Müjgan Yağmur / Demokrat Haber

Çatışmaların ardından hayalet kente dönen Silvan’da bir hafta sonra yine sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Kadın Özgürlük Meclisi'nden bir heyetle Silvan’a giden HDP İstanbul Milletvekili Filiz Kerestecioğlu izlenimlerini Demokrat Haber ile paylaştı.

Silvan’da ciddi hak ihlalleri yaşandığına dikkat çeken Kerestecioğlu, halkın 90’lardakinden çok daha kararlı biçimde katliamlara direneceği bilindiği için Silvan’ın hedefte olabileceğini kaydetti.

HDP’li Kerestecioğlu, “Ben artık silahların susmasını ve iktidarın bu savaş yanlısı politikasının tek başına bırakılarak açığa düşürülmesi gerektiğine inanıyorum” diye konuştu.

İşte Filiz Kerestecioğlu’nun Demokrat Haber’in sorularına verdiği yanıtlar:

Silvan'a girebilen siyasetçilerden birisiniz... Neler gördünüz, nelerle karşılaştınız?

Kadın Özgürlük Meclisi'nden bir heyetle aslında Silopi'ye gitmek üzere yola çıkmıştık. Fakat Silvan'da sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi ve operasyonların başladığı haberleri üzerine Silvan'a yönelmek durumunda kaldık.

Silvan'ın girişinde Özel Harekat Polisleri akrep ve tomalarla yolu kapatmıştı. İlçeye giriş ve çıkışlara müsaade edilmiyor, babasının cenazesini almak için şehir dışından gelen bir kadının bile ilçeye girmesine, ilaç götürülmesine dahi izin verilmiyordu. Bölgede internet ve telefon bağlantıları, su, elektrik kesilmişti. Silvan hayalet şehir gibiydi. Sokaklar, akrepler, tomalar ve zırhlı araçlarla doluydu. Çatışmaların yoğun yaşandığı birkaç mahallede ise özellikle sivil halkın durumu çok zordu. Yani savaş hali vardı!

Barış ihtimalini yok eden bu savaşın 90'lardaki imha politikalarından farkı; özellikle Kürt halkına yönelik bu saldırılara artık hepimizin tanık olması! Ancak ne kadar tanıklıklarımız artsa da insanlar ölüyor ve maalesef bunlar bir iktidarı tek başına sürdürmek ve başkanlık hayalleri için yapılıyor.

Öncelikle sizce neden Silvan? Sadece seçimde HDP'nin çok güçlü çıkmasından mı?..

Silvan, JİTEM’in de 90’larda karargah olarak kullandığı bir ilçeydi. Emekli Koramiral Atilla Kıyat, "1993 ile 1997 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetler devlet politikasıydı” demişti. Her gün birileri ensesinden tek kurşunla vurularak infaz ediliyordu.

Silvan, daha önce de siyasi olarak önemli bir ilçeydi elbette; örneğin Doğu Mitingleri (1967) de Silvan’dan başlamıştı. HDP’nin seçimlerde Silvan’da % 89 oy almasının arkasında böyle bir tarih var. Seçimde orada HDP’nin güçlü çıkmasının ardında da böyle bir sebep olduğundan, halkın 90’lardakinden çok daha kararlı biçimde katliamlara direneceğini bildikleri için de Silvan hedefte olabilir.

Özyönetim açıklaması olmasıydı da Silvan, Varto, Diyadin, Şemdinli, Lice yine hedef olur muydu?

Bence olurdu! Halkların bir hafızası olduğu gibi devletin de bir hafızası var! Bir söz vardır, bilirsiniz devlette devamlılık esastır. Bu saydığınız ilçeler maalesef 90’larda Tansu Çiller, Mehmet Ağar ve Doğan Güreş’in ‘Kürt politikası’nı uygulamaya geçirdiği bölgeler. Mesela Diyarbakır’da Sur, 90’larda köyleri boşaltılan insanların oturduğu bir ilçe. Buraya dönük operasyonların yapılması, hatta Sur’da bir sivilin katledilmesi de devletin bu bölgelere yönelik politikası ile ilgili.

Özyönetim açıklamasının da böylesi bir tarihi yaşamış bölgelerden gelmesi normal. Halk şimdi devletin baskısı yoğunlaştıkça o yıllara tekrar dönmemek için “yerellerde kendi kendimizi yönetmek istiyoruz” diyor. Aslında bu, insanların devlete “yaşam hakkımızı, sosyal, kültürel, ekonomik haklarımızı sağlamıyorsunuz” mesajı bir yerde… Bu güvenliği ve olanakları sağlamayan devlete bu mesajı veren insanların, belediye başkanlarının, ilgisiz hukuki gerekçelerle tutuklanması ise bir başka hukuksuzluk ne yazık ki!

Sivil vatandaşların yanı sıra güvenlik güçlerinin de bu çatışmalı ortamdan rahatsız olduğuna dair açıklamalarınız oldu. Bu konuda biraz daha bilgi verebilir misiniz?

Evet, örneğin Silvan’da, sessizce yaklaşan bir polis, "Bizim yaşadıklarımızı da dile getirin” dedikten sonra “Lütfen bu savaşı yukarıdan durdurmak için bir şeyler yapın, bizlere yapılanları da kınayın" dedi.

Ben orada mecburi olarak askerlik yapan gençlerin de hayatını yitirmek istemediğinden ve bu savaşın kimin savaşı olduğunu bildiklerinden eminim. Sivil halk da çok tepkiliydi tabii. Düşünün, “içeride” akrabalarınız var -hayatın aktığı kocaman bir ilçeden “içerisi” diye bahsetmenin vehametini de burada not düşmek isterim- ve siz kendilerinden haber alamıyorsunuz, telefon şebekeleri, elektrik kesilmiş… Buna rağmen polisin bu sözlerini duyunca bir genç, “Abi sizin de suçunuz yok” dedi. İlk refleksle polis, bu genci sert biçimde susturdu! Fakat ardından ben “Bak dinle, sana iyi bir şey söylüyor” deyince ve ne söylediğini anlayınca dönüp gençten özür diledi.

Güvenlik güçleri içinde 90’lardan itibaren yerleşmiş ve bu savaşta çıkarı olan çok ciddi bir yapı var; fakat bunun yanında özellikle genç polisler arasında böyle bir çıkar ilişkisinin dışında kalmış, orada can vermek istemeyen insanlar da olduğunu düşünüyorum. Normalde savaşı kim ister ki?!

Bu arada iletişim hakkının engellenmesi -ki hala bu devam ediyor- ciddi bir hak ihlali, telefon operatörlerinin bir açıklama yapması ve bu sorumluluklarının bilincinde olması gerekiyor!

“İKTİDARIN SAVAŞ YANLISI POLİTİKASININ AÇIĞA DÜŞÜRÜLMESİ GEREK”

Son durum nedir ilçede, yaşam biraz olsun normale döndü mü?

Birkaç gün yakıcı çatışma hali durmuştu; fakat sonra maalesef bildiğiniz gibi "Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” “suçundan” ağırlaştırılmış müebbet istemiyle tutuklananlar oldu, aralarında Silvan Belediye Başkanı Yüksel Bodakçı da var. Bu iniş ve çıkışlar daha devam edecek gibi görünüyor, çünkü esas olarak bütün bu can kayıplarına rağmen hala oy hesapları yapılıyor! Ben artık silahların susmasını ve iktidarın bu savaş yanlısı politikasının tek başına bırakılarak açığa düşürülmesi gerektiğine inanıyorum. Bakın bugünlerde asker cenazelerinden de nasıl tepkiler geliyor. Asker yakınlarının bu savaşın kimin savaşı olduğunu bilerek gösterdikleri tepkiler de aynı derece can yakıcı ve halkın 90’lardaki, hiçbir gerçek bilgiye ulaşamayan halk olmadığını göstermesi açısından dikkat çekici!

Sonuç olarak herkesin barış sesine kulak vermesi ve silahların susması lazım. Cumhurbaşkanının ve hükümetin böyle bir niyeti olmasa da bunu durduracak olan, insanların yükselteceği güçlü barış sesi ve mesajları olabilir ancak! Bakın yakında Suriye ve Irak’a ilişkin tezkerenin süresinin uzatılması istenecek, buna karşı da aynı güçlü tepkinin verilmesi gerekiyor. Biz ne ülkede, ne komşularımıza yönelik savaş istemiyoruz. Bu ülkeye artık huzur verin!