Arzu Demir / ETHA

TBMM Çözüm Komisyonu, geçtiğimiz günlerde Hakikat Adalet Hafıza Merkezi kurucusu Murat Çelikkan'ı dinledi.

ETHA'nın komisyon ve hakikat komisyonları üzerine sorularını yanıtlayan Çelikkan, demokrasi ve barışın tesis edilebilmesi için sorunun siyasi temsilcileri ile temsil ettikleri yapıların doğrudan muhatap alınması ve masanın bir tarafında onların da bulunmasının gereklilik olduğunu belirtti. Türkiye'de henüz böyle bir süreç yaşanmadığına işaret eden Çelikkan, "Ancak hala umutsuz olduğumu söyleyemem. Umutluyum" dedi.

Hakikat komisyonlarının, ya başkanlık ya Meclis ya da yürütme kararıyla yasalara dayanarak kurulduğunu söyleyen Çelikkan, hakikat komisyonlarında sivil toplum örgütleri ile mağdurlarının temsilcilerinin bulunmasının önemli olduğunu kaydetti.

Çelikkan ayrıca, "Devlet tarafından karşılanan ciddi bir bütçesinin olması gerek. 50 ile 450 kişi arasında çalışanı olan hakikat komisyonlarından bahsediyorum. Özellikle 20 yıl öncesinin ihlalleri üzerinde araştırma yapmak oldukça kapsamlı ve zor bir konu" dedi.

Hakikat Adalet Hafıza Merkezi kurucusu Murat Çelikkan'ın ETHA'nın sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

TBMM'de oluşturulan Çözüm Komisyonu, geçtiğimiz günlerde sizi dinledi. Çözüm Komisyonu, Kürt sorununun çözümü konusunda nerede duruyor?

Özel koşulları, belki subjektif nedenlerle çok şeffaf olmayan bir barış süreci yaşıyoruz. TBMM'de resmi olarak oluşturulan Çözüm Komisyonu'nun yanı sıra sanırım resmi olmayan çok sayıda yapı var. Akil İnsanlar Heyetleri, raporlarını tamamladı. Bunların dışında uzun süredir PKK Lideri Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeleri, ayrıca verilen izinlerle BDP liderlerinin İmralı'ya giderek yaptığı görüşmeleri Kandil'e aktarmaları var. Dolayısıyla bir sürü görüşme ve yapı bir arada yürüyor. Aslında dünyadaki çatışma sonrası çözüm süreçlerinde bu tür işleyişler görmemiz mümkün. Ama hedefimiz demokrasi ve barış süreciyse, siyasi temsilcilerin ve temsil ettikleri yapıların doğrudan muhatap alınması ve masanın bir tarafında onların olması bir gerekliliktir. Henüz böyle bir süreç yaşamıyoruz. Ancak hala umutsuz olduğumu söyleyemem. Umutluyum. Biraz dolaylı gelişiyor. Açık değil. Dolayısıyla burada netliğe kavuşturulması gereken bir alan olduğu ortada.

Bu netlik nasıl sağlanacak?

Birincisi; alınan siyasi kararların aşama aşama çeşitli aktörlerle toplum tarafından da bilinmesi lazım. İkincisi; dünyadaki örneklerde bu süreçlerin silahsızlanma, sivil hayata dönüş ve sivil yaşama katılma diye adlandırılan aşamaları olurken, burada süreç hakkında ne tür programların olduğu, ne tür çalışmaların yapıldığı, ne tür aşamaların kaydedildiği henüz bilinmiyor. Bu tür bir hazırlık olup olmadığı da bilinmiyor. Ama bu tür hazırlıkların yapılmadığı toplumlarda, çatışma sonrasında kalıcı barışın olduğundan söz etmek mümkün değil.

"Geçiş dönemi adaleti" diye bir kavram onun Türkiye ve Kürt sorunu düşünüldüğünde mekanizması ne olması gerekiyor?

"Geçiş dönemi adaleti", diktatörlükler sonrası demokrasilere geçişlerde ve çatışma sonrası barış ve demokrasiye geçiş süreçlerinde -hatırladığım kadarıyla dünyanın 42 ya da 43 ülkesinde- uygulanan bir yöntemler bütünü. En ünlü sürecini Güney Afrika'da ırkçı rejimden, siyahların temsiliyetinin olduğu demokrasiye geçiş sürecinde yaptı. Ancak o günden bugüne Şili'den Arjantin'e, Endonezya'dan İrlanda'ya çok çeşitli yerlerde uygulandı.

İLK AŞAMA YARGILAMA

Bunun aşamaları neler?

Birincisi -belki de en önemlisi- yargılamadır. Türkiye için konuşursak, ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu olanların yargı önüne çıkartılması. Türkiye'de ne yazık ki, özellikle 12 Eylül'den bu yana değişen iktidarlara rağmen suç işleyen kamu görevlilerinin cezasızlık zırhıyla korunması ve hatta ödüllendirilmesi gibi uygulama var. Bu da demokrasinin olmazsa olmazının ihlali. Suç işleyen kim olursa olsun yargılanması lazım. Sadece adalet ve demokrasi için değil, mağdurların vicdanlarının bir ölçüde tatmin edilebilmesi içinde gerekli. Yani barış süreci için de geçerli.

İkincisi; bu tür suçlar Türkiye'de de olduğu gibi dünyada da çok geniş kurumsal işbirliklerle işleniyor. Güvenlik güçleri öldürüyor, kaybediyor ya da ağır işkenceler uyguluyor. Mahkemeler ve savcılıklar soruşturmaları ya reddediyor ya da sürüncemede bırakıyor. Cesur savcıların çıktığı noktalarda Memuriyet Kanunu devreye giriyor ve soruşturma izni verilmiyor. Hafıza Merkezi olarak yaptığımız bir çalışmada 227 kayıp dosyasını inceledik. Bu dosyaların yüzde 70'i 20 yıllık ve zaman aşımına yaklaşıyor. Sadece 2 dosyada mahkumiyet kararı verilmiş. Üniversiteler bu sorunun temeli konusunda araştırma yapmak istemiyor. Yapmak isteyen elemanlarını ya işten çıkartıyor ya da tehdit ediyor. Medya gerçekleri yansıtmıyor. Mekanizma işbirlikler silsilesi içerisinde işliyor, Toplumun bütünü gerçekten ne olduğunu anlayamıyor ve bilemiyor.

Üçüncüsü; hafızalaştırma. Mağduriyetlerin tekrarlanmaması, tarihe kayıt düşülmesi için müzeler, anıtlar, geçici eğitim merkezleri gibi yerlerin oluşturulması.

Dördüncüsü; sadece maddi olmayan tazminatlar. Devletin suçlu olduğunu kabul etmesi, özür dilemesi ve sonunda tazmin edilmesi.

Beşincisi; hem demokrasiye geçerek, barışı kalıcı kılabilmek açısından, hem de bu yaşananların bir daha tekrarlanmaması için ciddi yapısal reformların yapılması.

HAKİKAT KOMİSYONLARI RESMİ KARARLA KURULUR

Türkiye'de TBMM'de oluşturulan resmi Çözüm Komisyonu'nun dışında Ankara'da toplanan Barış ve Demokrasi Konferansı'nda Hakikat Komisyonu kurulması kararı alındı. Ayrıca Barış İçin Kadın Girişimi de benzer bir komisyon oluşturdu. Dünyada Hakikat Komisyonları açısından nasıl örnekler var?

Dünyada çok az sayıda siviller ya da sivil toplum örgütleri tarafından oluşturulmuş hakikat komisyonu örnekleri var. Ancak gerçek işlevini, ya başkanlık ya Meclis ya da yürütme kararıyla yasalara dayanarak oluşturulmuş bağımsız hakikat komisyonları olarak buluyor. Bu hakikat komisyonlarında sivil toplum örgütlerinin ve mağdurların temsilcilerinin olması, yürütmeden tamamen bağımsız işlev görmesi, öncelikle kendi gündemini ve hedefini, sonra da bunu belirli süre içerisinde sonuçlandırmak üzere nasıl çalışacağını belirlemesi önemli. Ayrıca devlet tarafından karşılanan ciddi bir bütçesinin olması gerek. 50 ile 450 kişi arasında çalışanı olan hakikat komisyonlarından bahsediyorum. Özellikle 20 yıl öncesinin ihlalleri üzerinde araştırma yapmak oldukça kapsamlı ve zor bir konu.

Son bir buçuk yıldır, Türkiye'de kaybedilenlerle ilgili bir çalışma yürütüyoruz. Bu yaptığımız bir buçuk yıllık çalışmanın sonunda çok büyük bir hız ve başarıyla 252 kişiyi ancak doğrulayabildik. Halbuki toplam rakamın bin 300 ile bin 500 kişi arasında olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu konu kolay bir iş değil. Ciddi kadrolarla ciddi bütçelerle yapılması gereken bir iş. Özetle, geçiş dönemi adaleti kapsamında belirtilen hakikat komisyonlarının resmi kararlarla kurulan komisyonlar olduğunu söyleyebilirim.

İktidar hakikatle yüzleşmeye hazır mı?

Olsa iyi olur. Ortada bir "helalleşme" lafıdır gidiyor. Son 30 yıl öncesinin muhafazakar iktidarları geçmişte işlenmiş suçları kaşımanın toplumu daha fazla böldüğü ve rahatsız ettiği gerekçesiyle bu helalleşmeyi gündeme getirdiler çoğu zaman. "Bakmayalım, dokunmayalım, unutalım". Kendileri unutma niyetinde olabilir ama bu işin mağdurları -hem Türk kesiminde hem ağırlıkla Kürt kesimindeki mağdurları- unutmuyor. Dolayısıyla unutalım yaklaşımı terk edildi. Niye terk edildi? Çünkü kalıcı bir barış sağlamak ve barış içerisinde bir toplumda yaşamak istiyorsanız, bu ihlalleri, sorumluları ile birlikte kabul edeceksiniz ve ortaya çıkartacaksınız. İnsanların çoğunluğunun üzerinde mutabık kaldığı hakikatler etrafında yepyeni bir toplum oluşturacaksınız. Yoksa savaş yalanlarıyla beslenmiş toplumlarda kalıcı barıştan bahsetmek mümkün değil.

SAVAŞ HAKİKATİN SESİNİ ÖRTÜYOR

Siz uzun süre gazeteci olarak da savaşı, savaşın sonuçlarını yazdınız. Sizin bu savaşta gördüğünüz hakikat ne?

Savaş ve silahlı çatışma, demokratik sesleri, hakikatin sesini örtüyor. Sonuç olarak bir mücadele ve yenişmeden bahsettiğimiz vakit çok çeşitli teknikler gündeme geliyor. Hatırlayacaksınız, "Cizre'yi PKK işgal etti" denilen olayın, tamamen güvenlik güçleri tarafından yapılmış bir olay olduğunu yeni yeni anlıyoruz. Verilen insan kayıplarının ne kadar doğru olduğu konusunda bir bilgimiz yok. Çünkü savaş propagandasının bir aracı haline geliyor.

Örneğin eski Yugoslavya'da sivil toplum örgütleri, savaş sırasında kayıpları isim isim yer yer tespit etti. Her iki tarafın daha önce söylediğinden farklı bir rakam, farklı bir hakikat ortaya çıktı. Yanılmıyorsam 122 bin kişi. Bu rakamlar mağdurlar açısından az gelmiş. Failler açısından -Sırplar- 20-30 binlerde tutmak istedikleri rakam 112 bin olduğu için fazla gelmiş. Bu tür belgeleme çalışmaları hakikatin ortaya çıkmasında çok önemli ve mutlaka yapılması gereken çalışmalar. Bizde yıllardır mücadeleyi sürdüren hak örgütlerinin ellerinde bazı dokümanlar var. Ancak, bırakın isim isim kim olduklarını, ne faili meçhul ne yargısız infazlar ne de kaybedilenlerde kesin rakamları bile bilmiyoruz. Bu savaşta kaç kişinin öldüğünü, kaç kişinin yaralandığını, bunların kaçının asker ve militan, kaçının sivil olduğunu bilmiyoruz. Eğer bir programdan bahsetmek istersek, bu belgelere ihtiyacımız var. Bu, hakikat komisyonunun yapabileceği bir iş. Barış ve demokrasi hepimizin müşterek paylaştığı hakikatler üzerine kurulabilir. Dolayısıyla barışa gerçekten inanıyorsak, bu hakikatlerin araştırılması ve devletin bu güne kadar işlediği suçların kabul edilmesi gerekir. Eğer sivillere karşı işlenmiş suçlar varsa bu durum örgüt için de geçerli olur.