Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu seçimlere 25 gün kala Wall Street Journal Türkiye'ye "Aday olma nedenim kutuplaşmaya ve zıtlaşmaya dur demek" dedi.

Türkiye'nin tek adam ve tek parti ülkesi olamayacağını ifade den İhsanoğlu, Türkiye'de sol, muhafazakarlık ve demokrasiye bakışını WSJ Türkiye'den Ayşegül Akyarlı Güven'e anlattı.

İhsanoğlu, Erdoğan ile polemiksiz geçen kampanyasından geçmişinde AKP'den teklif alıp almadığına kadar merak edilen birçok sorunun cevabını verdi.

Türkiye'de muhalefetin oylarını topladığımızda oylarının toplamı yüzde 50 etmiyor... Ki bunun içinde size tepki duyup oy vermeyecek olanlar da var. Hep iddialı olduğunuzu söylüyorsunuz ama bu durumda nasıl iddialısınız?

Şimdi efendim bakınız. Bu seçim bildiğiniz seçimlerden çok farklı. Siz eğer geçtiğimiz Mart seçimlerine, ya da bir önceki milletvekili seçimlerine göre hesap ediyorsanız çok farklı bir sonuç alacaksınız. Orada benim aday gösterilişim 2 partinin siyasi iradesiyle başladıysa da esas o iki partinin iradesi halk tabanında çok geniş kitlede bir talebin ifadesiydi. 6 parti desteğini ilan etti ve bu 6 parti dışında da mecliste temsil edilen en büyük parti olan AK Parti içerisinde diğer partilerin de desteklerinin olduğunu gözümüzle görüyoruz.

Bana teklif gelince yakın çevremden arkadaşlarımla konuştum. Bunlar arasında AK Parti kurucuları da vardı. Hepsi dediler ki "Lütfen kabul ediniz. Bu bir vatani görevdir. Bundan kaçamazsınız." Türkiye'nin demokratik bir alternatife ihtiyacı vardı.

Öyle bir hava estirilmişti ki Türkiye'de ancak AK Parti'nin gösterebileceği aday seçilebilir gibi. Bu Türk demokrasisine yapılacak iyi bir referans değil. Çünkü Türkiye bir tek parti, tek adam ülkesi olamaz. Türkiye bu meseleleri çoktan geçti.

Türkiye gibi çok kültürlü bir yapıda Cumhurbaşkanlığı için 3 aday çıkmış olmasını yeterli görüyor musunuz?

Türkiye demokratik bir ülkeyse 1 aday değil, 2 aday değil, 3 aday değil daha fazla aday olması lazım. Bu seçim herkesin ezberini bozacak ve Türkiye ilk turda kararını verecek.

İlk turda bitecek diyorsunuz yani?

Benim tahminim ki gün geçtikçe, 14 Haziran'dan itibaren gittiğimiz her yerde bunu görüyorum: İstanbul'un her yerinde, En şık semtlerinden en fakir semtlere kadar herkes aynı şeyi söylüyor. Anadolu, Orta Anadolu, Karadeniz, Ege, Bursa Trakya'da herkes aynı şeyi söylüyor. Özellikle hanımlardan, genç kızlarımızdan, başı açık başı kapalı, yüksek tahsilli, orta tahsilli, orta halli, fakir, iyi halli olan herkes aynı şeyi söylüyor. Ben hiç böyle bir ilgi görmedim.

Peki CHP tabanında size karşı çok tepkili olanlar vardı. Onlar tanıdıkça sevdi mi sizi?

Gazeteler, yazarlar birçok kişi yazdı bunu. "Tanımıyorduk, tanıdık, dinledik, eserlerini okuduk, Cumhurbaşkanlığı konusunda görüşlerini öğrendik. Tamamdır" diyorlar.

Türkiye giderek muhafazakarlaşıyor. Siz bu gidişi nasıl yorumluyorsunuz? Olumlu mu olumsuz mu?

İşin Türkiye ile ilgili ve Türkiye dışında bir tarafı var. Türkiye'de yeni bir sınıf teşekkül etti. Daha doğrusu orta sınıf genişledi. Birkaç nesil büyük şehirlerde yaşayanların yanında kırsal bölgeden gelen bir kesim var. Eğitimin gelişmesi ekonominin büyümesi, sosyal hayatta mobilitenin artması ve tüm bunlar nüfusun oluşmasına vesile oldu. Bunlar kendi köklerinden geldikleri için bu değerleri muhafaza etme gayreti içerisindeler. Bir de tabii dünyada da sol bazı ülkelerde zemin kaybediyor. Sağ hatta aşırı sağ yükseliyor. Fransa, Almanya, Hollanda'da da yükselişte. Biz bunları temenni etmiyoruz tabii. Aşırı sağın aşırı söylemleri oluyor. Bu da toplumları rahatsız eder.

Peki ya Türkiye'de sol konusunda görüşünüz?

Sol partilerin Türkiye'de kendisini yeniden ifade etmesi lazım. Türkiye 1930'ların 1950'lerin Türkiye'si değil artık. Tamamen farklı bir dünyada yeni söylemlerin, fikirklerin geliştirmesi lazım. Ben bu seçim ittifakından şunu görüyorum: Türkiye'de sol kendini değerlendiriyor, eleştiriyor, halka açılıyor, merkeze doğru açılıyor. Onun için ben zannediyorum ki 2015 senesinde tablo biraz değişir.

Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda kutuplaşmanın büyüme ihtimali sizi huzursuz ediyor mu?

Tabii ki ediyor. Benim bu teklifi kabul etme sebeplerimden biri bu kutuplaşmaya, cepheleşmeye ve zıtlaşmaya dur demek. Toplumda huzuru, güveni sağlamak. İnsanların bir daha korkudan ve gerginlikten kurtulmuş olmalarıdır. Bunu niye yapıyoruz ben anlamıyorum. Buna ihtiyacımız yok. Buna gerek yok. Bu Türkiye'nin enerjisini içeride harcamasına yol açıyor. Türkiye enerjisini büyümede harcamalı. 2023 hedefini güddük, kabul ettik. Hepimizin buna çalışması gerektiğini de düşünüyorum. ama tüm enerjimizi iç kavgaya harcarsak ilerleyemeyiz.

Tarihsel perspektiften bakacak olursak nasıl bir risk oluşturur kutuplaşma Türkiye için?

Türkiye 1970'lerde çok acı günler yaşadı. Biz o günlerin acılarını çektik. Ailelerimizde, öğrencilerimizde ben genç bir üniversite hocası olarak bunun çok tahripkar tesirlerini gördüm. Toplum üzerinde hala o 70'li yıllardan gelen sıkıntılar var. Büyük olaylar yaşadı Türkiye. Bunları bir daha yaşamamalı. Hele hele bugünlerde... O zamanlar en azından etrafımız sakindi. Yaşadığımız bölgede problem yoktu. Şimdi yaşadığımız bölgede de problem var.

Erdoğan hakkında konuşmuyorsunuz. Polemiksiz bir söyleminiz var. Ama aslında size oy verenlerin çoğunun ortak özelliği Erdoğan muhalifliği. Konuşsanız biraz daha heyecanlanmaz mı o seçmen kitlesi?

Şimdi efendim benim tabiatım neyse odur. '40 yıllık Kani olur mu Yani' diye bir laf var ya.. bu mesele budur. Latife bir tarafa ben bu üslubun millet tarafından takdir edildiğini gördüm. Gittiğim her yerde her insan "Aman efendim, bu çok güzel bir üslup. Bu üslubu özledik" diyorlar. ben bu üslubun takdir gördüğünü düşünüyorum. Tabiatıma aykırı birşey yapacak halim yok.

2007 yılında AK Parti'nin size adaylık teklif ettiği doğru mu?

Hayır yok. 2007 yılında benim adım gazetelerde geçti. O zaman böyle bir niyetim olmadığını da açıkladım. Ama bana böyle birşey gelmedi. O zaman Dışişleri Bakanlığı'nda ve entellektüel şeylerde falan konuşuldu. Ama partiden bana böyle birşey gelmedi.

'Ekmek için Ekmeleddin' sloganı çok eleştirildi. Kampanyanızla ve sloganla ne anlatmaya çalışıyorsunuz?

Seçim kampanyası mesajımızın yapılanmasına ülkemizin şu anda içerisinde bulunduğu koşullar yön vermiştir. Ana felsefemiz kutuplaşmış ve ötekileştirilmiş halkı; bu topraklara sevgi, saygı, birlik ve dirlik tohumları ekerek tekrar bir araya getirmek üzerine kurulmuştur. Bu çok hassas dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken ülkenin içeride huzura, birliğe ve dirliğe, dışarıda itibarını korumaya, komşularıyla ihtilafını çözmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacı var. Vatan bir tarladır, bu tarlayı sulamak, ekmek, biçmek gerekir. Ne ekersen onu biçersin. Rüzgar eken fırtına biçermiş, kibir eken nefret biçermiş, nefret eken savaş biçermiş. Komşu komşusuna "Sen şu partidensin seninle konuşmam" diyecek hale gelmiştir. Bu nedenle birlikte yaşama kültürü binlerce yıla dayanan bu ülke halkının beraberce huzur içerisinde yaşayabilmesi için; her alanda huzuru, anlayışı, tahammülü ve hoşgörüyü arttırıp, çevre ülkelere ve dünyaya örnek bir toplum inşa etmemiz gerekmektedir. Ayrıca, bayrağımız, kitabımız ve ekmeğimiz üç kutsalımızdır. Ekmek bizim geçim kaynağımızdır. Bizim hayattaki mücadelemiz ekmeğimizi kazanmaktır. Yola çıkarken ekmeğimi kazanmaya gidiyorum deriz. Çalıştığımız yerleri ekmek teknesi diye adlandırırız. Dolayısıyla üç kutsalımızdan biri olan ekmek hem gerçek manasıyla hem de sevgi, dirlik, birlik ekmek hakkında çok mühim bir husustur.

30 Mart seçimi sonrası bazı illerde yenilenen sayımlar ve değişen sonuçlar sandık güvenliği konusunda tereddüt etmenize yol açtı mı?

Türkiye'nin en yüksek katılımlı seçimi 30 Mart 2014 yerel seçimleriydi. Seçmenlerin oylarına sahip çıkması açısından en geniş katılımlı girişimler de bu seçimde ön plana çıktı. Sandık güvenliği, oyların müşahitlerce tutanak altına alınması ve sayım süreçleri geçmişe kıyasla çok daha yoğun bir gündem oluşturdu. Kimi il ve ilçelerde seçimler tekrarlandı ve açıklanan sonuçlar değişmiştir. Tüm bunlar hiç şüphesiz, oluşan sivil girişimlerin sayesinde olmuştur. 30 Mart'ın üzerinden kısa bir süre geçmişken yeni bir seçime yol almaktayız. Kamuoyunun katılım ve sandık güvenliği konularında çeşitli endişeler taşıdığına tanık oluyorum. 30 Mart seçimlerinde sandıktan çıkan oyların kaydı ve sayımı üzerindeki belirsizlikler de seçmenin motivasyonunu etkileyen bir unsur. Oysa Cumhurbaşkanı'nı ilk kez halkın seçeceği bu seçimler hayati öneme sahip. Sandık güvenliği de en az sandık katılımı kadar önemini sürdürüyor. Sandığa sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır. 30 Mart seçimlerinde sandık müşahitliği alanında yapılan başarılı çalışmalar ve yoğun ilgi bu seçimde de belirleyici rol oynayacak. Oy ve Ötesi ve Türkiye'nin Oyları gibi sivil girişimlerin desteklenmesini bu bağlamda çok önemli görüyorum. Bu secimde Yasa uyarınca Cumhurbaşkanı adayları da sandık başlarında müşahit görevlendirebilecekler.