Ahmet Aslan / Demokrat Haber

1946’da Mahabad Cumhuriyeti’nin kuruluşuna öncülük eden, 1947’de kurucusu Qazi Muhammed İran tarafından idam edilen İran-KDP’si ile İran arasında çatışmalar yaşandı. Biz de bölgede neler yaşandığını mercek altına almaya çalıştık.

İran; Yemen, Bahreyn, Irak ve Suriye’de meydana gelen çatışmalara doğrudan ve dolaylı olarak Şiiler adına müdahil olurken uzun yıllardır İran’a karşı sessiz kalan İran Kürdistan Demokrat Partisi (KDP-İ) ile çatışmalar yeniden başladı.

İlk olarak 15 Haziran’da Şino kentinde başlayan çatışmalar kısa sürede Piranşar’a sıçradı. Bu kentlerin kırsalında yaşanan çatışmalarda her iki tarafta da kayıplar var. Silahlı çatışmalar İran ordusunu harekete geçirirken İran parlamentosu da boş durmadı. Bir grup milletvekilli hükümetin etkisiz kaldığını belirterek “terörün bitirilmesi” için önerge verdi. Çok geçmeden İran ordusu Topçu Birlikleri, Kürdistan Demokrat Partisi - İran (KDP-İ) peşmergelerinin bulunduğunu iddia ettiği Irak’taki Federal Kürdistan Bölgesi’ne bağlı Soran ve Çomar’ın sınır köylerini bombaladı.

Çatışmaların devam etmesi üzerine İran Devrim Muhafızları (Pasdaran) Komutan Yardımcısı Serdar Hüseyin Federal Kürdistan Bölgesi’nin de hedef alınacağını söyledi. Kürdistan Bölgesi Bakanlar Kurulu ise Hüseyni’nin tehditlerinin “yersiz” ifadelerinin “uygunsuz” olduğunu belirterek ”tehdit, iki taraf arasındaki diyaloga tamamen aykırıdır” açıklamasında bulundu.

İran’la 800 km’lik sınırı ve Perwezhan, Haci Ömeran, Başmah başta olmak üzere toplam 5 sınır kapısı olan Kürdistan Federe bölgesi çatışmaların artması üzerine harekete geçti. 29 Haziran’da Başbakan Neçirvan Barzani Erbil’de İran İslam Cumhuriyeti’nden üst düzey bir heyetle görüştü. Bu görüşmede İran ile işbirliği önündeki engellerin kaldırılması görüşüldü.

Ayrıca 3 Temmuz’da Kürdistan Bölgesi Dış İlişkileri Sorumlusu Felah Mustafa, İran İslam Cumhuriyeti'nin Erbil ve Süleymaniye başkonsoloslarıyla bir araya geldi.

Görüşmeler sonucunda Kürdistan hükümeti, komşu ülkelere "yapılan bombardımanların bir an önce durdurulmasını”, farklı Kürt örgütlerine ise “Kürdistan Bölgesi'ne komşu ülkelere yönelik saldırı yapmamaları gerektiğini defalarca bildirdiklerini” açıkladı. Hükümet bu açıklamasıyla bir tarafta Türkiye ve İran’ı uyarırken diğer yandan KDP-İ ile PKK'ye de mesaj gönderdi.

İranlı yetkililer ise merkezi Erbil’de bulunan KDP-İ’nin saldırılarından rahatsızlıklarını belirterek Kürt yetkililerin denetimindeki sınır kapılarından KDP-İ’ye bağlı peşmergelerin geçişinin engellenmesini istiyor. Yine İran Kürdistan bölgesine bağlı topraklarda yapılan saldırıların durdurulmasını talep ediyor.

Peki, İran’da yaşananlar nasıl okunmalı? KDP-İ ile İran ordusu arasındaki çatışmalar bölgesel bir hesaplaşmanın parçası mı yoksa tamamen KDP-İ’nin Rojhılat (Doğu Kürdistan) için verdiği mücadele ile mi sınırlı?

İran, KDP-İ ile yaşanan çatışmalardan ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ı sorumlu tutuyor. KDP-İ yetkilileri ise yeniden başlayan çatışmaların savunma amaçlı olduğunu ve İran’ın saldırılarının buna sebep olduğunu belirtiyor. Örgüt, henüz savunma savaşı verdiklerini ve saldırıya başlamadığını özellikle vurguluyor.

Öte yandan Kürdistan Bölgesi’nin iç dinamikleri de KDP-İ ile İran arasında yaşanan çatışmalarda kilit rol oynuyor. Kürdistan Hükümeti başkanı Mesut Barzani’nin dolan görev süresinin YNK ve GORAN tarafından yeniden uzatılmaması, meclisteki oylamaya bizzat İran’ın Erbil konsolosunun katılması, Barzani’nin bağımsızlık çıkışına İran’ın sert tepkisini akılda tutmak gerekiyor.

İran’ın KDP-İ merkezlerini tehdidine karşı KDP’nin İran’la birlikte YNK’yi de uyarmasını not almak gerekiyor. Çünkü İran sınırına yakın bölgede denetimi elinde bulunduran ve İran’la iyi ilişkiler içerisinde bulunan YNK’nin tavrı KDP-İ’nin geleceğini de etkileyecek.

Bölgede iç içe geçmiş gizli açık ortaklıklar, Kürt partilerindeki yıkıcı karşıtlık, İran’ın Suriye ve Irak’ta artan etkinliği, Ortadoğu’da Şii-Sünni fay hattının gerilmesi ile yukarda anlattığımız bazı nedenler KDP-İ ile İran’ı yeniden karşı karşıya getirmiş durumda.

Kürtlerin, yaşadıkları bölgelerde sadece merkezi hükümetlerle değil, farklı yapılardaki Kürtlerle de çatışabildiği biliniyor. Kürt partilerindeki yıkıcı karşıtlık derken aslında tam da kastetiğimiz bu. Bugün Rojava'daki PYD-ENKS anlaşmazlığına benzer bir durum KDP-İ ile PJAK arasında da gündeme gelebilir. Nitekim görüştüğümüz KDP-İ sözcüsü Şerifi'nin "PJAK Rojhılat örgütü değil" sözleri bu ihtimali akla getiriyor.

1947’de kurucusu Qazi Muhammed İran tarafından idam edilen KDP-İ, genel sekreterlerinden Abdurahman Kasımlo’yu 1989’da, Dr Sadık Şerefkendi’yi ise 1992’ de suikastla kaybetti. Parti, en önemli liderlerini kaybetmesine rağmen varlığını korumayı başardı. İran’a karşı askeri saldırıları Federal Kürdistan hükümetinin zarar görmemesi için durduran KDP-İ, bugün tekrar İran’la karşı karşıya gelmiş durumda.

Tüm bu gelişmeleri, KDP-İ’nin hedeflerini, partinin 50 yıllık üyesi KDP-İ Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Hasan Şerifi ile Süleymaniye yakınlarındaki Azadi Kampı’nda konuştuk:



-Sayın Şerifi bize KDP-İ ile ilgili neler söylemek istersiniz?

İran Kürdistanı’ndaki Demokrat Partisi 1946 yılında lider Qazi Muhammed tarafından kurulmuştur. Bu parti, kuruluşundan sonra, İkinci Dünya Savaşı sırasında, büyük bir fırsat yakaladı. Bu Kürt Hükümetini kurma fırsatıydı. O fırsatın sonucu Kürdistan (Mahabad) Cumhuriyeti oldu. Bu cumhuriyetin ömrü çok uzun olmadı. 11 ay sürdü. Süresi kısa olmasına rağmen çok şey yapıldı. Bu 11 ayda Kürtçe resmi dil olarak tanındı, Kürtçe eğitim veren okullar açıldı, Kürtçe gazeteler basıldı, Kürtlere ait bir demokratik hükümet kuruldu. O zamanlar Ortadoğu’da hiçbir demokratik hükümet bulunmuyordu. Kürtler, Kürdistan Cumhuriyeti ile egemenlik fırsatı bulduğu zaman barış içinde, demokratik bir sistem kurabileceklerini gösterdiler. Cumhuriyetin yıkımından sonra birçok liderimiz ve üyemiz idam edildi. Bu idamlardan sonra Kürdistan Cumhuriyeti hükümeti dağıldı ama teşkilatımız varlığını korudu.



"LİDERLERİMİZİ KAYBETTİK AMA HAREKET DEVAM ETTİ"

-KDP-İ kurucusu Qazi Muhammed idam edildikten sonra neler yaptı?


Bakın o dönemde İran’da yan yana iki hükümet vardı. Kürdistan Cumhuriyeti hükümeti  ve Azerbaycan Milli Hükümeti. Bunlar birlikte doğup birlikte yıkıldılar. Ama arada bir fark vardı. Azerbaycan Hükümetinin faaliyeti kalmadı. Lakin İran Kürdistan Demokratik Partisi tarafından kurulan Kürdistan (Mahabad) Cumhuriyeti’nin yıkımından sonra da bu parti yoluna devam etti. Eylemler yapıyordu ve seçimlere katılıyordu. Sonra köylüler için özel çalışmalar yapıldı. Derebeylere karşı köylülerin yanında direndiler. Dolayısıyla Cumhuriyet liderleri kaybetti ama hareket devam etti.

Azerbaycan Milli Hükümeti ise liderlerin büyük kısmını kurtardı ama faaliyetlerini kaybetti. Azerbaycan Milli Hükümeti liderleri Sovyet’e gidip orda radyo kanalı kurdular ama İran’da tamamen etkisiz bir hale geldiler. Şah’ın yıkımından sonra Şia Mollalar referandum yapmak istediler. Biz halkın çok farklı egemenlik önerilerinin arasında seçim yapmasını istedik. Ama Humeyni yandaşları yıkılmış Şah sistemi ve İslam Cumhuriyeti arasında milletten oy topladı. Biz bu referanduma katılmadık çünkü İslami bir rejimin demokrasiye, kadın haklarına ve farklı etnik unsurlara uygun olmadığına inanıyorduk. Bu bizim değerlerimize göre değildi. Ayrıca Şah sistemini çoktan reddetmiştik. Ama İran halkları bizim kadar tecrübeli olmadıkları için gidip katılıp oy kullandılar.



“DOĞU KÜRDİSTAN’IN ÇIKARLARI GÜNEY KÜRDİSTAN’IN ÇIKARLARINA KURBAN EDİLEMEZ”

-KDP-İ uzun süredir İran’a karşı silah kullanmıyordu. Şu anda çatışama başlamasının bölgesel gelişmelerle ilgisi var mı?


Öncelikle şunu belirteyim. Biz her zaman istedik ki çocuklarımız Kürtçe okusun ve Kürtler demokratik bir ortamda yaşasınlar. Biz barış yollarını denedik lakin rejim bize hep tanklarla ve toplarla yanıt verdi. 17 yıl direnmek ve savaşmak zorunda kaldık. Şimdiye kadar 5000 şehit verdik. İran Kürdistanı’nda yaşayan 40.000 sivil bombardımanlarla şehit düştü. Ama bu direniş devam etti.

17 yıl sonra, Irak Kürdistanı’nda bir hükümet kurulduğunda Irak’taki işlere el atmasın diye biz 20 yıl çatışmaları durdurduk. Ancak siyasi çalışmalarla devam ettik. Ama bu yıl “Doğu Kürdistan’ın çıkarları 20 yıl boyunca Güney Kürdistan’ın çıkarlarına kurban edilemez” düşüncesine vardık. Bu bizim şimdiki kanaatimizdir. Bunun için bu yıl direnişi genişletmek istiyoruz. Bu eski yıllardaki çatışmalara dönmek anlamına gelmiyor. Biliyorsunuz İran silahsız eylemler yapan üyelerimizi de yakalayıp idam ediyor. Biz de onlara destek olacak birkaç silahlı grubumuzu İran’a gönderdik. Şimdiye kadar da Meriwan, Serdeşt, Piranşehr ve diğer şehirlerde hep kendimizi savunduk. Fedakarca bir savunma söz konusu. Yani henüz saldırı durumuna geçmiş değiliz.



“FEDERAL VE DEMOKRATİK İRAN İSTİYORUZ”

-Sayın Şerifi KDP-İ yeni başladığı bu süreçte tam olarak ne istiyor?


Bizim talebimiz tam olarak demokratik bir İran’da federal yapı. Biz federal ve demokratik İran istiyoruz. Bütün unsurları kapsayan bir İran. Biz bu rejimin yıkılmasına karar verdik. İstiyoruz ki din devlet ve siyasetten ayrılsın. Kadın hakları verilsin, İran’ın geliri adaletli bir şekilde dağıtılsın. Ekonomik olarak Kürdistan’ı boş veren, ama Tahran, İsfahan ve Şiraz’ı sürekli geliştiren politikalara son verilsin.

Bizim 4 ilimiz var. Urmiye, Kürdistan, Kirmaşan (Kirmanşah) ve İlam ili. İran’ın batısında 4 ilin egemenliği Kürtlerin elinde olacak. Federal bir bölge, şimdiki Kürdistan bölgesi gibi, İran’da da Kürtler’in bölgesi olabilir. İran’daki Kürtler, bu 4 ilde 9 milyon nüfusa sahip ama Kürtler sadece Kürdistan’da değil. 1 milyonu Tahran’da ve 1 milyonu Horasan’da yaşıyor. Genel olarak 11 milyon nüfus var.



“BÜTÜN PARTİLERLE ARAMIZ İYİ PJAK İSTİSNA”

-Şimdi İran’a karşı savaşa tekrar başladınız. Yer yer çatışmalar sürüyor.


Hayır bu bir savaş değil. Biz buna savaş demiyoruz. Bu bir savunmadır şu anda. Bu teşkilat işleridir. Örgütsel işlerimize karşı rejim saldırı düzenlediğinde elbette biz kendi üyelerimizi savunuruz. Bu durum zaten şimdiye kadar devam eden siyasetimizdir. Ama rejim idam etmeye ve saldırmaya devam ederse biz başka bir yol seçebiliriz.

Biz demokratik bir partiyiz ve çok partili siyasete katılıyoruz. Şimdi bütün partilerle aramız iyi. İstisna olarak PJAK (İran’daki PKK’ye yakın Kürt örgütü) ile aramız iyi değil. Çünkü PJAK halkın içinde kurulmamış. Kürdistan’ın diğer parçasından bizim için kurulmuş. Bundan dolayı biz onu bir Rojhılat (Doğu Kürdistan) partisi olarak görmeyiz. Eğer bir gün onlar özgürlüğü sağlarsa ve üyeleri Rojhılat’tan olursa o zaman düşüneceğiz. Ama şimdi Rojhılatlı çok az bulunur. Şimdi her parçanın kendine ait siyaseti ve standartları var. Sen gelip her parçaya kafana göre aynı tarza sahip parti kuramazsın. Eğer sen Türkiye’ye demokrasi istiyorsan tamam, ama kabul edilmezse de en azından bir siyasettir. Ama sen aynı şeyi İran, Irak ve Suriye’ye uygulayamazsın. Siz milli meselelerde aynı zamanda sizin olmayan meselelere karışamazsınız. Bizim PJAK ile düşmanlığımız yok ama bir Rojhelat partisi olarak tanımıyoruz. Zaten Kürt Milli Kongresi’ne de biz Rojhılatlılar farklı taraf olarak katıldık, orada PJAK’ın bir Rojhelat tarafı olarak katılmasına izin vermedik. Dedik ki sadece PKK olarak katılsınlar.



-KDP-İ’nin gücü için neler söylemek istersiniz?

Biz bunu hiçbir medyaya yanıtlamadık. Çünkü karşımızda olan güçler bunları bilmemeli. Gücümüz hakkında herhangi bir bilgi vermeyeceğim ama en büyük gücümüzü halkımızdan alıyoruz.

-İran çok farklı kimliklerin yaşadığı bir yer ve rejime muhalif çok sayıda yapı var. Bu yapılarla herhangi bir işbirliğiniz var mı?

İran’ın bu yapısı içinde ilişkide bulunduğumuz ve hatta İran’a karşı ortak cephelerimizin olduğu yapılar var. Biz Komala ile birlikte Azerbaycan’dan üç, Belucistan’dan iki, Türkmen ve Araplardan bir parti görüşüyoruz. İran Federal Milletler Kongresi’ni birlikte kurduk. Merkezimiz Londra’da. Bu kongre 8 yıldır var. 17 örgüt içermektedir. Farslar yok, çünkü onlar bizim sıkıntılarımızı yaşamıyorlar. Resmi dil onlara ait ve birçok konuda onlara hak verilmiştir.



-ABD ve Avrupa’dan herhangi bir destek talebiniz var mı?

Biz direnişi kendimiz yaparız. Bizim desteğimiz halktır. Dışardan desteklere başka gözle bakarız. Çünkü büyük güçler çıkarcı bir şekilde yaklaşırlar. Bunun için çıkarlarımız ortak olduğu zamanlarda da biz buna ana bir mevzu olarak bakmıyoruz. Her an bitebilir bunlar. Bakın Halepçe olayı esnasında hiçbir ülkeden ses çıkmadı ama Saddam düşmanlığı başlar başlamaz Kürtleri buldular ve Halepçe’yi konuştular. Bundan dolayı biz destek olarak sadece halkımızı seçtik. Sırtımızı halkımıza veriyoruz. Yani biz sadece Kürtler’in desteğine inanır ve onlardan destek bekleriz.