Oy namustur, oyunuza sahip çıkın!” diyen Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, tam da geçen sene bu günlerde, “Yerli ve milli otomobilimizi yaptık, yapacağız…” ifadesinde bulunmuştu… Fiat ilk önce Chrysler ile birleşti. Sonra da Renault ile Nissan birleşti ve ardından Mitsubishi’yi de bünyelerine aldılar. Şimdi ise Fiat Chrysler ile Renault-Nissan-Mitsubishi’nin birleşmesi söz konusu. Tüm bu birleşme işlemlerinde amaçlanan elbette verimlilik ve karlılığın arttırılması. Dünya otomobil devleri Volkswagen, Renault-Nissan-Mitsubishi ile Toyota'dan her birinin yıllık satışları 10 milyon adedin üzerinde. Sadece öncü Amerikan Tesla değil, bu devler de elektrikli araç geliştirirken, otomotiv teknolojisinin önderleri olan BMW, Mercedes ve Audi ile bataryanın ustası Çinliler de elektrikli otomobil işine girmiştir. Otomotiv sektöründe bunlar olup biterken, biz halen en baştan milli otomobil üretmenin ve dünyaya satmanın hayallerini kuruyoruz. Elbette mümkün olur ama hiçbir şekilde verimli olamayacağı gibi, yine pek çok projede olduğu gibi halkın ödediği doğrudan veya dolaylı vergilerle sübvanse edilir ve dünya devleri ile rekabet şansı mevcut değildir. Yerli ve milli otomobil hikâyesinin tek amacı milliyetçi hassasiyetleri ve eziklikleri bulunan vatandaşların gönlünü çekmek ve oylarını almaktır.

Bizde S-400 tartışmaları ve olası etkileri tazeliğini korurken, Rusya için Türkiye ile olan ilişkileri bakımından açıkçası en önemli konu olmaktan uzak. Akkuyu Nükleer Santrali, Türk Akımı gibi projelerden yüzlerce milyar dolar kazanacak olan Rusya için, S-400 tartışması olsa olsa bir reklam ve promosyon fırsatı olur. Bu fırsat çok da iyi değerlendirilmiştir kendileri tarafından. Türkiye’deki yoğun tartışmalardan dolayı, sıradan vatandaşlar bile S-400’lerin ABD yapımı Patriot ile karşılaştırmasını yaptı, üstünlüklerini gördü ve fark etti. S-400’lerin Türkiye’ye satılmasından çok daha fazla kazançlı bir reklam çalışması böylece Rusya lehine sonuçlanmış oldu.

Türkiye ile SSBC arasındaki askeri işbirlikleri çok eskiye dayanır. Örneğin 1973 yılında Arap-İsrail savaşı sırasında Sovyetlerin ricası üzerine Türkiye kendi hava sahasını, dolayısıyla NATO hava sahasını Sovyet uçaklarına açtı ve böylece Mısır ve Suriye’ye binlerce ton askeri yardım malzemesi taşındı. Bunun üzerine elbette ABD ve NATO’dan beklenen tepki görüldü. 1975 yılında, özellikle Kıbrıs harekâtı sonucu nedeniyle de, Türkiye bir NATO üyesi olarak bir başka NATO üyesi olarak ABD’den ambargo yedi ve bu ambargo 12 Eylül 1981’de, askeri darbeden sonra kaldırıldı. 1978 yılında Ecevit, Brejnev ziyaretinde askeri konuları görüştü ve TSK’nın ihtiyaçlarının SSCB’den karşılanması konusundaki talepleri yabancı basına da konu oldu. Ecevit 27 Haziran 1978 tarihinde BBC ile yaptığı bir mülakatta, kendisine “Siz Batı ittifakının bir üyesi olarak komünist bir ülke olan Sovyetler Birliğinden nasıl olur da silah almayı düşünürsünüz?” diye sorulduğunda, Ecevit şu cevabı vermiştir; “Askeri teçhizatımızı nereden alacağımızla ilgili olası kaynakları değerlendiriyoruz. Yeni savunma konseptimizi formüle etmeyi hedefliyoruz. Askeri teçhizatımızla ilgili sadece bir kaynağa çok fazla bağımlı olma durumundan uzaklaşmaya çalışıyoruz.”

Binali Yıldırım, yeşil alanların hala korunduğunu İstanbul'un yüzde 20'sinin yerleşim alanı, geriye kalan yüzde 80'inin yeşil alan olduğunu iddia etti. Biz bu nevi laflara şaşırırken, İSPARK’ın zararına Yıldırım da çok şaşırmış. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin borcu 2003 yılında 250 milyon dolar iken, 2019 yılında 3 milyar 750 milyon dolar oldu. Tarım sektöründeki istihdam ilk çeyrekte 300 bin düşerken, sanayide 300 bin, inşaat sektöründe 600 bin insan işsiz kaldı. Türkiye ekonomisindeki daralma, piyasa beklentileri çerçevesinde yüzde 2,6 oldu. Yılın ilk çeyreğinde sanayide yüzde 4,3; inşaatta ise yüzde 10,9 daralma yaşandı. BETAM başkanı Seyfettin hocamız da;  "2019 yılında ekonomi %2,7 küçülecek, üstelik 2020'de de düzelme güçlü olmayacak” yorumunda bulunuyor. Bu arada, Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu açıklandı. Söz konusu firmalar bir yıl boyunca çalıştı, didindi, çalıştırdığı milyonlarca işçi üretti ve 2018 yılında hepsi toplamda 63,5 milyar lira kâr elde etti. Özel sektörün borcu bir yılda Türk Lirası bazında 300 milyar lira artmış. Azgın kamu harcamaları/açıkları ve bitmek bilmeyen seçim promosyonları, ülkenin yıllık bütçesini ilk 5 ayda bitirdi. Türkiye’nin hızlı büyüme ve kalkınma öyküsü tam bir masaldır, hissizleştiğimiz için üzerimizdeki etkilerini kavrayamıyorsak, bunu bir iki nesil sonra çok daha iyi anlayacağız.

Bir William Blake aforizması ile bitirelim; “Kimilerini gözyaşlarına boğan ağaç, kimileri için yalnızca yolu tıkayan yeşil bir engeldir. İnsanın kendi neyse, gördüğü de odur...”