmeye varan ağır şiddete maruz kalıyorlar.

Diğer önemli bir sorun ise, kadınların yaşadığı ekonomik zorluklar. Hele de çocuk varsa işte orda parasızlık korkusu çok ağır basıyor. Kadınlar boşandıklarında büyük bir yoksulluk yaşıyorlar, çünkü erkekler genel olarak çocukların ekonomik yükünü almıyor, nafakayı ödemiyor veya nafakadan nasıl sıyırırım diye yöntemler geliştiriyorlar. Bugün pandemi koşullarında en çok dikkatimizi çekenlerin başında çocuklarıyla birlikte yalnız yaşayan kadınların büyük bir yoksulluk içinde kalması geliyor. Burada tabi ki önemli olan Sosyal Devlet anlayışının işlemesi. Kadın ve çocukların sosyal tüm sorunlarının çözülmesi ve bunun için yeterli bütçenin ayrılması gerekiyor.

Koronavirüs nedeniyle uygulanan karantina ve sokağa çıkma yasakları ev içi şiddeti arttırdı mı? Vakfınızdan destek isteyen kadın sayısında bir artış var mı? Bu dönemde kadınları korumaya yönelik hangi tedbirler alınmalı?

Biz Mor Çatı olarak, evde kaldığımız pandemi koşullarında da şiddete uğrayan kadınlara destek olmaya devam ediyoruz. Dayanışma ağlarımızı hiç kesintiye uğratmadık. Dünya medyasında bu konu çok gündem oldu. Bizim yıllardır söylediğimiz evlerin sanıldığı gibi kadınlar için güvenli yerler olmadığına ilişkin görüşümüzün yeniden gündem olup tartışılması olumlu bir şey.

Çok önemli bir nokta da şu: sanki bu dönem şiddet uygulayan erkekler bir anda “evde kaldıkları için şiddet uygulamaya başladılar” gibi bir algı da oluştu ki, bunu tehlikeli buluyoruz. Bu dönem şiddet uygulayanla aynı evi 7/24 paylaşmaları kadınlar için tabi ki daha zor bir durum oluşturuyor. Tam olarak sayısal ifadelere dökemesek de bu dönemde dikkatimizi çeken bir artışın olduğunu söyleyebiliriz. Bize gelen başvurulardan ev içerisinde genç kadınlara yönelik anne, baba şiddetinde bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Örnek verecek olursak, başka şehirde öğrenci olan bir kadın, pandemi başlayıp okullar tatil olunca ailesinin yanına geliyor ve bir süre sonra ev içinde şiddete maruz kalıyor. Bu şiddet birdenbire ortaya çıkmış yeni bir şey değil kuşkusuz. Daha önce de olan bir baskının bu koşullarda sürekli bir arada olmanın verdiği bir ağırlıkla kendini daha çok göstermesidir. Ve bu genç kadınlar sığınak talebiyle bizi arıyorlar ama diğer tarafta ŞÖNİM’e (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) bağlı sığınakların kurallarını duyunca vazgeçiyorlar, çünkü yanlarında kitapları, bilgisayarları ve her gün nerdeyse online dersleri var. Bu yüzden sığınak fikrinden vazgeçiyorlar. 6284 sayılı yasadan yararlanması da gerçekçi gelmiyor. Çünkü ikamet ettikleri konuttan annesi babası ve kardeşlerini uzaklaştırmayı göze alamıyor. Bu nedenle sığınakların başta sağlık koşullarına uygun ve kadınların en temel iletişim haklarını gasp etmeyecek şekilde düzenlenmesi çok önemli ve acil.

Ayrıca pandemi koşullarında, kadınların yaşadığı en büyük sorunlardan biri de, destek alabilecekleri devlet mekanizmalarına ulaşmakta yaşadıkları zorluklar: 6284 sayılı yasadan yararlanma, sığınak ve sosyal yardımlara erişim gibi bir sürü zorlukları sıralayabiliriz. Şiddet gördüklerinde doğrudan arayabilecekleri bir şiddet hattı bile yok. Onun yerine dezavantajlı grupların sosyal destek ihtiyaçlarına da yanıt veren Alo 183’ün sadece şiddete maruz kalan kadınlara destek vermiyor olması da başlı başına bir sorun. Kadın örgütleri, hatta GREVIO (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu) raporu bu hattın yeterince çalışmadığını tespit etmiştir. Yoksulluk içinde çocuklarıyla yaşayan kadınlar, sosyal desteklere ulaşamıyorlar.

Çok yakın zamanda pandemi sürecine ilişkin bir izleme raporu çıkardık ve bu süreçte alınması gereken önlemleri şöyle sıraladık:

Bu süreçte kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için acil eylem planı şart. Her kurumun sorumluluğunu etkin bir şekilde yerine getirmesi, kadına yönelik şiddetle mücadeleyi öncelikli bir mesele olarak görmesi ve salgın nedeniyle ortaya çıkan özgül durumları göz önünde bulundurup çözüm üretmesi gerekiyor. Mor Çatı olarak önerilerimiz şöyledir:

1- Online sosyal, psikolojik ve hukuki destek verilmeli ve sosyal yardımların arttırılması, ulaştırılması için Sosyal Hizmet Merkezi kriz masaları oluşturulmalıdır.

2- Alo 183 kadına yönelik şiddet özelinde Acil Yardım Hattı olarak çalışmalıdır. Hattın kapasitesi artırılmalı ve vaka takibi yapmalıdır.

3- Kolluk kuvvetleri 6284 sayılı Kanunda tanımlanan görevlerini harfiyen, ihmal etmeden yerine getirmeli, getirmeyenler hakkında cezai işlem uygulanmalıdır. Şiddet uygulayanın evden uzaklaştırılması için gerekli uzaklaştırma kararları kanıt talep etmeden alınmalı, alınanların takipçisi olmalı ve sığınak talebinde bulunan kadınlar yönlendirilmelidir. Kadınların talepleri öncelikli olmalı, karakollarda kadınlar saatlerce bekletilmemelidir.

4- Sığınak ve acil barınma ihtiyaçları salgına ilişkin sağlık önlemleri uygulanarak sağlanmalıdır. Kadınların yaşadığı şehir, milliyeti, darp raporu olup olmadığı sığınağa kabul için şart olarak sunulamaz. Sığınak olmayan şehirlerde veya yer olmadığı durumda sığınak yerine kullanabilecek yerler, alanlar sağlanmalıdır. Sığınaklarda gerekli sağlık tedbirleri derhal alınmalı (düzenli ateş ölçümü, maske kullanımı, temizlik tedbirleri vb.) sığınaklardaki odalar ayrılmalı, risk grupları mevcut ise karantina haline uygun yerleşimler planlanmalıdır.

5- 6284 sayılı Kanunu uygulama kararlılığı gösterilmeli ve keyfi uygulamaların önü kesilmelidir. Kadınların ve çocukların güvenliği devletin sorumluluğudur. Görev ihmallerine göz yumulmamalı, kanunu uygulama kararlılığı gösterilmelidir. Kamu spotu aracılığıyla kamuoyu, salgın önlemleri süresince bu haklarının var olduğu konusunda bilgilendirilmelidir.

6- Aile Sağlığı Merkezleri tarafından ücretsiz doğum kontrol araçları ve ertesi gün hapı dağıtılmalıdır.