Mustafa Güçlü / Demokrat Haber

24 Mayıs’ta müzik platformlarında yayınlanmaya başlayan “Suya Gider Allı Gelin” adlı çalışmasıyla sevenleriyle buluşan Grup Laçin’in solisti müzik öğretmeni Sedat Bozan’la Demokrat Haber takipçileri için konuştuk. Sanatçının müzik yolculuğuna dair kısa bir söyleşi gerçekleştirdik:

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1983 yılında İzmir’de doğup büyümüş bir müzisyenim. 2010 yılında Ege Üniversitesi Devlet Türk müziği konservatuvarından mezun olduktan sonra bir süre Kültür Bakanlığı İzmir Devlet Dans ve Müzik Topluluğunda ayrıca TRT’de bir süre sözleşmeli solist olarak çalıştım. 2015 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde müzik öğretmeni olarak çocuklarımıza ve gençlerimize deneyimlerimizi ve bilgi birikimlerimizi aktarmak için müzik öğretmenliği yapıyorum.

Müziğe nasıl başladınız? Sizi müzikle buluşturan özel bir isim var mı?

Ortaokul yıllarımda amcamın bana bir bağlama hediye etmesiyle başladı diyebilirim aslında müzik hayatım. Bağlamanın o mistik etkileyici tınısı beni kendine çekti ve beni başka bir dünyaya sürükledi. Sonrasında yaklaşık 20 yıldır müzik serüveninin içinde yolculuğumuza devam ediyoruz.

Popüler kültürün toplumu niteliksiz müziğe angaje ettiği yıllarda Konservatuar eğitimi için “Temel Bilimler” bölümünü neden tercih ettiniz?

Hiçbir müzik türünün diğerlerinden daha üstün olduğunu düşünmemekle beraber halk müziğimizin farklı bir noktada ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Halk müziğimiz bu topraklarda 1000 yıldır dile geliyor. Kültürel bir miras onlar bize. Türkülerin içinde bu halka ait olan sevinçler ve üzüntüler var. Hepsi çok kıymetli ve bu topraklar var oldukça bu hazinemiz bizden sonraki kuşaklara da doğru bir şekilde aktarılmalı diye düşünüyorum. Bu fikirle çıktığım yolda iyi bir eğitim alacağımı düşündüğüm Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuarı Temel Bilimler bölümünde okumaya karar verdim.

Müziğinden etkilendiğiniz, bir anlamda örnek aldığınız sanatçılar var mı?

Elbette var ve bu saymakla bitmez ama yine isimlerini mutlaka anmamız gereken Neşet Ertaş, Aşık Mahsuni Şerif ve Aşık Veysel gibi ustalarımızı da ayrı bir yerde tutmamız gerekiyor. Son dönemlerde halk müziği adına çok başarılı işlere de imza atılıyor. Biz genç müzisyenlere örnek olan Erol Parlak, Cengiz Özkan, Hüseyin Turan ve Nida Ateş gibi ustalarımızın da yaptığı çalışmaları yakından takip ediyorum.

24 Mayıs itibarıyla dijital müzik platformlarında yayınlanmaya başlayan yeni çalışmanız hakkında neler söylemek istersiniz?

Hazırlanışının her aşamasında ayrı bir heyecan duyduğum bu ilk çalışmamda emeği olan başta sevgili dostum ve aranjörüm Ömür Kasa başta olmak üzere tüm müzisyen dostlarıma teşekkür ediyorum. Sıcak ve samimi bir çalışma oldu diye düşünüyorum.

Albüm için seçtiğiniz “Suya Gider Allı Gelin” adlı türküyü ilk çalışmanızda tercih etmenizin sebebi nedir? Kısacası neden böyle bir ağır türküyle çıkış yapmayı denediniz?

Benim için özel bir değere sahip olduğu için bu türküyle başlamak istedim. Çıkış yapma gibi bir kaygı taşımadığımdan hiç önemsemedim türkünün ağır ya da hızlı bir tempoda olduğunu. Ben bir öğretmenim ve benim bir misyonum var. Çocuklarımıza halk müziğimizi tanıtıp sevdirmek istiyorum. Bu düşünceyle de böyle çalışmalarımın devamı gelecek.

Ülkemizdeki müzik piyasası ve Halk müziğinin durumu hakkında neler düşünüyorsunuz? Sizce büyük ozanlar çağı bitti mi?

Bu aslında ayrıca başlı başına konuşulması gereken bir konu ama kısaca şöyle diyebilirim. Popüler kültürün büyük bir rağbet gördüğü son dönemlerde halk müziğimiz gerektiği değeri ve saygıyı yeterince görmüyor diye düşünüyorum. Bu topraklar yüzyıllardır büyük ozanlarımızı bağrında yaşattı. Onların ozan olmasını sağlayan aşk, acı, keder gibi duygular var oldukça yeni büyük ozanlarımız da var olacaktır.

Geçtiğimiz yıllarda “Grup Laçin”in solisti olarak pek çok konserde yer aldınız. Grupların çoğu zaman birlikteliği sürdürmekte zorlandıkları görülüyor. Bu konuda düşünceleriniz nelerdir?

Evet aynı zamanda Grup Laçin üyesiyim ve onlarla çalışmaktan büyük bir keyif alıyorum. Çok eğleniyoruz onlarla birlikte gittiğimiz konserlerde. Hem biz hem de dinleyiciler keyif aldığı için herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Çünkü keyif almak için bir araya gelip müzik yapıyoruz. Müzisyenler genel anlamda duygusal ve hassas insanlar. Müzik hayatlarından beklentiler farklı olabiliyor. Bu yüzden bazı birliktelikler çok uzun sürmeyebiliyor.

Müzik öğretmeni olarak görev yapıyorsunuz. Ülkemizdeki müzik eğitimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Gençliğin kendi kültürünü özümsemesi için neler yapılabilir?

Üzülerek söylüyorum ama maalesef müzik ders saatimizin yeterli olmadığını düşünüyorum. Ders çabuk bitiyor diye üzülüyor çocuklar her ders bitiminde. Bu yüzden kültür sanat dersleri biraz daha arttırılıp genişletilmeli. Bu da çocuklarımıza daha fazla kendi müziğimiz olan halk müziğimiz ve sanat müziğimizi anlatıp sevdirme imkânını sunar.

Son söz olarak okuyucularımıza neler söylemek istersiniz?

Anne babalar olarak çocuklarımızı mutlaka sanatla tanıştırmalıyız. Konser, tiyatro, sinema gibi sanatsal etkinliklere gitmelerini teşvik etmeliyiz. Mesela bir enstrüman kursuna yollamalıyız. Sanatla yetişen bir kuşak oluşturabilirsek bu ülkede çok güzel yarınlar bizi bekler.