KUTLU ESENDEMİR - GAZETE HABERTÜRK

12 Eylül darbesinden sonra Türkiye, “gözaltında kayıplar”la tanıştı. 90’lı yılların sonlarına dek yüzlerce anne-baba, gözaltına alınan evlatlarından bir daha haber alamadı. Kayıp ailelerini toplu halde ilk kez 1995 yılında, Galatasaray Lisesi önünde “Cumartesi Anneleri” olarak gördük. İşte o “Cumartesi Anneleri”nin buluşması yeni yılla birlikte 17 yaşına girdi. Oğlu Cemil, 32 yıl önce “kayıplar” listesinin başına yerleştirilen, kamuoyunun, Başbakan Erdoğan’la buluşmasında, “Berfo Ana” olarak tanıdığı Berfo Kırbayır da 104 yaşına bastı. Leman Yurtsever, 17 yıldır Cumartesi Anneleri’nin buluşmasını organize eden bir insan hakları savunucusu. Yurtsever’le, “Cumartesi Anneleri”nin 17 yılını ve eski Özel Harekâtçı Ayhan Çarkın’ın geçen hafta yaptığı itirafları konuştum. 

Bir kadın, evladı kaybedildikten ve “Cumartesi Annesi” olduktan sonra, diğer annelerden ne tür farklılıklar yaşar?
Belirsizlik, bu dünyada insanın yaşayabileceği en büyük acıdır. O öldürüldü mü, yaşıyor mu? Kaybedilen evladının, sevdiğinin başına neler geldiğini bilememek... Aylarca, yıllarca evlatlarını meydanlarda, alanlarda devlet kapılarında aramak... Bıkmadan, usanmadan, kar kış, yağmur, çamur demeden ve hiç durmadan aramak. Cumartesi Annesi olmak böyle bir şey.

Cumartesi Anneleri yılbaşlarını nasıl kutlarlar?
Tükenmeyen bir yastır onların ki. İster bayram ister yılbaşı olsun hiç fark etmez, yüreklerinde kaybedilen evlatlarının son görüntüleri var. Tek isteği kaybedilen evlatlarının, sevdiklerinin başına neler geldiğini öğrenmek. Öldürüldüyseler ziyaret edecekleri bir mezar taşı, yaşıyorlarsa hakkında bilgi istiyorlar. Kayıp yakını olup da sevinçlerini yaşayan aileye hiç rastlamadım şimdiye kadar.

Cumartesi Anneleri’nin, Galatasaray Lisesi’nin önündeki buluşması, yeni yılla birlikte 17 yaşına giriyor. Bu yolculuğun bu kadar uzun süreceğini düşünüyor muydunuz?
Evet, düşünüyordum. Kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları bu coğrafyada hak aramanın ne denli zor olduğunu bilerek mücadeleye başladılar. Hukuk, failler için değil, adalet arayanların, gerçekleri dile getirenlerin cezalandırılması için işletildi şimdiye kadar. Yaşadığımız coğrafyada insanlığa karşı ağır suçlar işlendi. İşlenen bu suçlar devletin en üst kademelerindeki görevliler tarafından açıkça korundu, desteklendi, övüldü. Soruşturulan dosyalarda, ya failler beraat ettirilerek dosyalar kapatıldı ya da yargılamalar uzun yıllara yayılarak davalar “zamanaşımından” düşürüldü. Kimi suçlar da soruşturmaya gerek bile görülmedi. 

Neden?
Türkiye’nin taraf olduğu ulusal üstü sözleşmelerdeki “İnsanlığa karşı işlenen suç”larda “zamanaşımı” olmaz ilkesi uygulanmıyor. Birleşmiş Milletler’in, kaybedilen kişinin akıbetiyle ilgili ailelerine gerçeği öğrenme hakkını tanıyan, bütün kişilerin zorla kaybedilmeden korunmasına dair sözleşme imzalanmıyor. Bu talepler kabul edilmedikçe, evrensel hukuka göre adalet tesis edilmedikçe mücadele hep sürecek.

Başbakan Erdoğan’ın sizleri kabulünden sonra, Cumartesi Anneleri’ne yaklaşımda bir değişim oldu mu?
Görüşmeyle birlikte medya Cumartesi Anneleri’ni sıklıkla gündeme getirdi. Cumartesi Anneleri’nin gündeme gelmesi önemliydi. 104 yaşındaki Berfo Anne’nin büyük bir kararlılıkla oğlunu aramaktan vazgeçmeyişi kamuoyunu çok etkiledi. Bunun dışında çok değişim olmadı. Cumartesi Anneleri bu ivmeyi 17 yıllık mücadelesinde kazanmıştı.

Berfo Ana (Kırbayır) Kars Sıkıyönetim Gözetimevi’nde işkenceyle öldürüp kaybedilen oğlu Cemil’in kemiklerine ulaşabildi mi?
Kırbayır’ın gözaltında kaybedilmesinden sonra, devletin tüm mercileri tarafından 30 yıl boyunca ailesine yalan ve gerçekdışı bilgiler verildi, “firar ettiği” söylendi. Başbakan’ın Cumartesi Anneleri’yle görüşmesinden sonra Meclis bünyesinde kurulan alt komisyon, Cemil Kırbayır’ın devlet güçleri tarafından işkenceyle öldürüldüğünü bir raporla kamuoyuna açıkladı. Faillerine ulaştı. Dosya savcılıkta açıldı. Ancak ne yazık ki alt komisyon, Cemil Kırbayır’ın mezarını bulma işini de, katillerinin ve suç ortaklarının vicdanlarına havale etti. Anne Kırbayır’ın, oğlu Cemil’in mezarına ulaşma umudu vardı. Bu umudu yerine getirilemedi. Devlet sadece suçunu kabullenmekle yetindi. Cemil Kırbayır hâlâ kayıp. Failler hâlâ serbest. Dosyada hiçbir ilerleme yok. Anne Berfo Kırbayır oğlunun yasını tutuyor.

‘Behzat Ç. toplumda duyarlılık yarattı’

Behzat Ç. dizisinde sizlere gönderme yapılması bir cesaret mi, yoksa normalleşmenin bir tezahürü mü?
 Cumartesi Anneleri’nin dizilere, filmlere, belgesellere konu olması toplumda duyarlılık yaratması açısından çok önemli. Behzat Ç. dizisi de öyle oldu. Çok konuşuldu, çok tartışıldı, kimi zaman eleştirilerin hedefi de oldu. Şunu itiraf etmeliyim ki; Behzat Ç. dizisi, Başbakan’la yapılan görüşmeden daha etkili oldu. Hiç olmazsa dizide, Cemil Kırbayır’ın failleri yargılandı, mezarına ulaşıldı. Oysa devlet onun ne mezarını buldu, ne de faillerini yargıladı. Normalleşmenin tezahürü değil, bir cesaret örneği diye düşünüyorum. Çünkü ortada çok net bir gerçek var. Bu gerçekliği de devletin kendisi resmi olarak kabul etti.

17 yıldır o kapıda bekleyen bir kadın olarak, Cumartesi Anneleri hâlâ evlatlarını bulacakları umudunu taşıyor mu?
Evet, o umutla sokaklarda, meydanlarda mücadele veriyorlar. Umutsuz yürünemez ki. Ömürlerini gözaltında kaybedilen evlatlarını aramakla geçiren kayıp yakınlarından yaşamını yitirenler de oldu. Ölene dek çocuklarını, eşlerini, anne-babalarını devlet kapılarında, karakollarda, emniyet binalarında aradılar. Bu nedenle, devlet güçlerince gözaltına alındılar, işkence gördüler, tutuklandılar, kaybedilmeye çalışıldılar. Tüm bu baskılar kaybedilen evlatlarını aramaktan, onları hiçbir zaman vazgeçiremedi.

‘30 yıllık mücadele diktatörleri yargının önüne çıkarttı’

Çarkın’ın “Cumartesi Anneleri rüyalarıma giriyor” diye kayıplarla ilgili itiraflarda bulunabileceğini tahmin eder miydiniz?
Bir gün resmi ağızlardan itirafların geleceğini tahmin ediyorduk. Bu sessizlik uzun sürmeyecekti; bunu biliyorduk. Gözaltına alınırken tanıkları vardı, sorgudayken görenler vardı. Kaybedenler, Arjantin’de, Şili’de ve kayıpların yaşandığı diğer ülkelerde olduğu gibi, bir gün suçlarını kabullenmek zorunda kalacaklar demiştik. Mesela Arjantin’de Plaza De Mayo Anneleri’nin 30 yıllık mücadelesi sonucunda diktatörler generaller “insanlığa karşı işlenen suç”lardan yargılanıyorlar.

Çarkın’ı ciddi bulmayanlar da var.
Ciddi ya da değil. Olayın üzerine gidilmeli. Soruşturulmasından yanayım. Verdiği bilgiler titizlikle değerlendirilmeli.

Cumartesi Anneleri, Çarkın’ın rüyasına nasıl giriyor olabilir?
Çarkın’ın ölüm makinesine dönüşmüş vicdanıyla ciddi problemleri var. “15-20 cinayet işledim” diyen birinin vicdan muhasebesi yapması bana tartışmalı geliyor. Her şeyi göze alıp bütün gerçekleri en doğru biçimde anlatırsa, faili meçhul bırakılan cinayetlerin ve gözaltındaki kayıpların aydınlatılmasına katkı sağlar. Vicdanını rahatlatır mı? Onu tahmin etmek zor.

Çarkın, insanları öldürürken çıkardıkları sesleri aklından çıkaramadığını söylemiş.
Çarkın’a inanmak isterim. Cumartesi Anneleri’nin gözaltında kaybedilen evlatlarından, eş ve anne babalarından geriye kalan duydukları son ses, kaçırılırken veya işkencedeyken atılan çığlıkları oldu.
 
Kendisi, CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’e öldürülüp kaybedilen Ayhan Efeoğlu’nun fotoğrafını hücresinin duvarına astığını anlatmış.
Vicdan azabı çektiğini söylüyor. Etkilenmiş olabilir... Çarkın kaybolan vicdanını arıyor şimdilik.

‘Ayağını denk al bir gün senin de resmini taşırlar’

Bu kadar yoğun tradejilerin içinde, nasıl bu kadar güçlü durabiliyorsunuz?
Çok seviyorum yaptığım işleri. Ağır konular; biliyorum. Gözaltında kaybedilen insanlarımıza vicdanen büyük bir sorumluluk duyuyorum. Bu vicdani sorumluluk olduğu gibi, aynı zamanda insani bir durum. Tatile gittiğimde dahi aklım hep Galatasaray’da kalıyor. Bu, Cumartesi Anneleri’ne destek veren herkes için geçerli. İnsan Hakları Derneği bana çok şey öğretti. Mücadeleyi, kararlılığı ve dik durmayı.

Bu 17 yıl boyunca, Galatasaray Lisesi önünde unutamadığınız en önemli an neydi?
1997 yılıydı. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde İHD’yi temsilen bir toplantıya katılmıştım. Galatasaray’da bir kayıp yakını ve avukat arkadaşla buluşup Adli Tıp Morgu’na gidip kimsesiz cesetlere bakacaktık. Saat 14.00 civarıydı. Toplantıdan çıkıp yürümeye başlarken arkamdan biri çok ağır küfürler ediyordu. Üstüme alınmadım. Bir süre öylece devam ettim. Küfürler devam ederken, “Ayağını denk al yakında senin de resmini Galatasaray’da taşırlar” der demez, dönüp arkama baktım. Birden gözlerini bana dikip, “Tanıdın mı?” dedi. Hemen arkadaşlarımı arayıp yardım istedim. “Bu kez yardım istiyorsun değil mi, görürsün gününü” diyerek küfürlerine ve tehditlerine devam etti. Galatasaray’a geldiğimde, arkadaşlarım da gelmişti. Onu bir sivil araca binerken gördüm. Daha sonra onunla eylemlerde hep karşılaştık.