2021 yılına demokratik olmayan bir uygulama, buna gösterilen yoğun tepkilerin verildiği olaylarla başladık. Boğaziçi Üniversitesine kurum dışından atanan rektör, başta bu üniversitenin öğrencileri, akademik kadrosu olmak üzere kamuoyunda büyük tepkilere neden oldu.

Daha önce 700 dolayında oy alan biri yerine 1 oy alanın rektör atandığı oluyordu. Hiç değilse göstermelik bir seçim söz konusuydu.

Artık göstermelik de olsa seçim yapılmasına gerek duyulmamakta. Yıllarca gece gündüz uğraşıp kafa patlatıp bilimsel çalışmalar yapmaya, tezler hazırlamaya, uluslararası yayınlarda yazılar yayınlamaya gerek yok! Yönetimde olan siyasal partinin birimlerinde bir süre çalışmış olmak, en önemli yeterlilik ölçütü olarak karşımıza çıkmakta.

Bu tür uygulamalar geleceğimizi karartmakta, zararını ülke halkı çekmekte.

Bir yükseköğretim kurumu yöneticisini kendisi seçemiyorsa, demokrasi alanında tuzun koktuğu yerdeyiz demektir.

Üniversitelerin yöneticilerini seçememesi, hiçbir açıdan özgür olamadıklarının göstergesidir.

Yükseköğretim kurumlarının “bilim üreten kuruluşlar” olma yerine “devlete istediği nitelikte insan yetiştirme kurumu” olarak görülmesi, ülkelerin bilimle uzaklığının temel ölçütlerinden biri.

İNSANLIK TARİHİNİ 1000 YIL GERİDEN İZLEMEK

“Batıda Bologna, Pavia, Revenna ve Paris adları altında gelişmeye başlayan ilk üniversiteler uzun süre piskoposların kontrolünde kalmaya devam etti. Hatta Bologna Üniversitesinin rektörleri öğrenciler tarafından seçilmekteydi. Öğrenciler nation denen dört gruba ayrılır ve her grubun lideri rektörün yanında yönetime katılırdı. Buna rağmen asıl yönetici ve söz sahibi kimseler piskoposluktan gönderilen ve kançı denen kimselerdi. Paris Üniversitesinde ise öğrencilerle birlikte öğretim üyeleri de o yönetimde rol alırdı. Fakat neticede yine kontrol piskoposluğundu. Sonraları üniversite rektörü piskoposluğa karşı otoritesini sağlayarak özerk hâle geldi. Bunu takiben papalığa bağlı olmayan İngiliz Oxford ve Cambridge üniversitelerinden sonra 14. yüzyıla kadar çeşitli Avrupa şehirlerinde üniversiteler kuruldu”.(1)

Üniversitelerin yönetimlerinin Kilisenin, piskoposların denetimde olduğu dönemde bile, rektör adı verilen yöneticilerinin, öğretim üyelerinden öte, öğrenciler tarafından seçilmesi geleneğinin üzerinden 1000 yıl geçmiş. Ülkemiz, üniversitelerin yönetimi konusunda 1 000 yıl geride kalan bir yönetim algısından bile geride kalan bir yönetim anlayışı uygulaması içinde.

Rektörün, piskoposluktan gönderilen “Kançi”ler yanında, yönetme yetkisi piskoposlarda olsa bile, öğrencilerin, öğretim üyelerinin yönetimde görev almakta olmaları, ülkemizin bugünkü uygulamalarından daha ileri bir yönetim algısı olarak karşımıza çıkmakta.

“11. yüzyılda Bologna Üniversitesi’nde “rektör” üniversitenin öğrencileri tarafından seçilen ve hem kiliseye hem de yerel derebeylere karşı üniversitenin düşünsel bağımsızlığını sağlayan bir makamın sahibine verilen isimdi”.(2)

Bologna Üniversitesi’nde 11. yüzyılda yapılan uygulama 2021 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde yapılan uygulamadan daha ileride, daha demokratik.

Rektörün seçimleri, YÖK’ün kuruluşundan buyana Yükseköğretim Kurumu ve Cumhurbaşkanı atamalarıyla belirlendi. Bu belirmeden önce göstermelik de olsa, kurum çalışanı öğretim üyelerinin 6 üyeyi belirlemesi yoluna gidilmekteydi. Bu uygulamalarla, çoğu kez bilimsel ölçütlere, yeterliliğe göre rektör seçimleri yapılamadı.

Bu atamalar yükseköğretim kurumlarının özgürleşmelerinin, bilimsel temeller üzerine oturmalarının en büyük engeli oldu. Ülkemizde demokrasinin gelişememesinin de temel kaynaklarından birisini oluşturdu. Günümüzde daha kötü bir noktadayız.

Yükseköğretim kurumlarına yönetici atanması, bu kurumların yönetsel yönden olduğu gibi, düşünsel yönden de bağımsız olmadıklarını ortaya koymakta. Bir toplumun en üst eğitim-öğretim basamaklarının düşünsel yönden bağımsız olmaması, o toplumda demokratik uygulanmaların tümüyle tıkandığı anlamını taşır.

Bir toplumun bilim yuvası olarak nitelenen yükseköğrenim kurumlarında demokratik yöntemler uygulanamazsa, o toplumun hiçbir biriminde demokrasi gelişemez.

Üniversiteler bilime, topluma hizmet edeceklerse, yönetimleri bilimin, toplumun temsilcileri tarafından seçilmeleri gerekir. Kurulu düzene, devlete hizmet edeceklerse, günümüzde görülen demokratik olmayan yöntemlerle başlarına getirilen atama yöneticilerle yönetilmek zorunda kalırlar.

Profesörlere, doçentlere, öğretim üyelerine kendilerini yönetecek olanları seçme hakkı tanımamanın anlamsızlığını anlama olanağı yok.

Devletin yaşamın her alanına karışması, düzenleyici olması baskıcı yönetimlerin yaygın uygulama yolu. Bu mantığın işlediği toplumda demokrasi, insan hak ve özgürlükleri yaşama geçemez.

Rektörün, dekanın çalışanların seçimleri yerine atama yöntemiyle belirlenmesi, koyu bir sıradüzen (altüst) ilişkisi geliştirir. Bu ilişkinin yaşandığı yerde özgürlük olmaz. Özgürlüğün olmadığı yerde bilimsel çalışma yapılamaz, bilim, bilimsel yöntemler yaşam alanı bulamaz.

Yükseköğrenim kurumları, tüm birimlerini, çalışanlarının katılımıyla doğrudan demokrasiyi yaşama geçirecek alanlar olmalı. Halkın kendi kendisin yönetme denemeleri buradan başlamak zorunda.

----------------------------------------------------------

(1) Üniversite - Vikipeditr.wikipedia.org › wiki › Üniversite

(2) Altaylı, Fatih, Rektör, www.haberturk.com İnternet Gazetesi, 03.01.2021