NEDEN CAFER SOLGUN?

 

Araştırmacı-yazar, Yüzleşme Derneği Başkanı ve aynı zamanda Demokrat Haber yazarlarından Cafer Solgun, özellikle Dersim ve Alevi sorunu, Kürt sorunu gibi konularda ülkemizin önde gelen entelektüellerinden biridir. Kendisi de Dersimlidir…

 

“Dersim… Dersim… Yüzleşmezsek Hiçbir Şey Geçmiş Olmuyor” (TİMAŞ, 2010) ve “Alevilerin Kemalizm’le İmtihanı” (TİMAŞ, 2011) adlı araştırma kitapları, ele aldığı konularla ilgili önemli referans kaynakları olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu çalışmalarında Cafer Solgun, ele aldığı sorunlara yeni yaklaşımlar getirmiş, sorunların kaynağına cesurca işaret etmiş ve Cumhuriyet’in kuruluş felsefesiyle olan bağlantılarını belge ve kanıtlarıyla birlikte ortaya koymasıyla dikkat çekmiştir…

 

DEMOKRAT HABER ÖZEL / Mehmet Göcekli

 

-CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün “Dersim 38’in sorumlusu CHP’dir ve Atatürk’ün katliamdan haberdar olmaması düşünülemez” şeklindeki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bunu bekliyor muydunuz?

 

-Hüseyin Aygün’ün açıklaması, “malumun ilanı” olan bir açıklamadır. Benim açımdan şaşırtıcı olmamıştır. Zira Aygün, Seyit Rıza’nın torunlarının avukatıdır. Onların istemleri sonucu, Seyit Rıza’nın idam edildikten sonra nereye defnedildiğiyle ilgili daha önce yasal, hukuki girişimlerde bulunmuştur. Bu girişimlerinden herhangi bir sonuç elde edemediğini de belirtmeliyim. Aygün aynı zamanda Dersim 38 ile ilgili araştırmaları olan bir yazardır da. Dolayısıyla Hüseyin Aygün milletvekili olduktan sonra başka bir insan olacak değildi. Bu açıklamayı yapması onun açısından herhangi bir “sürpriz” anlamı taşımıyor. Ama tabii “CHP Milletvekili” olunca, elmaya “elma” demeniz de o kadar kolay olmuyor…

 

-Neden peki?

 

-Tabii ki CHP’nin halen resmi ideoloji ve resmi ideoloji eksenli bir statükonun muhafızı parti olarak kendisini misyonlandırmasıyla ilgilidir bu durum.

 

-Nitekim parti içindeki bazı ulusalcı milletvekilleri bir deklarasyon yayınlayarak tepkilerini ortaya koydular. Kılıçdaroğlu’na “gereğini yap” çağrısı yaptılar. Kılıçdaroğlu’nun tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

-Sayın Kılıçdaroğlu Dersim katliamının içyüzünü iyi bilen bir insandır. İhsan Sabri Çağlayangil, “Dersimlileri sığındıkları mağaralarda fare gibi öldürdük” şeklindeki açıklamasını bürokrat olduğu dönemde Kemal Kılıçdaroğlu’na yapmıştır. Onur Öymen’in Dersimlilerin anasını ağlatmaktan gurur duyduklarını deklare ettiği sözlerine de, sonradan arkasında duramamış olsa da tepki koyduğunu biliyoruz, hatırlıyoruz. Kılıçdaroğlu ortaya çıkan tartışmaya “parti disiplini” açısından yaklaştı ve nitekim deklarasyoncu milletvekillerini disipline verdi. Hüseyin Aygün’den de sözlerinin Atatürk’le ilgili kısmı nedeniyle savunma istendi. Fakat şu ana değin bu olup bitenler meselenin asıl boyutuyla ilgili olmanın çok uzağında. Meselenin asıl boyutu şudur: CHP, tek parti zihniyeti ve onun uygulamalarıyla (Dersim katliamı bu uygulamaların en kanlı boyutunu oluşturmaktadır) yüzleşmek zorundadır. “Rejimin sahibi ve bekçisi parti” zihniyetiyle siyaset yapıyor olmaları sadece kendileri için değil, bir bütün olarak Türkiye açısından bir “kayıp” anlamı taşımaktadır. Eğer yüzleşmeye cesaret ederlerse, Dersim 38 tartışması, bunun için en uygun fırsattır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun meselenin üzerini örtmesi değil, aksine üzerine gitmesi gerektiğine inanıyorum. İşte o zaman seçim döneminde içi doldurulamadığı için inandırıcı da olmayan “yeni CHP” söylemi ciddi bir iddia haline gelebilir.

 

-CHP veya Kılıçdaroğlu bunu yapabilir mi? Böylesi bir adım CHP’de ayrışmaya yol açmaz mı?

 

-Ben yapmalıdır diyerek olması gerekene işaret ediyorum. Ama görünen gelecek açısından yapamayacakları görülüyor. Bu yönde bir irade sergilenirse, bence de bir ayrışma durumu kaçınılmaz hale gelir. Tek parti zihniyetini mahkum eden bir CHP ile o zihniyeti varlık nedeni gören bir CHP aynı çatı altında elbette ki yürüyemez. Ama her ayrışma olumsuz değildir. Bu nedenle Demokrat Haber’deki son yazımda CHP’deki krizin “hayırlı” olduğunu vurgulamıştım. Ne var ki halen görünen tablo, krizin “yatıştırılacağını” gösteriyor. Peki ne zamana kadar? Bir dahaki krize kadar… Türkiye’nin içerisine girdiği süreçte ‘CHP Zihniyeti’ olarak adlandırdığımız statükocu siyaset tarzının herhangi bir kayda değer karşılığı yoktur. Bu kafayla CHP “Atatürkçü Düşünce Derneği” gibi marjinal bir konuma sürüklenecektir. Ne Kılıçdaroğlu, ne de başkalarının kişisel gayretleri bu gidişatın yönünü değiştirmeye yetmez.

 

-Peki Atatürk’ün Dersim harekatından haberi olup olmadığı konusundaki gerçek nedir? Ondan önce, Dersim 38 nedir, belki de oradan başlamak gerekir…

 

-Dersim 38, Cumhuriyet’in kendisini Türk etnik temeline dayalı bir ulus-devlet olarak inşa etme iradesinin en kanlı sonucudur. Şeyh Said başta olmak üzere Kürt ayaklanmalarının kaynağı da budur. Çünkü 1924 anayasasından sonra Kürtlerin varlığının inkar edildiği bir sürece girildi. Ayaklanmalar bastırıldıktan sonra sıra, “çıban başı” denilen Dersim’e geldi.

 

-Dersim’de bir isyan mı söz konusuydu? PKK’yi saymazsak Dersim 38’in Cumhuriyet dönemindeki son Kürt isyanı olduğu söylenir…

 

-Evet, öyle söylenir. Ve bu bir yalandır. 37-38’den çok önce, 1926 yılından itibaren Dersim devletin gündemine girmiş, çok sayıda Dersim’i nasıl yok etmek gerektiğine ilişkin önermeler, yapılan raporlar hazırlanmıştır. 1937 yılında da harekete geçilmiştir. Zaten Genelkurmay belgelerinde olay “Dersim Tedip ve Tenkil Harekatı” olarak adlandırılmaktadır. 4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Dersim’i yok etme emri verilmiştir.

 

-Yani Mustafa Kemal’in gelişmelerden haberi vardı…

 

-Haberi olmak şöyle dursun, Mustafa Kemal’in birinci derecede ilgilendiği bir konu olmuştur Dersim. Bahsettiğim Bakanlar Kurulu kararının altında Mustafa Kemal’in imzası da vardır. Yine 1936 yılında meclis açılış konuşmasında Dersim’den “çıban” olarak bahseden ve Dersim’in “en mühim dahili mesele” olduğunu vurgulayan, bu meselenin “kökünden” halledilmesi için hükümete istediği yetkilerin verilmesi gerektiğini söyleyen de Mustafa Kemal’dir. Bütün bunlar belgelere dayalı gerçekler olarak “Dersim… Dersim…” adlı kitabımda ortaya konulmuştur.

 

Dersim katliamı, etnik kimliği ve inancı (Alevi-Kızılbaş) nedeniyle, Dersim’in yok edilmek istenmesidir. Bu yönüyle kanla bastırılan diğer Kürt ayaklanmaları içerisinde özgün bir anlamı bulunmaktadır.

 

-CHP’nin Dersim meselesiyle yüzleşmesinin önemi bu sözlerinizden rahatlıkla anlaşılabiliyor…

 

-Tabii ki. Dahası da var. Onur Öymen, “Dersim’de analar ağlamasın denildi mi?” dedikten sonra, ortaya çıkan tepkiler karşısında başka açıklamalar da yapmak durumunda kalmıştı. Mesela şöyle demişti: “Biz Alevi vatandaşlarımız üzülmesin diye bildiğimiz gerçekleri açıklamıyoruz”… Onun bu sözlerini hatırlatmamın nedeni şu: Dersim’le ilgili CHP arşivlerinde de belgeler, bilgiler var. Bizim Dersim’le ilgili daha fazla üzüleceğimiz, kahrolacağımız bir şey yok. Bizi utandıracak bir şey de yok. CHP, arşivlerindeki Dersim gerçeklerini kamuoyuna açıklamalı, Dersimlilerden özür dilemelidir.

 

-Kııçdaroğlu’nun AKP’ye yönelik bu yönde bir çağrısı olmuştu…

 

-Evet. Bunlar günlük siyasetle ilgili konular. Ben kimin kime ne dediği ile ilgili değilim. Dersim meselesi daha fazla günlük siyasi polemiklerin konusu olarak kullanılmamalıdır. Bu, devlet ve toplum olarak bir “yüzleşme” konusu sorumluluğuyla ele alınması gereken bir konudur.

 

-Merak edilen konulardan biri de Sabiha Gökçen…

 

-Sabiha Gökçen, resmi tarihte “ilk Türk kadın savaş pilotu” olarak tanıtılır çocuklarımıza. Peki Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen hangi savaşa katılmış da “savaş pilotu” olmuştur? Dersim’de savunmasız köylere bomba yağdırarak ilkel düşmanlık duygularını tatmin etmiş ve bunun için madalyalarla ödüllendirilmiştir. Adı bir havaalanının adı olarak yaşatılıyor halen. Dersim katliamını yürüten korgeneral Abdullah Alpdoğan’ın adı da uzun yıllar Dersim’de bir mahallenin adı idi. Bunlar pervasızlıkta ölçü, sınır tanımayan, insanların acılarıyla adeta alay eden uygulamalar. Herkes tarih içerisinde hak ettiği yere oturtulmalıdır, buna Mustafa Kemal de dahildir. Hangi demokraside “tabu” vardır? CHP’deki kazan kaldıran ulusalcı milletvekillerini harekete geçiren, Atatürk’ün Dersim’deki katliamdan haberdar olduğu görüşü idi. Ama hiç düşünmüyorlar, bunun aksini düşünmek Atatürk’e hakarettir!

 

-Bundan sonrası için neler söyleyebilirsiniz?

 

-Bütün partilerin temsilcilerinin katılımıyla oluşturulan bir komisyon kurulması gerektiğini düşünüyorum. Bu komisyon Dersim konusundaki gerçekleri araştırsın ve sonuçlarını da kamuoyuna açıklasın. En azından kendi adımıza bunu savunacak ve bütün siyasileri “gereğini” yapmaya davet edeceğiz…