ESRA ÜLKAR / Radikal

"Dinimden, cinsiyetimden, milletimden, ırkımdan sıyrılıp yalnızca insan olduğumu fark etme serüvenimdeki yılmaz süvariydi babam" diyordu Melis Kaya, 13 yaşındayken kaybettiği babası Ahmet Kaya için yazdığı bir yazıda. 14 yıl önce hayatını kaybeden babasının anısına hazırlanan, 27 sanatçının yer aldığı ikinci saygı albümü '...bir eksiğiz'in proje danışmanlığını üstlenen Melis Kaya, 3 Mart'ta çıkacak albüm öncesi sorularımızı yanıtladı...

***

Bir yıl önce projelendirilen albümün çalışmaları gizli yürütülmüş. Gizliliğin nedeni neydi?

Aslında ‘...bir eksiğiz’in çalışmalarının çok gizli yürütülmesi konusunda ekstra bir hassasiyet göstermedik, biraz da kendiliğinden böyle gelişti. Elimizde bütünüyle içimize sinen bir proje olsun ve o projeyle çıkalım dinleyicinin karşısına istedik.

Sanatçılar, şarkıları kendileri seçmiş ve yorumlara müdahale edilmemiş. 27 ismi nasıl seçtiniz?

Her sanatçı/grup kendisine müzikal ve hissi anlamda en yakın bulduğu şarkıyı seçti, istedikleri müzisyenlerle çalıştılar, düzenlemeleri kendileri üstlendi. Bu özgürlükçü yaklaşım, şarkılara bambaşka renkler kazandırdı. En çok önemsediğimiz kendi içerisinde muhalif bir duruşa sahip olan insanlarla çalışmaktı. Çünkü bana göre örneğin Ahmet Kaya müziğini en çok bütünleyen, müzikal tarzdan ziyade bu müzikal tavır ve duruştur. Aklıma ilk gelen isimler Büyük Ev Ablukada, Ceza, Cem Adrian, Redd… Türkiye müzik sahnesinde kendi içlerinde gerek tarz gerek tavır olarak devrimci, yenilikçi isimler.

‘...bir eksiğiz’, 2002’deki saygı albümüne göre, tarz açısından daha farklı. Rock, pop, rap yapan sanatçılar konuk. Bu, bilinçli bir tercih mi?

Evet. Ben babamın da -hayatta olsaydı- şarkılarını farklı kulvarlardan gelen sanatçılardan farklı altyapılarla dinlemekten büyük keyif alacağına inanıyorum. Deneysel olanı oldum olası sevmiştir. Belki de bundan dolayı Türkiye’de ‘özgün müzik’, ‘protest müzik’ gibi enteresan isimler taktılar müziğine. Çünkü o ne kendisini ne de müziğini tam anlamıyla bir yere ait gördü. Onun baktığı yerden bakmaya çalıştık.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde müzik ödülü Ahmet Kaya’ya verildi. ‘Devlet’ Ahmet Kaya’ya kendini ‘affettirmeye mi’ çalışıyor?

Ödülün Ahmet Kaya şahsında Kürt halkına verilen sembolik bir ödül olduğunu düşünüyorum. Bir ‘affettirme’ çabası söz konusuysa bunu bir anlamda devletin kendini Ahmet Kaya şahsında Kürt halkına affettirme çabası diye okumalı. Biz, bize uzatılan eli tutuyoruz çünkü canımız çok yandı, çünkü başka türlü iyileşmemiz mümkün değil.

Ahmet Kaya, Kürtçe şarkı söyleyeceğini açıkladığında eleştirilmişti. Babanızın, bugün Türkiye’de Kürtçe ezgilerin daha özgürce dillendirilmesi yolunu açanlardan biri olduğunu düşünüyor musunuz?

Elbette bugün Kürtçe şarkılar görece daha özgürce söylenebiliyorsa bu birtakım cesur adamların ödediği bedeller sayesinde. Babam “Ölümüm bile bir işe yaramalı...” derdi. Kimseyi kolay affedemiyorum ama o çok bağışlayıcıydı. Onun gözleriyle bakmaya çalışıyorum, yalnız o zaman avunabiliyorum, ‘Bak ölümün bir işe yaradı işte’ diyorum…

Babanızın Türkiye’de barışın sağlanmasında birleştirici bir kişiliğe dönüştüğünü söyleyebilir miyiz?

Bir kişinin dahi “Sizlerin bugün yapmaya çabaladıklarınızı bu adam 15 yıl önce söylüyordu” diyebilmesi bir adımdır. Ben Ahmet Kaya’nın Barış Süreci’nde birleştirici bir rol üstlenmesinden ziyade ilham kaynağı olduğunu düşünüyorum, buna inanmak kendimi iyi hissettiriyor. O’na şimdinin modası ‘birleştiricilik’ ya da zamanının fenomeni ‘bölücülük’ gibi kavramlardan ziyade, bir şeylere ilham olmak daha çok yakışıyor.

DIŞARIDAN ARABESK GÖRÜNÜYORUZ AMA...

Paris’te yaşıyorsunuz, gösteri sanatları eğitimi aldınız. Sinemayla yakın olduğunuzu duyduk, babanızla ilgili film çekme planınız var mı?

Yüksek lisansımı Paris’te görsel antropoloji alanında yaptım. Yeni bir disiplin olduğundan insanlar ilk bakışta sinema olarak algılıyor oysa kurmacadan çok belgesel film-fotoğraf ve etnografiyi birlikte ele alan bir dal. Akademiyi bırakmamak içinse hâlâ çabalıyorum çünkü bana göre nispeten daha korunaklı bir saha. Irak Kürdistanı’nda sıfır bütçeyle başladığım ama araya bitirme tezi girdiğinden ötürü tamamlayamadığım bir belgesel projem var, bu sene bitirebilmeyi umuyorum. Bir yandan da hem çok yakın dostum olan hem de yönetmen olarak takdir ettiğim Hüseyin Tabak’ın belgeselinin Fransa ayağındaki asistanlığını yapıyorum. Babamla ilgili bir film çekmeyi elbette ki çok isterim ancak böyle projeler çok uzun olgunlaşma süreçleri gerektirdiğinden bana şimdilik iddialı geliyor.

Müzikle ilişkiniz nasıl?

Müzikle ilişkimi Nietzsche’nin şu aforizması güzel özetliyor: “Müziksiz bir hayat hatadır!” Uzun seneler klasik piyano çaldım ama sonra bıraktım. Dışarıdan bakıldığında hafif arabesk bir yaşantımız olduğu sanılır halbuki bizim evde en çok Joe Cocker, Charles Mingus, Pink Floyd ve Ahmet Kaya dinlenirdi. Annem Miles Davis sever, progresif rock aşkı ise Yusuf Dayı’mdan bana hatıra… Kulağım ve kalbim dünyanın tüm melodilerine açık.

Çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?

Benim çocukluğum babamı kaybettiğim gün sona erdi. Çabucak büyümek zorunda kaldım. Çok bölük pörçük yaşadım çocukluğumun babamdan sonraki yarısını. O çok üzen, yıpratan sancıları uzun uzun anlatmak istemem ama çocukluğun böyle kırık dökük biçimde yarıda kesilmesi size en çok gereken uzuvlarınızdan birini kaybetmek gibi, etrafınızda sizi koruyan duvarların yıkılması gibi, kalabalığın ortasında bir anda çırılçıplak kalmak gibi...

İlgili haber:

Ahmet Kaya'ya saygı albümünde büyük buluşma