BIFED RÖPORTALARI - 9

RÖPORTAJ: DENİZ KALELİ

TERCÜME / ÇEVİRİ: PINAR ÖZKAN, İDA GEZEN

Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali’nin (BIFED) en özel yanlarından biri, dünyanın farklı ülkelerinde kendi bölgelerinden ekoloji temalı hikâyeleri belgesellerine taşıyan yönetmenleri Bozcaada’da buluşturması. Genç yönetmen Nainisha Dedhia, onlardan biri.

Gaia Öğrenci Ödülü finalistlerinden “Piraña”nın gösterimine katılmak için Hindistan’dan Bozcaada’ya geldi. Hindistan’ın Ahmedabad şehrindeki en büyük katı atık sahasını izleyen belgesel, atıkların biz çöp kutusuna attıktan sonraki yolculuğuna tanıklık ederken, atık üretmemek mümkün mü sorusunu soruyor. Atıkların içinde sağlıksız koşullarda, yok paraya çalışan insanlarla yüzleştiriyor.

Ulusal Tasarım Enstitüsü öğrencisi Nainisha ile belgeselinin çekimleri sırasında çöp dağında yaşadığı tecrübeyi Bozcaada’da konuştuk.

Hindistan’dan gelmek zor oldu mu Bozcaada’ya?

O kadar da uzak sayılmaz. Altı saatlik bir İstanbul uçuşunun ardından işte buradayım. Daha önce hiç adada bulunmamıştım. Bozcaada inanılmaz güzel! Festival kendi içinde gerçekten harika, burada olmak da öyle. BIFED, filmimin gösterildiği ve katıldığım ilk festival, çünkü sürekli derslerim oluyordu ve buna fırsat bulamıyordum.

Belgeselinizde çöp meselesine değiniyorsunuz. Bize biraz filmden bahseder misiniz?

Üniversitede film çalışmaları programında dördüncü yılımdayken, mezuniyet projesi olarak her öğrencinin kısa bir belgesel çekmesi isteniyordu. Dönem boyunca hemen her gün üniversiteye 4 km uzaklıktaki katı atık sahasına gidiyordum. Üniversite çatısından görünebilecek kadar yakındı; yükseklikleri 20 – 25 metre arasında değişen üç çöp dağı… Kentte çöp ayrıştırma tesisi yok, bu açıdan merak uyandırıcıydı. Çöp sahasına iki hafta boyunca her gün 5-6 saat erken gidip çekim yaptım. Bu sırada katık atık sahasının iç yapısını da keşfetme imkânım oldu. Sahanın kendi içinde beş farklı ekosistemi bulunuyor. İlki hayvanlar; köpekler daha çok. İkincisi, çocuklar; ne bulabilirlerse onlarla oyun oynuyorlar. Üçüncüsü, yetişkinler; sabahın erken saatlerinde atık sahasına gidiyorlar ve çöp dağlarının tepesine çıkıp, atıkları orada ayrıştırıp aşağıda satıyorlar. Dördüncüsü su, sonuncusu da ateş. Atık tepelerinin üzerindeki toplayıcı insanlar daha alt katmandaki çöplere ulaşabilmek için yok etmek istedikleri yığınları yakıyorlar. Yeterince yaktıktan sonra da söndürmek için su kullanıyorlar. Çöp sahasında sürekli duman yükseldiğini ve çok su olduğunu görüyorsunuz. İki ay süren film yapım süreci benim için çok yoğun bir deneyimdi. Çöp dağlarının tepelerine tırmanıp daha önce hiç bu kadar net görmediğim bir gerçeği takip ettim. Ne kadar fazla atık ürettiğimiz gerçeğini göstermek istedim.

Biraz da atık sahasında çalışan insanların yaşadığı zorluklardan bahseder misiniz?

Oradaki ayrıştırma işi son derece örgütsüz ve düzensiz. Sahaya birçok farklı yerden insanlar iş imkânı ve satabilecek atık bulma umuduyla geliyor. Bulabildikleri satılabilir her çöpü değerlendiriyorlar ve bu konuda gruplar halinde bir iş bölümü içindeler. Mesela bir grup insan yalnızca plastikleri ayrıştırırken, diğeri kauçukları topluyor, biri de yalnızca tekstil parçalarını alıyor. Ardından çöp dağının aşağısına inip sahanın hemen çıkışında yer alan insanlara bunları satıyorlar. Her cins atığın kg üzerinden belirlenen ücreti var ve bu günden güne de değişebiliyor. Örneğin 1 kilo plastik 10 rupi (yaklaşık 1 Lira) ediyor ve kişi başı günlük 17-18 kilo çöp toplanıyor.

Sahada çalışan insanların sağlıklarının nasıl etkilendiğine dair gözlemleriniz oldu mu?

Elbette, orası fazlasıyla zararlı bir ortam. Bu bahsettiğimiz insanların giydiği hiçbir koruyucu kıyafet, eldiven dahi yok. Çöpler arasında birçok tıbbi atık, kesik cam parçaları, şırıngalar oluyor ve insanlar bu çöpleri çıplak elleriyle ayrıştırıyorlar. Dahası bunu yaparken birçoğunun ayağı çıplak! Bu nedenle bazen kırık bir cam parçasına basabiliyor, enfeksiyon kapabiliyor ve dahası orada herhangi bir ilkyardım ya da tıbbi müdahale noktası da bulunmuyor. Bu insanların doktora gidebilecek paraları da yok. Haliyle kendi imkânlarıyla yaralarını sarmaya ve iyileştirmeye çalışıyorlar. Ardından yine atık sahasına dönüyorlar.

Festival ve Bozcaada ile ilgili paylaşmak istediğiniz başka düşünceleriniz, hisleriniz var mı?

Bu filmin bu festivalde gösterilmiş olmasından dolayı çok mutluyum. Pirana’nın mümkün olduğunca çok festivale katılmasını ve farklı yerlerde gösterilmesini istiyorum. Sadece bunlarla da sınırlı kalmayıp bienallerde de yer almasını istiyorum. Şimdiye dek Hindistan’da ve bazı Asya ülkelerinde birkaç enstalasyonun parçası oldu, ne kadar çöp ürettiğimizi göstermek için kullanıldı. Ardından da nasıl daha az çöp üretebiliriz ya da nasıl daha doğru atık ayrıştırması yapabiliriz gibi tasarılar ve fikirler paylaşıldı. Bu filmi yaptıktan sonra en önemli kazanımlarından biri, üniversite kantininde kullanılan tek kullanımlık kap, bardak ve malzemelerin kaldırılması oldu. Tüm bu malzemeler cam bardak ve çelik termoslar ile yer değiştirdi. Kampüs içinde plastik çatal, bıçak, kaşık ve tabakların kullanımından tamamen vazgeçildi.

Belgesel farklı yerlerde gösterilmeye devam ettikçe ve izlendikçe, üniversite kampüsünde olduğu gibi, böyle etkiler yaratacağına inanıyor musunuz? Bunu bekliyor musunuz?

Açıkçası filmi çekerken bu filmin atık sorunu ile ilgili nasıl bir çözüm önerisi sunacağına dair bir fikrim yoktu. Fakat film tamamlandıktan sonra kendi üniversite kampüsümde olan bu değişimin ardından okulda bir de çevre topluluğu kuruldu. Atık sorunu ile ilgili birçok çözüm önerisi geliştirdiler ve filmimi farklı yerlerde göstermeye başladılar. Bu açıdan gerçekten mutluyum.