Sözcü'den Nil Soysal'a konuşan Dündar, merkez medyanın AKP’ye tamamen teslim olduğunu belirterek “Her muhalif gazeteci bir gün iktidar baskısını mutlaka tadacaktır” dedi.

Önce Milliyet’ten sonra Twitter’dan (!) kovulan, usta gazeteci Can Dündar, sosyal medyada 24 saat süreyle hesabı kapatılan ilk gazeteci olarak da tarihe geçti. Can Dündar’ı bayramın üçüncü günü aradım. “Biraz kafa dinlemek istiyorum, uzaklaştım İstanbul’dan.. Eylül’e kadar yokum” dedi. Uzun bir süre, ben hemen konuşmak istiyorum. Kovulma sürecini, yaşadıklarını ve sonrasını… Tele-röportaj teklif ettim. “Hiç tercihim değil, ama madem istiyorsun peki” diyerek kabul etti. İşte o röportaj:

Milliyet, sizi ne oldu da gözden çıkardı? Suçunuz neydi?

Resmi bir gerekçe söylenmedi. Yaşananlara bakılırsa; baskılar karşısında sadece benim değil 60 yıllık “Milliyet” markasının ve “Basında Güven” sloganının bile gözden çıkarıldığı izlenimi doğuyor.

Gezi direnişine destek verirken bu sonu bekliyor muydunuz?

Türkiye’de biraz çevresine bakan herkes bu sonun kaçınılmaz olduğunu görebilir. Merkez Medya teslim olduğundan beri, içeride namusuyla işini yapmaya çalışan herkes aynı mukadderatı bekliyor. İlk kurbanlar çoktan gitti. Kalan her muhalif gazeteci de, hükümet baskısını tatmaktadır, tadacaktır.

Divan Oteli’ne biber gazı sıkıldığı akşam siz de oradaydınız. Halk TV’ye bağlanıp olan biteni anlatmıştınız. O gece oraya gazeteci olarak mı, yoksa vatandaş olarak mı gitmiştiniz?

Gazeteci olarak gittim. Zaten eylemi her gün izliyor ve yazıyordum. Müdahale olduğu anda da otele çok yakın bir yerdeydim. Hemen Park’a gidip, Divan’a sığınanlarla birlikte otele geçtim. Ama şu da bir gerçek; evet ben oraya gazeteci olarak gittim, ama bir yurttaş olarak da orada yaşanan zulme tanıklık edip, tepki gösterdim.

Gezi eylemleri sırasında patronla hiç yüz yüze geldiniz mi?

Hayır hiç yüz yüze gelmedik Erdoğan Demirören’le. Ama Erdoğan Bey rahatsızlığını daha ziyade Derya’ya (Sazak) iletiyordu anladığım kadarıyla. Derya bir süre bana yansıtmamaya çalıştı. Ama bir noktadan sonra o da dayanamadı.

Mısır’a gönderilmenizi nasıl yorumluyorsunuz? Size göre Erdoğan Demirören sizi işten çıkarmamak için direndi mi?

Mısır’ı izlememi Derya istedi. Ben bavulumu hazırlamıştım zaten. Hangi gazeteci istemez ki?.. Ancak orada yazdıklarım da danışmanların pek hoşuna gitmedi sanırım. Sayın Demirören; Başbakan’ı ve icraatlarını beğeniyor. Olabilir. Ama biz beğenmeyince ve aleyhte yazınca zorluk baş gösteriyor. Çünkü yazdıklarımız onu hükümet karşısında zor durumda bırakıyor. Tabii hükümetin kendisine mesafeli işadamlarına yaptığı muameleyi bilince, bu zorluğun Demirören açısından da korkutucu olduğunu görebiliyoruz.

Sanırım buradaki asıl yanlışlık sağ eğilimli bir işadamının, sosyal demokrat gelenekten gelen ve Abdi İpekçi’nin damgasını taşıyan Milliyet markasına talip olmasıydı. Keşke almasaydı. Keşke aldığında, bugün durumdan şikayetçi olan bazı arkadaşlarımız ‘Ne iyi ettiniz’ diye yazmasaydı...

Demirören’e kendisine kimin baskı yaptığını açıklaması için çağrıda bulunmuştunuz. Peki o çağrınıza bir yanıt geldi mi?

Hayır gelmedi. Ama bütün bu baskılara birinci elden tanık olan meslektaşlarım var. Her halde onlar bana anlattıklarını, ilerde anılarında yazacaklardır. O zaman üst katlarda nasıl baskılar yaşandığını, nasıl bıçaklar bilendiğini hep birlikte öğreneceğiz.

BAŞBAKAN ERDOĞAN GEZİ’DEN KORKTU

AKP iktidarının bu süreçten bir ders çıkarmış olabileceğini düşünüyor musunuz?

Bundan sonrası için iyimser misiniz, yoksa ‘Değişen bir şey yok’ mu diyorsunuz? “AKP iktidarı demeyeyim; çünkü yönetim katında gereken dersler çıkaranlar olduğunu tahmin ediyorum. Ama Başbakan Tayyip Erdoğan, Gezi’yi anlamadı. Soğuk savaş döneminden kalma ‘Dış mihraklar’, ‘Lobiler’ öcülerine sığındı.

‘Mesajı aldık’ dese, belki öfkeyi bir nebze dindirebilirdi. Ama barışçıl gençlerin üzerine TOMA’ları sürüp, fişek sıktırınca, bütün Türkiye’nin ayağa kalktığını gördü. Korktu. Bence bundan sonra da sert tavrı değişmeyecektir. Dilerim Gezi’nin tavrı da değişmez. Devlet terörüne yine şiddete mesafe koyan, sivil itaatsizlik ve mizahlı direniş ile ve yine bütün kesimler dayanışma içinde cevap verilir.”

YAŞANANLARA TOPLU TEPKİ VEREMEDİK!

Derya Sazak’ın yerine getirilen Fikret Bila için; “Enkazı devraldı” demiştiniz. Bu görev değişiminden sonra hiç konuştunuz mu?

Doğrusu yaşananlar karşısında ortak bir tavır sergileyebilmeyi ve topyekün bir tepki verebilmeyi isterdim. Olmadı. Şimdi Milliyet’i yabancı ellere teslim etmemek adına, ona yabancı ellerin verebileceğinden daha fazla zarar verme riski söz konusu. Ama Milliyet’in eskilerinden biri olarak Fikret’in (Bila) bu tuzağa düşmeyeceğini umuyorum. Murathan Mungan; ‘Her geçen gün bir parça daha aldı götürdü bizden’ der ya, öyle olursa bunca yılın Milliyet’ine yazık olur. Ve o andan sonra şiirin devamındaki teşhis de gerçek olur; ‘Aslında giden değil, kalandır terk eden…