Fenomen dizi Behzat Ç'nin filmi vizyona giriyor. Erdal Beşikçioğlu filmi ve Gezi'yi Hürriyet'ten Ayşe Arman'a anlattı.

Filmin senaryosunun Gezi'den iki ay önce yazıldığını söyleyen Beşikçioğlu, "Senaryoda, üç takımın forması yan yana eylemdeydi! Ercan’ın iki ay önce yazdığı satırlarda bu var. Gezi’de de aynı şeyi görünce, şok yaşadık!" dedi. Behzat Ç.'nin alkolle ilişkisini de anlatan Beşikçioğlu, "Uğraşmayın adamın içkisiyle...O bira şişesi bir metafor" dedi.

İşte o röportajdan bazı bölümler:

Behzat Ç. Ankara Yanıyor’ ile bizi yine sarsacaksınız! Yanan, Ankara mı, Türkiye mi?

- Türkiye tabii! Ankara yanıyorsa, muhakkak Türkiye de yanıyordur…

Film çok etkileyici. Bir seri cinayeti anlatıyor. Fonda da yakın dönem Türkiye panoraması ve Gezi var. Senaryo, Gezi olaylarından sonra mı yazıldı?

-Hayır! Tam tersine iki ay önce yazıldı. Ama enteresan bir biçimde, Gezi’de yaşananlar bizim filmle örtüştü. Senaristimiz Ercan da (Mehmet Erdem), yönetmenimiz Serdar Abi de (Akar) böyledir, sezgileri çok kuvvetlidir, sinir uçları açıktır…

İyi de iki ay önce yazılan senaryonun Gezi’yle bu kadar örtüşmesi şaşırtıcı değil mi?

- Hem evet hem hayır. Eğer gelişmeleri doğru değerlendiriyorsan, yaşanacak olayları da kestirirsin. Yokuş aşağı son sürat koşuyorsan, düşersin! Serdar Abi’nin sıkıntısı şuydu: “Ulan biz bunu, önceden yazdık ama ‘Gezi’den nemalanmaya çalışıyorlar’ demesinler!”

Düşünebiliyor musun o senaryoda, üç takımın forması yan yana eylemdeydi! Ercan’ın iki ay önce yazdığı satırlarda bu var. Gezi’de de aynı şeyi görünce, şok yaşadık! Bir sürü ayrıntıyı sırf ‘prim yapmaya çalışıyorlar’ demesinler diye filmden çıkarttık.

BİR DURUM TESPİTİ

Senaryoyu okuduğunda senin hissettiğin neydi?

- Çok heyecanlandım. Üç sene boyunca Behzat Ç.’de sormadığımız soru kalmadı. Bu filmde de böyle. Yine soru soruyoruz ve değerlendirmeyi seyirciye bırakıyoruz.

Sadece soru sormuyorsunuz, muhalefet de yapıyorsunuz!

- Yapıyoruz tabii. Fikirlerimiz farklı olabilir. Çatışabilir. Çatışsın. Zaten çatışma olmazsa, çözüm de bulunamaz!

Sana göre, “Cesur insanlar, taşın altına elini sokmazsa, çözüm yok” mu? Bu ‘yangın’ devam mı eder?

- Eder!

Filmdeki mesajlardan biri bu mu?

- Mesaj derdimiz olmadı. Yorumsuz bir şekilde, yalın olarak hikâyenin peşinden koştuk ve sorular sorduk.

Filmde, Türkiye’deki siyasi mekanizmanın da medyanın da hali anlatılıyor...

- Evet ama “Böyle olmaz!” ya da “Böyle olmamalı!” diye bir provokatif bir tavır almıyoruz. Bu film sadece bir durum tespiti. Behzat Ç., siyasi bir diziydi, bu da siyasi bir film. Ben siyasi film yapmayı seviyorum. ‘Abdullah Şamil’ diye bir filmde yer almıştım, orada da Çeçen Milis Komutanı’nı canlandırmıştım. Şamil Basayev’in izdüşümüydü. Öteki taraftan da ‘Köprü’de Vali Yazıcıoğlu’nu oynamıştım. O da çok ciddi siyasi altyapısı olan bir işti. Siyasi filmlerde, bir tartışma platformu yaratılıyor. En azından internette, Twitter’da insanlar birbirleriyle bu konuyu konuşuyor, tartışıyor. Bunu da yararlı buluyorum.

Nasıl bir sonuç bekliyorsun bu filmden?

- Ben sadece çok insana ulaşmasını istiyorum.

BEHZAT Ç.'NİN ALKOLLE İLİŞKİSİ

Behzat Ç.'nin alkolle olan ilişkisine dair de konuşan Erdal Beşikçioğlu, "Uğraşmayın adamın içkisiyle...O bira şişesi bir metafor" dedi ve şu cevapları verdi:

Milletin dilindeki Behzat Ç.’nin alkol hikâyesi nedir?

- Behzat Ç.’nin alkolle ilişkisinin, yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Özendirici olduğu söyleniyor ama o karakter, yaşamak için hiçbir sebebi olmayan biri. Belki de kendini öldürmek için içiyor. Bunun nesi özendirici olabilir ki? Filmdeki bira şişesi bir metafor. Doğru anlamak, doğru deşifre etmek gerek. Oysa, bizim siyasilerimiz, magazin muhabiri gibi davranıyor. Tabii, metaforunun da ne anlama geldiğini bilmek lazım. Şimdiki siyasilere, “Metafor nedir?” diye sorsan, bir kısmı, boş boş bakar…

Peki, o bira şişesi neyin metaforu?

- Kendini yok etmeyi istemesinin olabilir. Ya da bir şeyleri unutmak istemesinin. Belki de geçmişidir Behzat Ç.’nin. Siyasilerin böyle şeylere takılmaması gerekiyor. Takıldıkları zaman, ‘siyasi rant’ sağlamaya çalışıyorlar gibi duruyor. Hoş olmuyor. Kimse de yutmuyor!

'POLİS İKİYE BÖLÜNDÜ'

Filmde anlatılan, polis içindeki ayrışma ne kadar gerçekçi?

- Çoook.

Polisin de ikiye bölündüğüne inanıyorsun yani…

- Tabii ki. Her devir, kendi içinde, kendi faşizmini doğurur. Başka bir hükümet geldiğinde de kendi yapılanmasını organize edecek. Ankara’da eylemler sırasında, bizim tiyatronun arkasındaki otoparka Çevik Kuvvet getirmişler. Çocuklar bitmişler ama… Kalkanları bırakmışlar, otobüsün gölgesine uzanmışlar. Önlerinden geçerken “N’oldu? Yoruldunuz mu?” dedim. “Yorulduk abi!” dediler. “İyi de bizi de çok yordunuz!” dedim. Ankara’nın yokuşlarında, ‘kaçma- kovalama’ şeklinde gelişen bir eylem söz konusuydu. Eylemin değeri de buradaydı: Eylemsizliğinde ve şiddetsizliğinde. Ne var ki sonradan, şekil değiştirdi ve hiç hoşuma gitmedi. Bizim güzelliğimiz, gerçekten de ‘eylemsizliğimiz’deydi…

GEZİ

Senin için Gezi ne ifade ediyor?

- Gezi, bir halk uyanışıydı. Devrim falan diyorlar ya, yok. “Yaşam alanlarına müdahaleye hayır!” ve “Haksızlıklara özgürlük!” mantığıyla gerçekleştirilen bir halk hareketiydi.

Sen ne kadar aktiftin?

- Sıradan bir vatandaş ne kadar aktifse, ben de o kadar aktiftim. Erdal Beşikçioğlu olarak kimliğimde seri numaramla oradaydım. İki çocuğu olan bir aile reisi olarak oradaydım. Behzat Ç. olarak değil…

Radikal’de, “Bütün sol tandanslı diziler kaldırılıyor” diye bir haber vardı…

- Ne önemi var ki! Behzat Ç. olmaz, başka bir iş olur! Yine söyleyecek sözümüz olur. Dizi olmazsa, sinema olur. Sinema olmazsa, tiyatro olur. Tiyatro olmazsa, sokak tiyatrosu yaparım, yine derdimi anlatırım. Çok fazla para kazanamam belki ama evime ekmek girer…

Peki ya sonunda hapishane varsa?

- Görülmesi gerekiyorsa, orası da görülecek! Haklı ya da haksız. Ana Arnavut, baba Laz olduğu için inatçıyım ben. Behzat Ç. ile örtüştüğümüz nokta da bu. Taviz vermek istemiyorum hayatta. O zaman kişiliğimden taviz vermiş gibi hissediyorum. Ve kendimle kavgam ortaya çıkıyor, bu da hoşuma gitmiyor…

Röportajın tamamını okumak için tıklayınız...