Akşam’dan Özlem Akarsu Çelik, Ertuğrul Kürkçü’yle gündemi konuştu…

BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, Türkiye'yi sarsan MİT-hükümet-yargı krizi için 'İç ihtilafların bir ürünü' dedi. 'Başbakan bir güvenlik kliğiyle birlikte hareket ediyor. Fidan'a yönelik hamleyle bu klik, devletin içine doğru bir mesaj verdi

 

MİT krizi sizi şaşırttı mı?

Bizim için hayret verici olmayan ama başkalarını şaşırtan bu olay, aklıyla görmenin gözüyle görmekten önemli olduğunu gösterdi. AKP’nin Ergenekon’a yaklaşımı, KCK operasyonlarında takındığı tutum başından beri özgürlükten yana değildi. Amaç, güvenlik aygıtını temizlemek ve AKP’nin çıkarlarına uygun hale getirmekti. AKP kendi çıkarlarının demokrasiyle özdeş olduğu yanılsamasıyla liberallerin desteğini almıştı. En azından pek çok liberal artık gözünün gördüğünü inkar edemeyecek hale geldi. Bizim itirazımız başından beri güvenlik merkezli yönelimlerin yeni türden baskıcılık doğuracağınaydı. Silahlı Kuvvetler, MİT, polis, siyasetçiler, iş çevreleri ve cemaatten oluşan yeni bir koalisyonun ortaya çıktığını söyleyegeldik. Sonuçlar da bunu gösterdi. Hem insanları siyaseten görevlendireceksiniz hem de siz siyasetinizden geri dönünce, önceden yaptıkları iş suç olacak! Bürokraside ve devlet teşkilatında çok büyük güven kaybı yaratır bu. Statükocu eğilimin tırmanmasını getirir. Bu noktadan sonra kimse yasada yazmayan hiçbir işi yapmaz. Müzakere edecek eleman bulamazsınız.

 

MİT yöneticilerini koruma kanununun ‘derin devlet’i koruyacağına ilişkin eleştirilere katılıyor musunuz?

Başbakan öyle bir yere vardı ki, kendisi güvenlik teşkilatının başına geçmiş oldu. Hayırlı olsun! İlkesizlik, despotizm, adam kayırmacılık, şiddet yanlılığı… Yasa, krizin sadece bazı sonuçlarını önlüyor ama kriz sebepleri olduğu yerde duruyor.

 

BETER KAOSLAR YAŞANABİLİR

Kriz bitti mi?

Hükümet tutturduğu yoldan dönmedikçe bu tür krizler durmaksızın nükseder ve daha beter kaosların içine sürüklenebiliriz. Kürt halkının özgürlük ihtiyacını karşılamayan politikaları sürdürmek; kaçınılmaz olarak zorbalık, yalan ve ikiyüzlülükte ustalaşmış insanlarla iş yapmayı gerektireceği için daha beter kaoslara sürüklenilmesi kaçınılmaz.

 

Aysel Tuğluk, ‘MİT-PKK görüşmeleri tıkanırsa iç savaş çıkabilir’ dedi. Sizce?

Bu kadar derin bir yarılmanın ortaya çıkmamış olması, şimdiye kadar Kürtlerin bu tür çatışmalardan uzak durmasındaki gayretlerinin ürünüdür. Ancak artan bir çözümsüzlüğün, çıkış yolu bırakılmadığına dair bir öngörünün çatışmayı tetiklemesi ihtimalinin hep canlı olduğunu söyleyebilirim.

 

BİR ‘İÇ HÜKÜMET’ OLUŞTU

Krizde MOSSAD’ın parmağı olduğu ya da asıl hedefin Suriye olduğu yorumları yapıldı…

Siyasette, komploya ve mucizeye inanmam. Güvenlik aygıtındaki çatışmalar; uluslararası bağlama da bürünebilir ama bu süreçte daha çok iç ihtilafların ürünü olduğu kanaatindeyim. Partisinin tamamı bundan haberdar mıdır bilmem ama Başbakan bir güvenlik kliğiyle birlikte hareket ediyor. Türkiye’deki bütün meselelerin güvenlik zihniyetiyle ele alınması gerektiğini savunan, orduda, medyada, yargıda, emniyette bir kanaat grubu var. Aklı buradan alıyor. Hükümetin kendisi bu gidişte çok rol oynamıyor. Bir iç hükümet oluştuğu kanaatindeyim. Fidan’a yönelik hamleyle bu klik devletin içine doğru bir mesaj verdi.

 

‘ERGENEKONCU’ DİYEN ZÜBÜKLER

Solcuları Ergenekon’a destek vermekle suçlayanlar var…

Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış olanların, ömrü Ergenekon’la göğüs göğüse mücadele içinde geçmiş olanlara böyle bir leke sürmeye çalışmaları ayıp ötesi! Cumartesi Anneleri kim? Bir avuç Sosyalist militan, insan hakları savunucuları ve çocuklarını kaybetmiş aileler. Onların kararlı direnişi, gözaltında kayıpları neredeyse sıfıra indirdi. İnsan Hakları Derneği, İnsan Hakları Vakfı… Bunları kim kurdu? Durdukları yeri, haberciliklerini bildiğimiz ve hiçbir paydaşlıkları olmayan Odatv davasıyla özdeşleştirilerek lekelenmek istenen Ahmet Şık ve Nedim Şener’e destek vermek için mahkemeye gidince kimi zübükler bizim için de Ergenekon’la dayanıştılar diye yazabildiler. ‘Üstüme bir şey bulaşır’ diye geride duranlara söylüyorum, bir gün sizin de başınıza gelecek. Tek kurtuluş yolu dayanışmadır!

 

TEK GÖRÜNÜR DİRENC NOKTASI KÜRT ÖZGÜRLÜK HAREKETİ

Başbakan’ın dindar nesil söyleminin arkasında ne yatıyor?

Bu söylemler hayra alamet değil. Erdoğan tüketilmemiş bir İslamcı militanlık özlemiyle davranıyor. Milli Türk Talebe Birliği’nden Erbakan’ın partisine… Orada yapamadıklarını şimdi Başbakanlık kisvesi altında yapmaya uğraşıyor. Söylemi, iktidarının bundan sonraki evresinde yapmak istedikleri hakkında da özet veriyor. Bunun klasik ‘irticai’ çizgiden farkı, dünya çapındaki bir eğilimin siyasi İslam’ın diline tercüme edilmiş olmasıdır. Dünya çapında sermaye hakimiyetinin dinsel bir bağlam içinde kendini yeniden kurma eğiliminin Türkçesi bu. Söylemlerinin özellikle kadınları ürkütmesi doğal. Bence de ürkün ve mücadele edin, edelim!

 

YÜZDE 40′I NASIL GARANTİLEDİ

Liberaller siyasi iktidarı giderek daha sert eleştiriyorlar…

Erdoğan’ın düşüncesinin kökeninde özellikle laiklik, sekülerizm gibi bir anlayış yok. Liberallerin var. Onlar ordunun despotik laisizmine karşı, eski rejimin mağduru olduğunu düşündükleri gelenekselci, İslamcı zihniyetin liberal bir seküler düzen kuracağı varsayımıyla AKP’ye destek verdiler. Şimdi AKP otoriter bir yönelişe girince müttefikler arasında gerilim olması normal. Kaba tabirle artık liberallere ihtiyaçları yok.

 

AK Parti’nin halktan aldığı desteğin sırrı nedir? Ne dersiniz?

AKP, neoliberal ekonomik siyasetin gereklerini yerine getiriyor. Gözden kaçırılan yönü, devlet maliyesini yöneterek nispeten yüksek gelirlilerden düşük gelirlilere doğru bir miktar gelir transferi yapmış olmasıdır. Bu da Dünya Bankası politikalarıyla uyumlu ve tutarlı. Bu politika, geçici bir dönem için en alttaki yüzde 20′nin hayatını açlık sınırından yoksulluk sınırına tırmandırmayı başardı. Açlıktan ölme tehlikesi altındaki insanın olmaz ama sürünerek yaşayanın daha iyi yaşayacağına dair umudu olur. En yukarıdaki yüzde 20 de AKP iktidarından istifade etti.


Bakın son 10 yılda milyarder sayısının artışına, bankaların kar artışına, inşaat sektöründeki hareketlere! Alttaki ve üstteki yüzde 20 AKP’nin yanında duruyor. Yüzde 10 da gidip geliyor. Ortada şaşılacak bir tablo yok.


Neoliberal politikaları uygulamak, nüfusun küçük bir kesimi dışında herkesin aç kalması demek değildir. Düzenli çalışmanın ortadan kaldırıldığı bir dönem bu. Büyük işletmelerde, kamu kuruluşlarında düzenli çalışanlarla çiftçiler bu politikalardan büyük zarar gördüler. Bunların itirazlarına karşın diğerlerinin onayını aldı ve yürüyor AKP.


Aşil’in topuğunun nerede olduğunu görüp derli toplu müdahale gerekli. Bunun karşısına geçmek radikal kopuşlar gerektiriyor. Radikal itirazlar popüler dile dökülmedikçe, AKP ile aynı zeminde yapılacak itirazların hepsi soğurulacaktır.

 

12 EYLÜL SONRASI

Sol bunları halka anlatmakta zorlanıyor…

Ne yazık ki sosyalist sol, 12 Eylül darbesiyle uğradığı politik-örgütsel yıkıntıdan kendisini kurtarıp sürece müdahil olamadı. Olmaya başladığında da, geleneksel klasik emek örgütlenmeleri modeli çoktan devreden çıkmıştı. Sol başka bir dünyaya gözlerini yeniden açtı. Bütün itiraz noktalarını bir kimlik iddiasıyla da bütünleştirerek ortaya koyabilen tek görünür direnç noktası bugün Kürt özgürlük hareketi…

 

MAHCUPYAN KADERİNİ BAĞLADI

İşsiz kalan gazeteci Ece Temelkuran’a karşı yürütülen linç kampanyasının ardında ne yatıyor? Etyen Mahcupyan ona ‘Hrant’ın paraziti’ dedi.

Erdoğan’ın gazete yöneticileriyle yaptığı toplantıların sonunda, medya yöneticileri arasında Başbakan ve AKP lehine bir şey söylenmese bile aleyhine de bir şey söylenmemesi yolunda bir anlayış yerleşti. Temelkuran’ın işine son verilmesi de bununla ilgili. Mahcupyan’ın bu anlaşmanın Erdoğan tarafında durduğunu düşünürsek, sözleri şaşırtıcı değil. Argümanlar işin süsü. Bu bir fikir tartışması değil. Hükümetin iktidarda kalması, senin için bir varlık-yokluk konusu mudur? Mesele bu! Mahcupyan’ın da benzerleri gibi kaderini AKP’nin devamına bağladığını düşünüyorum.

 

NOBRAN, KİBİRLİ FİRAVUN RUHU

Uludere’ye gittiniz, yakınları öldürülen ailelerle görüştünüz. Sonuç?
Biz sorumluluğun Ankara’da olduğu sonucuna varıyoruz. Başbakanlık, Genelkurmay düzeyinde yanıt bekliyoruz. Buradan doğan maddi ve manevi kayıplar tazmin edilecek elbette. Ancak sanki feodal bir rejimdeymişiz gibi ‘parayı al ve sesini kes’ denmesi isyana yol açıyor.

 

Aileler, tazminatı PKK’nın baskısıyla mı reddediyor?
Algı yönetimi bakımından bu kadar nobran, basiretsiz, kibirli niyet ilişkisi kurmak… Firavun ruhudur bu… Parayla olsaydı, Kürt meselesi çoktan çözülürdü. Onların paraya değil, saygıya ihtiyaçları var.

 

Uludere olayı, ‘kaçakçılığı’ da gündeme taşıdı…
Yılmaz Özdil’in söyledikleri devletin geçmişten beri beslediği ideolojik algının ifrata varmış halidir. Orası Irak’ın kuzeyine giden en önemli ticaret geçişlerinden biri. Bu yol açık tutulmalıdır. Öyle olursa buna kimse kaçakçılık demez. Yurtları bölünmüş insanların kendi aralarında yaptıkları ticarettir bu. Onlara yabancı ülkeye gidiyoruz gibi gelmiyor ki! Her iki tarafı da Kürdistan olarak görüyorlar.

 

PKK’nın Ankara’da sivilleri hedef alan saldırısına Sırrı Süreyya Önder’le birlikte bildiri yayımlayarak tavır almıştınız. Cemil Bayık yine ‘şiddet artacak’ dedi…
İki kamyon birbirine doğru hızla yaklaşıyor. Bunun alternatifi olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Roboski (Uludere) meselesinde hükümetin, yurttaşlarının canını alan görevlileri yargı önüne dikmesi gerekir. O zaman diyebilirim ki insanlara: ‘Gördüğünüz gibi siyasal baskı, toplumsal itiraz, meşru kanallardan yapılacak müdahalele suçlular kanun karşısına çıkarılıyorlar.’

 

Röportaj: Özlem Akarsu Çelik

Fotoğraflar: Murat Öztek