İsimsiz bir ihbar nedeniyle 18 yıllık mesleğinden ihraç edilen ve Rockçı İmam olarak anılan Ahmet Muhsin Tüzer, hukuk mücadelesi başlattı. Yaptığı işin çok ses getirdiğini söyleyen Tüzer, "Dünyada ayakta alkışlandık. Burada ise uydurma hadislerin faturasını ödüyoruz" dedi. Tüzer, "Gerçekten bir reforma ihtiyaç var" ifadesini kullandı.

Türkiye’deki İslam anlayışını sorgulayan Tüzer, “Şu andaki vahim tablo aslında yıllardır verilmeye çalışılan din eğitiminin ne kadar yanlış olduğunun da bir göstergesi. MEB, müfredata, acilen Mevlana, Şems, Hacı Bektaş gibi büyük düşünürlerin eserlerini sadeleştirerek koymalı. Bu şekilde devam ederlerse bunun sonu gerçekten facia olacak” diyor.

Cumhuriyet'ten Hilal Köse'nin sorularını yanıtlayan Ahmet Muhsin Tüzer'in açıklamaları şöyle:

Rockçı imam kimdir? 

Antalya Kaş’ta 1971 yılında doğdum ama yaşa inanmıyorum. Kendi hakikatimi, özümdeki sonsuz güzellikleri keşfetmeye çabalayan bir kişiyim. İnsan, sonsuzluğun deryasında ne kadar kulaç atarsa, aslında, özdeki o sonsuz rahmete de o kadar yaklaşıyor. Bu yolculuğun sonu yok. Biz, bırakın o sonsuzluğu keşfetmeyi, kendi zanlarımızı hakikat zannediyoruz. Böylece hayatımızı küçültüyoruz. Hayatı, diğer insanlar gibi algılamadığım için kendimi zaman zaman dışlanmış da hissediyorum ama yine de çok mutluyum. 1990 yılından beri imamlık yapıyorum. Bilimi, felsefeyi, sanatı, müziği çok seviyorum. Sorgulayan, eleştiren bir insanım.

İmam olmaya nasıl karar verdiniz? 

Dedem, Kaş ve bölgesinin en büyük din alimlerinden birisiydi. Binlerce öğrenciye Kuran eğitimi verdi. Anadolu İslamı’nın bir temsilcisiydi. Böyle bir ortamda dünyaya geldiğinizde sizi de o yönde eğitiyorlar. Benim şöyle bir şansım vardı. Dedem herkese sevgi ve saygıyla yaklaşıyordu. Herkesin sevgilisiydi. Bence o hoşgörü geni, dedemden babama, ondan da bana sirayet etti.

Mesleğe başladığınızdan bu yana ne kadar değiştiniz?

İlk zamanlar ben de şeriat zaviyesinden olaylara bakıyordum. Yıllarca imam hatipte okudum. Biz kendimizi biraz seçilmiş zannediyorduk. İmam hatipli olmak bir ayrıcalıktı. Biz cenneti yakalamaya en yakın müslüman topluluktuk. Bizim inancımızda olmayan herkes günahkar, akıbetleri kötü olacak gibi maalesef yanlış bir algıyla büyüdük. Bize o empoze edildi. İmam hatiplerdeki, teolojiyle ilgili eğitim veren yapılardaki en temel sıkıntı bu. Çünkü tutanacak bir dal arıyorsunuz. Büyükleriniz size diyor ki; siz zaten Peygamberin ümmetisiniz. Sizi dünyadayken aslında belli bir inanç sisteminde tutsak ediyorlar. Size verileni mutlak doğru zannediyorsunuz. Onun dışındaki renkleri, düşünceleri, dini akımları, söylemleri, meshepleri her şeyi reddediyorsunuz.

İslam bunu söylüyor mu söylemiyor mu?

Bu zor ve derin bir konu. Zahir ve Batın ulemasının iki ayrı görüşü var. Zahir dediğim, bugün, dinin, cevizin kabuğunda yaşayan, cevizin içindeki lezzete bir türlü ulaşamayan, ulaşmak istemeyen... Zahir uleması bugün her tarafta, televizyonlarda, basında çıkıp insanlara fetvalar veriyor.

‘Hamile kadın sokakta gülmemeli’ gibi mi?

Evet onlar gibi. Kendi düşüncelerinin en doğru olduğunu empoze etmeye çalışıyorlar. Ortaya bir kaos çıkıyor. Halbuki hakikat iddiayı gerektirmez. Batın uleması, bir şey iddia etmez. Yapan da yaptıran da haktır anlayışıyla hareket eder. Kendi istek ve arzularının istikametinde değil. Ülkemizdeki İslam anlayışının şu andaki vahim tablosu aslında yıllardır verilmeye çalışılan din eğitiminin ne kadar yanlış olduğunun da bir göstergesi. Ben buradan bir çağrı yapıyorum. MEB eğitim müfredatına acilen Mevlana, Şems, Hacı Bektaş, İbni Arabi gibi büyük Allah dostlarının, düşünürlerin eserlerini sadeleştirerek koymalı. Bu şekilde devam ederlerse bunun sonu gerçekten facia olacak. Özünde rahmet olan, sevgi olan, aşk olan, muhabbet olan bir anlayışı gençlerimize verebilirsek eğer, onların yaşamlarında bu değerler hakim olursa, o zaman toplumsal barışın, uzlaşmanın, evrensel değerlerin yaşandığı güzel bir toplum inşaa edebileceğimizi söylüyorum.

Ama söylediklerinizin tam tersiyle karşılaşıyoruz...

Neden biliyor musunuz? İslamı bir ideoloji olarak görüyorlar. İslam bir yaşam biçimidir, inanç zenginliğidir. Manevi hayatımızı yüce bir ahlaka ulaştırmak için dinler gelmiştir. Peygamberler, özel ruhlardır, bir filozof gibi hakikati dillendirmişlerdir. Ama onların ölümünden sonra, miraslarının üzerine kendi çıkarlarını, siyasi emellerini, hayat düzenlerini bina eden zümrenin maalesef dönüştürdüğü dinlerden bahsediyoruz. Din çok sadedir. Siz, o sonsuz tecelliyi, kendi ilminiz dahilinde, fantezileriniz diyelim, sınarlamışsınız. Sonsuz olan bir şeyi, yüce manayı belli kalıplara sokamazsınız. Ben diyorum ki din içte yaşanır. Sözden ziyade, haldir. Nefsini terbiye edeyemen, katiyen insanlığa faydalı olamaz daha çok kaos yaratır.

Sizin gibi düşünen imamlar azınlıkta mı? 

İmamlar gaflet uykusunda. Bizim kendimize özgü İslam anlayışımız var. Biz Araplara benzemeyiz. Mevlana, Şems Tebrizi, Hacı Bektaş gibi, arifler diyorum ben onlara, o yüce insanlar sayesinde, Peygamberimizden miras kalan İslamın özündeki değerleri açığa çıkaran çok muhteşem bir medeniyet kurduk aslında. Biz o medeniyetten uzaklaştığımız oranda kendimize yabancılaşıyoruz. İmamlar aslında bu olumsuz tabloyu değiştirebilirler.

Temel sorun ne burada?

Peygamberimiz de imamdı. Bizim gibi miydi? Osmanlı döneminde bile imam olmak çok zormuş. Şu anda en kolay meslek. Temel sıkıntı bu. Bin tane imam hatip açacağınıza yüz tane, akademik düzeyde, kaliteli, parmakla gösterilen, usulararası çapta imam hatip açın.

İmam hatipler açılıyor ama beklenen ilgiyi görmüyor... 

Mesele her yere imam hatip lisesi açmak olmamalı. Konu dinse daha hassas olunmalı. Donanımlı din adamları yetiştirelim. O zaman ülkenin çehresi değişir. Bugün 144 bin imam var. Bir ordu gibi. Çoğu imam hatipten mezun. Bugün, devletten çok ciddi destek alan Diyanet İşleri Başkanlığı, acaba, İslam adına insanımıza çok güzel dini değerler verdiğini düşünüyor mu? İslam adına ortaya koydukları projeler evrensel mi? Şu anda Diyanetin en büyük sorunu, imaj sorunu. Gençler imam hatipe gitmek istemiyor.

Size dönecek olursak içsel yolculuğunuzun dönüm noktası neydi?

Anlatılanlarla, yapılanların aynı olmadığını göre göre çelişkileri yorumluyorsunuz. Ama benim uyanışımın son ve en önemli merhalesi 2013’te rock müzikle başladı.

Nasıl oldu bu buluşma?

Bir arkadaşım beni Kramp grubunun kurucularından Doğan Sakin’le tanıştırdı.Ondan sonra bizim yolculuğumuz başladı. Doğan abi bana ‘sen imam mısın gerçekten’ diye sormuştu. Dini musiki icra ediyordum. İlahiler, kasideler... Çok güzel mevlid okurum. Müzikal anlamda arayıştaydım. Mevlaya Gelin ve Her Nefeste’nin bestesini Doğan abi yaptı. İki kez Amerika’da, bir defa Portekiz’de konser verdim. Rock müzik sayesinde çok farklı fikirlerle karşılaştım. Çok farklı renklerle muhabbet ettim.

Diyanet’te istenmeyen imam ne zaman oldunuz? 

Basın beni Rockçı imam olarak tanıttığından beri. Ailem de önce onaylamadı. Babam ‘muhafazakar kesim buna hazır değil’ dedi. Dediği çıktı aslında. Dünyada çok ses getirdi yaptığımız iş. Ayakta alkışlandık. Burada ise uydurma hadislerin faturasını ödüyoruz. Gelecek nesillere bunu anlatamayacağız. Gerçekten bir reforma ihtiyaç var. Cumhurbaşkanı bile İslam güncellenmelidir dedi. Savunmamda da bunu yazdım. Kendisiyle de tanışmıştım Amerika’da. Elimi uzattım, ‘Hoşgeldiniz’ dedim. ‘Rock müzik yapıyorum, imamım’ dedim. Saçlarım uzundu o zamanlar. Konser vermeye geldiğimi söyledim. ‘Hocam sizinle tanışmaktan oldukça mutlu oldum’ dedi. Yorgundu ben de konuşmayı uzatmadım. Cumhurbaşkanı’nın benimle bir derdi yok. Ama Diyanet’te baştan beri beni yok etmek isteyen bir kesim var.

Atılmayı bekliyor muydunuz?

Beklemiyordum. Ailem, arkadaşlarım, beni sevenler çok üzgün. İftiralar var. Namazları terk edip konser veriyormuşum. Konserden para alıyormuşum. İnsanları inançlarıyla ilgili şüpheye düşürüyormuşum. Kaymakam izniyle 2018’de bir kez Kaş’ta konser verdim. Para da almadım. Ey Diyanet senin hangi imamın mevlidlerden, kuran ziyafetlerinden para almıyor? Hepiniz alıyorsunuz. İhbarda bulunan kişinin kimliği belirsiz. Savcılığa suç duyurusunda bulunacağım ve hakkında tazminat davası açacağım. Arkadaşlarla çay içerken birkaç defa tartışmamız oldu, İslami konularda. Bazı cümleleri cımbızlamış. Mesela Peygamberimize en çok iftira atılan bir konu var. Evlatlığı Zeyd’in hanımı Zeynep’le evlenmesi meselesi... Bu evliliği reddettiğimi söylüyor muhbir. Ben Peygamberimize atılan iftiraları reddediyorum. O dönemde yaşamış imamMaturidi diyor ki; bu Peygambere atılan akla ziyan bir iftira. Diyanet de imamım Maturidi diyor.

Geri dönememe ihtimalini düşünüyor musunuz? 

Dönmesem de mutluyum. Vicdanen çok rahatım. Dönersem 14 ay sonra emeklilik hakkı kazanıyorum. Bana dokunmasalardı şaşırırdım. Çünkü ben hep insanların mutluluğu için mücadele verdim. Karşıma kim çıkarsa çıksın insan olarak görüyorum. Karşımızdakini hakkın bir tecellisi olarak görürsek ayrımcılık yapan duvarları yıkarız. Hakikati dillendiren insan sayısı az. Ben hep bunun derdindeyim. Tasavvuf, ‘insan’ diyor; ‘zübde-i alem.’ Yani alemlerin küçültülmüşü. Tasavvufu yaşamaya çalışan bir imamım. Herkes kendi özündeki manaların sonucunu yaşıyor.

En çok neyi özlersiniz dönemezseniz?

Ben imamım. Bu böyle. Benim için zahiri anlamda dışlanmak hiç önemli değil. Benim gönlümdeki imamlık ateşini kimse söndüremez. Önemli olan hoş bir seda bırakabilmek.

Siyasilerden geçmiş olsun demek için arayan oldu mu?

Hayır. Siyasilerden bir şey beklemiyorum. Ülkeye hizmet etsinler. Yaradanım benimle.

Diyanet İşleri Başkanı’na ulaştınız mı? 

Kağıtta yardımcısının imzası var. İstesem ulaşırdım ama bir sonuç elde edemeyeceğimi düşünüyorum. Ne diyecek ki? Bir memurun söyleyeceği şeyleri söyleyecek.

Onun bu durumu içine sindirdiğini düşünüyor musunuz?

Bu başkanı tanımıyorum, sadece basından tanıyorum.

Ona bir mesajınız var mı?

Ben kimseyle savaşmıyorum. Kimseye kötü bir nazarla da bakmıyorum. Herkes kendi kabiliyetindeki manaya uygun bir ahlaki elbise giyiyor. O kişinin taşıdığı sıfat ve davranışlar da o manayla uyumlu olur. Mesajım şu: Cevizin içindeki lezzeti tatmaya çalışalım. Cevizin kabuğunda kalmayalım lütfen. Hakikat denizinde hep beraber yol alalım. Hepimiz aynı özün suretlere bölünmüş halleriyiz. Farklılıklar zenginliğimiz. Yapıcı tartışmalar olmalı ama gönül dünyamızı nasıl safi rahmete kavuşturabiliriz bunun mücadelesini verelim. Kimseye kırgın değilim. Hepsini affediyorum. Allah onlara da hakikate ermek nasip etsin.

Muhbirle ilgili de mi böyle düşünüyorsunuz?

O da ne yaptığını bilse, hakikati özümsese böyle yapar mı? Biz onlara ancak ışık olabiliriz. Onlar için dua ederim. Onlar daha ham ruhlar. Olgunlaşacaklar... Bütün bu sıkıntıları sevgiyle, aşkla aşabiliriz. Yeter ki Allah bizi ilahi aşkından mahrum etmesin.

Tarikatçı olsam atılmazdım demiştiniz... Tarikatlarla ilgili neler söylersiniz?

Tarikatlarla işim olmaz. Tarikat liderleri iyi niyetli değiller. Hakikatin peşinde değiller. Davaları, insanların hak ve hakikatle buluşması, uyanması değil. Genelde bu oluşumların tepesindeki insanlar da sağlıklı insanlar değiller. Hastalıklarla boğuşan kişiler. Anlattıkları konulara o kadar çok inanıyorlar ki, batıl veya sapık bile olsa inandıkları değerler, onu kitlelere güzel anlatıyorlar. Mesela Jet Fadıl. İnsanları kaç defa dolandırdı? Hala insanların akılları başlarına gelmedi. Genelde dolandırılan insanlar muhafazakar kesimden. Neden? Çünkü dünya hırsları bir türlü sona ermiyor. Ve uyuşturulan kesimler bu tür oluşumlara adapte oluyorlar. İlk başta bu yapıları ben de masum görüyordum. En büyük günah ne biliyor musunuz?

Nedir?

Yenidoğan bir çocuğu, kendi inancınız doğrultusunda yetiştiriyorsunuz. Hele inancınız batıla hizmet ediyorsa, o çocuğa küçükken bunu dayatırsanız, beynini yıkarsanız; Allah’ın sonsuz güzelliğini ne yapıyorsunuz? Kendi nefsiniz istikametinde dönüştürüyorsunuz. O fıtratı, doğal ve kendisi olmaktan uzaklaştırıp, kendiniz gibi olmaya zorluyorsunuz. İnanın yaşamdaki en büyük günah bu. Buna hakkınız yok. Bir oğlum var ve hiç baskı yapmadım. Şu an üniversitede. Şems Tebrizi diyor ki, ‘bir kimseye inancını dayatmak Allah’ın kutsal nizamına saygısızlıktır. Haddi aşmaktır.’ O çocuk belki de çok büyük hizmetler yapacaktı insanlığa... Cematlerde yer alan ailelerin çocuklarında da ciddi psikolojik sorunlar var.

Çocuklara din eğitimi nasıl verilmeli?

Çocuk olgunlaştığı zaman nasıl yaşaması gerektiğine kendisi karar vermeli. Aksi halde en büyük darbeyi vurmuş olursunuz. Ben buna karşıyım. Önce ahlaktan başlayalım. Din zaten güzel ahlaktır. İşin ahlaki boyutuna el atmadan bu konuları çözemeyiz. Bugün evrensel ahlaki değerler belli. Çocuğumuzun hangi bilgilerle, eğitim metoduyla yetişmesi gerektiği konusu belli. Bu konuda çok büyük hatalar yapıyoruz, vebali ağır oluyor.

Bu konuda hiçkimse elini taşın altında koymuyor...

Zorla gençleri bir yapıya entegre edemezsiniz. Ben gençlere üzülüyorum, savrulmuş durumdalar. Her taraftan saldırıya maruz kalıyorlar... Gönüllere dokunmak zor değil. Samimi olacaksınız. Kafanızdaki sizi batıla sürükleyen o zan perdesini yırtacaksınız. Vahdetin tevhidin ne olduğunu öğreneceksiniz. Yoksa bir adım ileri atamayız. İmamların daha kucaklayıcı ve şefkatli olmaları gerekiyor. Rockçı olmak zorunda değiller. Tiyatroyla, bilimle, metafizikle, şiirle, felsefeyle uğraşsınlar. Hayatın çok güzel değerleri var. Ama yapmıyorlar. Kendi nefislerini aşıp bu davayı birinci sıraya koyamıyorlar. Öncelikleri dünya, madde. Maaşlarımız artsın, ek ücret alalım... İntihar eden imamlar var dünüşebiliyo musunuz? Pek gündeme getirmiyorlar. Ben yine de imamları saygıyla kucaklıyorum. Onların da özlerindeki hakikate ulaşabilmeleri için dua ediyorum.

Öfkelendiğiniz, umutsuzluğa düştüğünüz oluyor mu?

Ben de insanım. Bazen babamla tartıştığım oluyor. ‘Neden hala uyanmıyor’ diyorum ama bu da yanlış aslında.

Günah ve sevap konusunda ne düşünüyorsunuz?

Günaha toslayacaksın ki sevabın ve rahmetin ne olduğunu anlayabilesin. Günah işleyenı kınamak doğru değil. Her şey tezatlarla ilerliyor yaşamda.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kendimizi yeterince tanımıyoruz. Kendini bilen, ancak, Allah’ın o sonsuz hakikatini idrak edebilir. Aksi halde kendi kozasında, ona sunulan cennet beklentisiyle yaşar. Ben diyorum ki, bekleyeceğine cenneti buraya getir. Gezegenimizi cennete çevir. Maalesef ciddi bir uyku halindeyiz. Özellikle İslam aleminin hali tam anlamıyla bir trajedi.