Ahmet Aslan / Demokrat Haber

Kobani’ye giden ilk Peşmerge grubunun komutanlarından olan ve görevini devredip dönen Tuğgeneral Ahmed Gerdi ile Erbil’de konuştuk.

Kobani’ye IŞİD saldırısının başladığı ilk gün Kobani sınırındaydım. Kabus gibiydi. Kobani merkez ve köylerinden sınıra bir insan seli akıyor; yaşlı, hasta, çoluk çocuk insanların çaresizce ölümden kaçışını görüntülemeye, yazmaya çalışıyordum.

O kaçıştaki dramı gördükten sonra fotoğraf makinemi bir tarafa bırakmış bir avuç arkadaşımla birlikte bulunduğum yerde insani yardım için çabalamaya başlamıştık. Bu süreçte IŞİD tüm gücüyle Kobani’ye saldırıyor kentteki bir avuç YPG’li tanklara, ağır silahlara kalaşnikoflarla karşı koyuyor bu yetmediğinde kendini tankların önüne atanların hikayelerini duyuyorduk.

YPG’nin olağanüstü direnişinin ağır silahlarla saldıran IŞİD’i durduramadığı noktada Peşmerge’nin Kobani’ye yardıma gideceği haberi geldi. Peşmerge’yi bekleyen binlerce insanın arasında ben de vardım. Suruç’ta beş saate yakın beklememize rağmen gecenin üçünde yanıbaşımızdan hızla geçen arabalara ancak el sallayabilmiştik, ama bugün o birliğin komutanı Tuğgenaral Ahmet Gerdi’yi evinde ziyaret edip bol bol sohbet etme imkanı buldum.

Ulusal Kürt kıyafetleri ile bizi karşılayan Ahmet Gerdi sakin ve soğukkanlı konuşuyor. Kobani’den dönmesi yaklaşık bir ayı buluyor ama ziyaretçileri bitmiş değil. Tabii ki gelen herkes Kobani’yi soruyor ona.

Ziyaretçilerine Kobani’yi ve IŞİD’in saldırılarını anlatırken çok sakin görünüyor. Bugün Tuğgenaral rütbesinde olan Ahmet Gerdi’nin askerlik yaşamı daha 13 yaşında başlıyor. Bu kadar küçük yaşta peşmerge olduğu için kendisine silah verilmiyor. 13 yaşındayken çok küçük olduğu için silah verilmeyen Ahmet Gerdi 61 yaşında Kobani’deki kardeşlerine yardıma giden bir komutana dönüşüyor.

Tuğgeneral’e Kobani’ye giderken neler hissettiğini soruyorum.

“Araçlarımızı öpenleri, elini kesip kanını araçlarımıza süreni gördüm, o kan yirmi gün sonra bile aracın üstünde kalmıştı. Bu sahneler gerçekten bizi hem mutlu etti hem duygulandırdı ve aynı zamanda onur vericiydi. Halkın gösterdiği ilgi karşısında defalarca ağladığımı hatırlıyorum” diyen Gerdi, peşmergeyi “hayatını ülkesine, halkına adayan kişi” diye tanımlayıp ekliyor: “Kobani için de bunu yapmaktan çekinmedik, çekinmiyoruz."

Sayın Gerdi, Kobani’ye yardıma giderken sizi Suruç’ta saatlerce beklediğimi hatırlıyorum. Görüşmek bugüne kısmetmiş.

Çok teşekkür ederim. Evet, görüşmek bugün nasip oldu. Sadece siz değil bizi orada binlerce insan karşıladı. Tabi bu bizi mutlu eden bir şeydi. İnanın aklımdan hiç çıkmıyor o anlar. Kuzey Kürtleri muazzam şekilde bizleri karşılamaya gelmişti, çok duygulandık ve ondan fazla defa ağladığımı hatırlıyorum. Araçlarımızı öpenleri, elini kesip kanını araçlarımıza süren insanları gördüm, inanır mısınız o kan yirmi gün sonra bile aracın üstünde kalmıştı. Bu durum gerçekten bizi hem mutlu etti hem duygulandırdı ve aynı zamanda onur verici bir şeydi. Dolayısıyla insanın o anları unutması mümkün değil. Her şeyden daha önemlisi de bu olay Kürt milletin birliğini gösterdi. Kardeşlerimizin Peşmerge’yi o şekilde karşılaması bizim için onur kaynağıydı, o kadar ki hepimiz Kobani’de şehit düşseydik bile kardeşlerimizin karşılamasının verdiği mutluluk bize yeterdi.

Okuyucularımız Kobani’ye giden komutanın hayatını merak edeceklerdir…

1966 yılında, 13 yaşında Gelale bölgesinde Peşmerge güçlerine katıldım. O devirde yaşımın küçük olması dolayısıyla silah verilmiyor ve çatışmalara katılmama izin verilmiyordu. Bu 11 Mart 1970 Anlaşmasına kadar devam etti. Irak devleti ve Kürtler arasında imzalanan 11 Mart anlaşmasına göre Kürtlerden 10 fırka Sınır Koruma Güçleri oluşturulacak ve 1961-1966 yılları arasında Peşmerge’ye katılanlar sınır muhafızı olma hakkı alacaktı. Ben de onlardan biri olduğum için sınır muhafızı oldum.

Bundan sonra artık elime silah verilerek askeri eğitimler almaya başladım. 1974’te Irak rejimi ve Kürdistan arasında savaş başlayana kadar bu böyle devam etti. O zaman artık ben de savaşa katıldım. 15 Mart 1974’te bir düşman karakoluna baskın düzenlediğimiz gece yaraladım. Hastaneye kaldırıldım, ameliyat tedavi derken, yaklaşık 1 ay 27 gün ardından taburcu olabildim. Taburcu olduktan sonra yine Peşmerge arkadaşlarımla cepheye geri döndük.

1975’te Kürtlere bir komplo kuruldu ve biz İran’a sığınmak zorunda kaldık. 1995’e kadar biz İran’da kaldık. 1979’te ölümsüz lider Molla Mustafa Barzani’nin vefatı sırasında yine o zamanlar çatışmalar oldu. Biz İran-Irak sınırına çıkıp çatışmalara girmiştik. Ailelerimiz 1995’e kadar İran’da kaldı sonra temelli olarak hepimiz Kürdistan bölgesine döndük. Döndükten sonra da yine görevimiz Peşmergelik oldu.

Hayatınız çok küçük yaştan itibaren ülkeniz için savaşmaya adanmış…

Tabii ki, Peşmerge zaten kendini ülkesine, halkına adamadır. Kuşkusuz son zamanlarda Kürdistan’ın iki parçası Güney ve Batısında IŞİD çetelerine karşı büyük bir savaş meydana geldi. Burada da Peşmerge kendini adamaktan çekinmedi. Kürdistan Bölgesi Başkanı Sayın Mesut Barzani Parlamento’ya Kobani’ye destek gücü gönderme teklifi sunmuştu. Sonra da bize Kobani’ye gitmemiz bildirildi ve biz de memnuniyetle kabul ettik.

Yoğun bir savaşın yaşandığı bir kente gitmek kolay olmasa gerek.

Hayır. Tam tersi, bizim için çok kolaydı. Şüphesiz bizi çok mutlu eden bir şeydi. Çünkü bu gidiş ülkenin bir bölgesinden yani Güney Kürdistan’dan Batı Kürdistan’a gitmek demekti. Rojava, IŞİD çetelerin saldırısına maruz kalmıştı, Kobani kuşatma altındayken sınır köylerin sakinleri Türkiye’ye sığınırken çektikleri zorluklar ortadaydı, onun için biz sürekli kardeşlerimizin imdadına yetişme yollarını arıyorduk. Sonra Türkiye, ülkesinden Peşmerge’nin geçişine izin verdi ve Kobani’ye gittik.

Burada ben, verdiği izin ve Kobani’ye geçmemize kadar ettiği yardımlar için, Türkiye Cumhuriyeti devletine de teşekkür etmek istiyorum. Sonunda 31 Ekim gecesi Kobani’ye geçtik.

Kobani’ye gitmeden önce, savaş için ne tür hazırlıkları yaptınız?

Şahsen Kobani’nin durumu ile ilgili benim bilgim vardı ama diğer arkadaşlar sadece medyadan öğrenebildikleri kadarıyla bilgi sahibiydi. Ama benim Kobanili yakın bir dostum var, hareket etmeden iki gün önce bana harita üzerinde detaylı bilgi ve istihbarat aktardı, evet bilgi topladım ama daha önce Kobani’yi içinden hiç görmemiştim ve kente ilk gidişim oldu.

“ELLERİNDE CEPHANE BİTMİŞTİ”

Peşmerge’nin gittiği günlerde Kobani’nin durumu nasıldı?

Biz 1 Ekim’in ilk saatlerinde Kobani’ye girerken, YPG savaşçılarının durumu pek iyi değildi, çünkü ellerinde savaşmak için cephane bitmişti. Hal böyleyken, takriben kentin yüzde 20’si YPG’nin kontrolünde kalmıştı. Ama biz kente girince yeni bir hava oluştu, bunun iki ana etkisi oldu. Hem manevi hem de silah ve cephane olarak kentin yeniden kontrolünü alma güvencesi oluştu. Yaklaşık 48 saat süre içinde savaşın dengesi değişti ve zafer Kürtlerden yana oldu. Peşmerge ve YPG arasında oluşan sevgi, güçlü bağ ve işbirliği pek yakında Kobani’yi IŞİD elinden kurtaracağımızın güvencesini verdi.

Türkiye’ye girdikten sonra 2 güne yakın orda kaldınız, Türkiye askeri ve emniyet güçlerinin size olan tutumu nasıldı?

Halk bizi gördüğümüz şekilde karşılamaya gelince belki emniyet güçleri de her ihtimale karşı tedbirlerini almıştır. Bizimle irtibatlı olan sorumlu Türk arkadaşlara neden bu kadar sıkı bir koruma uyguluyor, üzerimize baskı yapıyorsunuz diye sorunca, onlar da sizi korumak ve emniyetinizi sağlamak için tedbir alıyoruz diyorlardı. Bizim emniyetimizi sağlamak onların göreviydi doğru ama baskıya dönüşecek o denli bir tedbiri de gerekli bulmuyorduk. Hatta bazı arkadaşlar arayıp durumdan şikâyet ediyordu ama yine de emniyetimiz için yapılması gereken şeylerdi bunlar.

“KENT HARABEYE DÖNÜŞMÜŞ”

Peki, Peşmerge’nin gitmesi Kobani’de ne değiştirdi?

Daha önce belirttiğim gibi biz gitmeden önce kentin yüzde 20 sine yakın bir alan YPG kardeşlerimizin kontrolünde kalmıştı. Bizim gidişimiz 14-15 gün sonrası, Kobani’nin doğusunda bazı yerlerde 500 metre, bazı yerlerde 1200 metre, bazı yerlerdeyse 1500 metre IŞİD’çiler geri çekilmek zorunda kaldılar. Böylelikle % 50 bizim % 50 de çetelerin kontrolünde kaldı. Çetelerin hakim olduğu bölgede bizim ataklarımız ve koalisyon güçlerinin savaş uçaklarının bombardımanı ile kent harabeye dönüşmüştü. IŞİD’in aktif çatışma sürdürdüğü alan da sadece %30 civarındadır çünkü diğer kalan kısmı ara bölge gibi bir alandır, ne tamamen IŞİD elinde ne de YGP savaşçıların kontrolünde.

“YPG KAHRAMANCA BİR MÜCADELE VERİYOR”

YPG, Peşmerge’nin Kobani’ye gelmesi karşısında neler hissediyordu?

Unutulmaması gereken bir gerçek var, o da şu ki; ellerinde cephane ve ağır silah olmamasına rağmen YPG savaşçıları düşmana karşı cesur ve başarılı bir mücadele veriyordu. Biz gidince tabi ki az da olsa silah yardımı aldılar ama dediğim gibi takdiri şayan ve kahramanca bir mücadele veriyorlar. Savunmada ellerindeki kısıtlı imkanlarla takdir edilmesi gereken kusursuz bir mücadele yürütüyorlar.

Kobani’de unutmayacağınız gördüğünüz şey nedir?

Bazı şeyler benim açımdan dikkat çekiciydi. Birincisi; sivil halk evlerini terk etmek zorunda kaldı. Gidenler güçsüz ve ellerinden bir şey gelmeyen insanlardı. Örneğin, çocuklar. Birkaç aylık bebekten 70-80 yaşına kadar insanlar vardı. Bazen bu savunmasız insanlar IŞİD çetelerin bombardımanında şehit düşmüşlerdi. Bir keresinde bizatihi kendim gördüm, bir saldırı sonucu iki çocuk öldü. Bu çok da hüzünlü bir andı. Kobani’de kalan veyahut geri dönen ailelerin durumu hiç iyi değildi. Biz aldığımız erzaktan kendi payımızdan onlara veriyorduk. Barzani Vakfı, ailelere gıda ve diğer insani yardımlar ulaştırdı, onlara teşekkür ediyorum. Hakikaten bu savunmasız insanların durumu acı bir durumdu. Bir kısmı Türkiye sınırına geçmeden Kobani sınırında konaklamışlardı. Ama bu insanlara bir an önce yardım ulaşması ve çetelerden korunmaları gerekir. Dolaysıyla halkımızın IŞİD karşısında böylece savunmasız kalması bana acı veriyordu.

“IŞİD BİR BAHANE BULURSA KOBANİ’Yİ TERK EDECEK”

Kobani ne zaman tamamen kurtarılacak? Bunun için ne yapılıyor?

Eğer ciddi bir kurtarma operasyonu yapılırsa Kobani kurtarılır. Ancak mesele sadece Kobani kent merkezi değil, 380 kadar köy işgal altında. Ama merkez kurtarılırsa, sonra savaş köylere girince artık karşıdakiler dayanamazlar. Çünkü elimizdeki silahlarla herhangi bir köyü bombardımana tuttuğunuzda IŞİD çeteleri bombardımana karşı kendilerini tutamayıp savunamazlar. Bunun sebebi de, köy binası şehirdeki gibi değildir. Merkezde 4-5 katlı binalar var ve top mermileri pek etkili olamaz. Merkezde bazı bölgelerde aramızdaki mesafe sadece 15 metre oluyor, bazen aynı binada çeteler bir odada YPG savaşçıları başka bir odada el bombası çatışması oluyor. O yüzden işte bu tür yerlerde hafif silah kullanılır. Bu durumda ne biz ağır silah kullanabiliriz ne koalisyon uçakları vurabilir. Ağır silahla kovmaları mümkün değil, sadece sokak çatışması ile bir bir mahallelerin temizlenmesi gerek. Ama yine de eğer kapsamlı ve güçlü bir hamle yapılırsa kent kurtarılır.

Şunu da unutmamak gerekir ki çoğu mahallelerde bir bina yoktur ki içinde 10-15 çetenin cenazesi bulunmasın. Bunlar Kobani’de büyük darbe yemişlerdir. Yani zor durumdalar. Benim kanaatim, şu anda IŞİD bir bahane bulursa Kobani’yi terk edecek. Başka bir hedef yer bulurlarsa Kobani’yi terk edip oraya gidecekler, ama şimdi öyle herkesin gördüğü açık bir şekilde gidemezler. Merkezden çekilirlerse köylere yöneldiklerinde, hem havadan hem zeminden etkili bombardımanlar yapılabilir.

Şu anda Erbil’desiniz, Kobani’yi nasıl görüyorsunuz, Kobani sizin için ne ifade ediyor?

Kobani’de halkımız bir ambargo içindedir. Her taraftan kuşatılmıştır. Savaş olarak Kobani’nin başka yerlerden bir farkı yok ama oranın halkına yapılan zulümler Kobani’yi bizim için bir sembol haline getirmiştir. Benim için bu kenti başkalarından ayıran budur; birincisi savunmasız bir halk var.

İkincisi coğrafya olarak sınırda olması. Kobani meselesinde siyasi şeylerde olmuş olabilir o beni ilgilendirmiyor. Ama samimi bir insan olarak benim en büyük üzüntüm savunmasız halkın durumu. Biz Kürdüz kardeşiz, ama o insanlar Kürt olmasalardı da ve böyle bir zulme maruz kalsalar biz yine onları koruma derdine düşer ve oraya giderdik.