Demokrat Haber

Söyleşi: Hava Bakaç
Fotoğraf: Kadir Kaçan

İktidardan çok muhalefeti eleştirmekle itham edilen, referandumda aldıkları tavırla iktidarın pervasızlaşmasında rol oynadıkları düşünülen isimlerden Hayko Bağdat'a son gelişmeleri sorduk.

Taraf’ta bir grup yazar AK Parti ve Başbakan’ın yanlışlarının eleştirilmesini ‘barışa darbe’ diye niteleyip ayrıldıktan sonra onun Taraf’ta yazanlar arasına katılması dikkat çekti.

Yaşanan son gelişmeleri sorduğumuz Hayko Bağdat da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tavırlarını eleştiriyor, Gülen Cemaati’nin yargıdaki unsurlarımız tasfiye ediliyor açıklamalarına kızıyor, “ulusalcıların kriminalize edilmesini ve yaptıkları bütün faaliyetlerinin terör örgütü anlamında kullanılmasını da anlamsız buluyorum” diyor.

İşte Hayko Bağdat’ın anlattıkları:

"İNSANLAR ‘DİRENMEK’ DİYE BİR YÖNTEM OLDUĞUNU FARK ETTİ"

‘Yetmez ama evet’in hala anlaşılmayan bir tarafı var ise ben bunu çok anlamlı bulmuyorum. Evet dedim çünkü benim açımdan çok netti. Bu ülkede yaşanan binlerce faili meçhul cinayetlerin, baskının, işkencenin nedeni olan derin devletin elinde tuttuğu kurumların, seçilmişler tarafından dizayn edilmesi soruldu bize. Aslında bize bir şey dayatıldı. Yapılan referandum toplumun ortaklaşa yaptığı, daha ideal bir anayasa değişikliği tartışması değildi. İktidarın, derin devletle devam ettirdiği kavgaydı. Aslında iktidarın manevrayla kendisini öne çıkarma operasyonuydu. Prensip olarak %50 ile seçilmiş olan bir iktidarın, devleti elinde bulunduran şer odaklarından daha güçlü olmasından dolayı yanıtım her zaman evet olur. Ama seçilmiş hükümetle kavga etmek, politikalarını beğenmeyip muhalefet etmek başka bir şey.

Gezi protestoların ülke geneline yayılmasında en önemli etken Başbakan Erdoğan’ın üslubu ve polis şiddeti.

Başbakan’ın gösterdiği hoyrat ve kaba tavrı, polisin insanlık dışı müdahaleleri olayların tırmanmasına neden oldu. Başbakan’ın ağzından çıkan her söz polisin gaz tabancısının ucuna kadar yansıdı.  Gezi direnişi bizim dünyaya ihraç ettiğimiz en onurlu ürünümüzdür. Bazı dönemlerde korku da, cesaret de bulaşıcı olur. Ceberrut devletin neler yapabileceğine dair insanlar bir öngörüye sahip oldu. İnsanlar ‘direnmek’ diye bir yöntem olduğunu fark etti.

"ULUSALCILARIN KRİMİNALİZE EDİLMESİNİ ANLAMSIZ BULUYORUM"

Ergenekon’da yargılanan herkesin tek tek dosyasına hakim değilim. Çok karışık, uzun, bir sürü şeyin iç içe geçtiği ve hukuksuzluğun yaşandığı iddia edilen bir dava. Bir tarafında KCK davalarını düşünürsek, elbette Hatip Dicle ve Veli Küçük’ü yan yana asla koyamayız. KCK’da 8 bine yakın tutuklama yapıldı. Bir terör örgütünün, bir derin devlet yapılanmasının haksızlığa uğradığını savunamam. Bu insanların benim yakınımdaki insanların katili olduğunu düşünüyorum. Birçok Kürt vatandaşımızın öldürülmesi, Rahip Santoro Cinayeti, Zirve Katliamı belki de Hrant Dink cinayetinin sorumluları Ergenekon’dur. En azından faili meçhul cinayetlerin, birtakım tehditlerin ve baskıların azaldığı bir döneme geçtik. Ergenekon operasyonu olmasaydı kendi hayatımdan endişe edebilirdim.

Darbe katliamla, hırsızlıkla başlar. Bu ülkede darbe şartlarının oluşması için Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin öldürüldüğü dönemler yaşadık. İlker Başbuğ’a verilen karar için iyi ya da kötü olmuş diyemem… Ama şunu çok net söyleyebilirim; bu ülkede zaten darbeleri genelkurmay başkanları yaptı, kültür bakanları yapmadı. Bir genelkurmay başkanının darbeye teşebbüs eden bir örgütün başında olabilir mi sorusu bana komik geliyor. Evet, olur. Zaten başka türlü olmaz.

Ergenekon davasında kaygılı olan herkese Ergenekoncu, derin devletçi diyemiyorum. Çünkü bu ülkede adalet eksikliği var. Tabi ki ulusalcılıktan haz etmiyorum. Ulusalcılığın önerisi olan Türk üst kimliğini deli gömleği olarak görüyorum. Fakat ulusalcıların kriminalize edilmesini ve yaptıkları bütün faaliyetlerinin terör örgütü anlamında kullanılmasını da anlamsız buluyorum.

“BU KAVGA GÜLEN VE BAŞBAKAN ARASINDA”

Belki ben de cemaat ve AKP arasında bir taraf tutmak istiyorum. Kimin haklı olduğunu anlamak için de bazı sorularım var. Neden bu kavga, sorunlarınız nelerdir? Hizmetin (cemaat) açıklaması ’bizim yaptığımızı iddia ettiğiniz bir takım uygulamalar var. Yargıda, emniyette bize bağlı insanlar tasfiye ediliyor’ denildi. Şimdiye kadar ‘cemaat yargıda, poliste örgütlendi’ dediğimiz zaman inkar ediliyordu.

Bu açıklamayla akıllara gelen bazı sorular var. Nasıl tasfiye ediliyor? Sizin yargıçlarınız ve polisleriniz mi var? Peki o polisler ve yargıçlar bu görevlere gelirken kimleri tasfiye etti?

Bu kavga, Fethullah Gülen ve Başbakan arasında bir kavga. Bu ülkedeki güç odaklarının kavgasında gördüklerimiz, bizim hayatımızın kimlere emanet olduğunu gösteriyor. Biri artık gerçekleri açıklasın…

“MASADAN KALKAN ALTINDA KALIR”

Kürt halkı tabandaki siyasi erklerinde, Kandil’de, Avrupa’da mümkün oldukça demokratik mücadele yürütmeye çalışıyor. Bu anlamda gerillanın yurtdışına çıkışı, çatışmasızlık ortamının sağlanması hükümete büyük bir avantaj sağlıyor. Barış, ateşkes süreciyle birlikte hem bizi sakinleştirir ve konuşma imkanı verir hem de hareket edebilme kabiliyetini artırır.

Aslında Kürt tarafının hükümete büyük bir fırsat tanıdığını düşünüyorum. Zaten Kürt halkının talepleri bellidir. Bir halk olarak, herkesin sahip olduğu haklara sahip olmaktır. Hükümetin adım atma niyetini seçime kurban edilmeden, kendi tabanından mal kaçırarak gibi değil onlara da anlatarak, ikna ederek yapması gerektiğini düşünüyorum.

Yani barış süreci masasından kalkan kaybeder. Her iki taraftan biri masadan kalkarsa, bizleri kötü dönemlere havale ederlerse bunu yapan bunun altında kalır.