Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski milletvekili, Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) eş başkanı Aysel Tuğluk'a Seka Devlet Hastanesi tarafından 15 Mart 2021'de demans tanısı konuldu.

Avukatları, artık gündelik işlerini tek başına yerine getiremeyen Aysel Tuğluk'un infazının ertelenmesi için başvursa da süreç, Tuğluk'un aleyhine işlemeye devam ediyor. Hastalığı cezaevi koşullarında her geçen gün daha ağır bir seyre evriliyor.

Tuğluk'un sağlık durumunu, demansa yakalanmasına neden olan süreçleri ve tablonun tıbbi boyutunu İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi (Çapa) Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Gürvit ile konuştuk.

Gürvit, Aysel Tuğluk'un sağlık durumuyla ilgili "Alzheimer diyebilmemiz için, hastalığın aniden ortaya çıkmaması gerekiyor. Oysa Aysel Hanım'da annesinin cenazesinden sonra, hastalık aniden çıkmış gibi görünüyor. Hastalığın Aysel Hanım'da nasıl bir seyir izlediğinden emin değiliz; ancak hızlı ilerlediğini görüyor ve anlıyoruz. 9-10 ay içerisinde orta evreden ağır evreye geçmiş bir tablo var çünkü ortada ve bu da atipik bir form. Son atipiklik ise tipik Alzheimer hastalığının başlangıç yaşının 65+ olması. Aysel Hanım, tanı aldığında 56 yaşındaydı," dedi.

Prof. Dr. Hakan Gürvit, Bianet’ten Tuğçe Yılmaz’ın sorularını yanıtladı.

Öncelikle genel hatlarıyla demanstan bahsedebilir miyiz? Nedir, nasıl ilerler?

Demans bir hastalık değil, bir klinik belirtiler manzumesi. Demansa neden olan onlarca hastalık sayabiliriz; ama bu hastalıklar arasında en sık görüleni Alzheimerdır. Seyri hiç değişmeyen (statik) demanslardan bahsedebileceğimiz gibi, ilerleyici –Alzheimer gibi– tablonun her yıl bir öncekinden daha kötü hale geldiği demanslardan da bahsedebiliriz.

 Genel tanımıyla ise demans, zihinsel işlevlerin birden fazlasının bozulduğu, standartların altına indiği ve bu bozulma nedeniyle de günlük hayatın eskisi gibi sürdürülemediği durumdur. Alzheimer hastalığı gibi ilerleyici demanslar yavaş ve sinsi başlarlar, yıllar içinde ilerler. Uzun yıllar da pre-demans evresinden geçerler. Ta ki günün birinde çoğul zihinsel bozukluklara, yani kişinin artık günlük yaşamını eskisi gibi sürdüremediği koşullara varana dek. Tipik Alzheimer hastalığı, beyinde belleğe ait geniş boyutlu nöral ağın bulunduğu yeri sever ve tutar. Halk arasında da bilindiği şekilde bu hastalar ilerleyici bir bellek bozukluğu, ilerleyici bir unutkanlık gösterirler.

"AYSEL HANIM'IN KENDİNİ İFADE ETMEDE GÜÇLÜK YAŞADIĞINI GÖRÜYORUZ"

Semptomların ortaya çıkmaya başladığı ilk yıllarda, kişiler hâlâ günlük yaşamlarını sürdürmeye muktedirdirler, bu evre "hafif kognitif bozukluk" olarak adlandırılır. Ama günün birinde bu bellek ağının üzerindeki protein birikintileri, komşu diğer zihinsel ağlara da sıçradığı ve onları da işlevsiz kıldığı zaman onlarda temsil edilen işlevler de bozulmaya başlar. Örneğin sol beyinde dil işleyişleri de hasar görmeye başlar. Artık Aysel Hanım'da, kendini ifade etme konusunda da güçlük yaşandığını görüyoruz. Bu bize sol hemisferin de (beyin yarısının) etkilendiğini ve artık dil ağının da tutulduğunu gösteriyor.

Aysel Tuğluk son görülen duruşmasında (1 Ağustos) "Ne için yargılandığımı bilmiyorum" dedi ve avukatını tanımadı. Oturacağı yer konusunda arkadaşları yardımcı oldu. Cezaevi koşulları bu hastalığı nasıl etkiliyor?

Her türlü ilerleyici hastalık eğer uzmanları tarafından gözlemlenmiyorsa elbette ki çok kötü etkilenir. Hele cezaevi koşullarını düşündüğümüzde... Dünyanın hiçbir yerinde herhalde bir demans hastasını cezaevinde tutacak bir tasavvur yoktur. Evet işlevsel bozukluk olmaksızın ilerleyici unutkanlık aşaması, ilerleyerek işlevsel bozukluk ile günlük yaşamın bozulması sınırının aşılması, demansın başladığının göstergesidir ama demansın bir de kendi içinde evreleri vardır: Erken veya hafif, orta ve ileri veya ağır diye kabaca ayırabiliriz bu evreleri. Erken evredeki bir Alzheimer hastası, evinin dışındaki işlevselliğini artık yitirmeye başlasa da örneğin evinde alışılagelen işlevselliği sürdürür hâlâ. Yönergeyle yemek yapabilir, biraz hatalı da olsa sevdiği basit bir işi yapabilir. Kendine bakımı hayli hayli yapar. Uygun giyinir, uygun yıkanır. Sofra davranışı uygundur. Buralarda gözetim gerekmez.

DEMANSIN EVRELERİ

 Aslında kafanızda şöyle canlandırabilirsiniz, çocuklar bir ontogenez sürecinden geçerler. Ontogenez özetle şu anlama gelir: Bebek yavaş yavaş kendine bakımı, sonra evdeki işlevselliğini öğrenir ve nihayet sokağa çıkabilir. Çocukluk döneminin belirli bir aşamasından sonra sokakta bağımsızlığını kazanır. Retrogenez dediğimiz süreç ise tam tersini ifade eder ve Alzheimer demansı evreleri boyunca gördüğümüz işlevsellik kaybını bu şekilde adlandırabiliriz. Kişi önce sokaktaki bağımsızlığını yitirir. Orta evrede hâlâ giyinebilir; fakat giysilerini uygun seçemez. "Buyur bunları giy," denir. Hâlâ yıkanabilir ama sıcağı-soğuğu ayarlayamayabilir. Onun için sıcak ve soğuk su ayarlanır. Sofrada hâlâ çatalı kaşığı kullanabilir ama bıçağı kullanamaz. Bunların hiçbirinin yapılamadığı evrede artık müdahaleler gerekir. Bu ise ağır demans evresinde olduğumuz anlamına gelir.

AYSEL TUĞLUK HANGİ EVREDE?

Şimdi düşünelim, Aysel Hanım hangi evrede?

Aysel Hanım'ın Adli Tıp Kurumu'ndan gelen ilk dosyasını gözden geçirdiğimde orta evre diyebileceğim bir demans tablosu okudum. Son dosyaya baktığımda ise ağır evreye ilerlediğini gördüm. Böyle bir hasta, cezaevi koşullarından nasıl etkilenir diye tartışmak bile manasız artık. Çok ağır, çok olumsuz etkileneceği çok aşikâr.

Aysel Tuğluk'un yaşadığı travmaların, annesinin cenazesine yönelik saldırının, hastalığına etkisi ne boyutta?

Majör depresyon da alzheimer hastalığı için bir risk faktörüdür. Ama elbette risk faktörü terimi farklı bir şey, nedensellik farklı bir şey. Muhtemelen Aysel Hanım'ın hastalığın daha sinsi ilerleyen bir seyri vardı, çok aşikâr değildi ve annesinin cenazesinden sonra yaşadığı süreç hastalığın şüpheye yer bırakmayacak şekilde aşikâr olmasına neden oldu.

Ama bu bahsettiğimiz tipik Alzheimer hastalığı. Alzheimer diyebilmemiz için, hastalığın aniden ortaya çıkmaması gerekiyor. Oysa Aysel Hanım'da annesinin cenazesinden sonra, hastalık aniden çıkmış gibi görünüyor. Hastalığın Aysel Hanım'da nasıl bir seyir izlediğinden emin değiliz; ancak hızlı ilerlediğini görüyor ve anlıyoruz. 9-10 ay içerisinde orta evreden ağır evreye geçmiş bir tablo var çünkü ortada ve bu da atipik bir form. Son atipiklik ise tipik Alzheimer hastalığının başlangıç yaşının 65+ olması. Aysel Hanım, tanı aldığında 56 yaşındaydı.

"ATİPİK BİR FORM"

 Şunu demeye çalışıyorum. Atipik formlar Alzheimer hastalığını taklit eden tedavi edilebilir hastalıklar olabilir (örn., otoimmün ansefalit). Ancak bu tür atipik hastaların illa ki uzmanlaşmış merkezlerde, ciddi bir şekilde araştırılması gerekir. Şimdiye kadar yazmaya çalıştığım raporlarda sürekli bunu vurguladım ve "Bırakılsın, bizim merkeze getirilsin, tanıyı kesinleştirelim ve burada inceleyelim," demeye çalıştım. Ancak nafile.

"İLK RAPORDA NUMARA YAPIYOR DEDİLER"

Adli Tıp Kurumu raporlarında yazan tanılarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Yazılan ilk Adli Tıp Kurumu raporunda, Aysel Hanım'ın tahliye edilmeme nedeni olarak "simülasyon" yazıyordu. Osmanlıca "temaruz"un karşılığı. Ne demek yani? Hasta numara yapıyor veya bu hastalığı taklit ediyor demek. Bir insan profesyoneller karşısında taklit yapabilir ama 24 saatini böyle geçiremez. Ki bunu da anlamanın kolay yolu var. Aysel Hanım hâlâ duruşmalara getiriliyor mu? Getiriliyor. Üç-beş gün içinde nasıl davrandığını kendileri de görebilir. Aysel Hanım şu an her yeri kameralarla dolu bir yerde tutuluyor mu? Tutuluyor. Aysel Hanım'ın davranışları kamera kayıtlarında da görülebilir.

TIBBİ BİR SUÇ

İkinci raporda ise "hafif kognitif bozukluk" yazıyor. Yani ilerleyici unutkanlığın izole olduğu; fakat bu unutkanlığın günlük yaşama etkisinin olmadığı durum. Ama geldiğimiz aşamada tüm bu anlatılanlardan, dosyadaki gözlemlerden, hücre arkadaşlarının ifadelerinden Aysel Hanım'ın

ağır bir işlevsel bozukluk gösterdiği görülüyor. Bu raporlar okunmasına rağmen, Aysel Hanım sürekli görülüyor olmasına ve hatta gözlemde de tutulmasına rağmen, hâlâ "hafif kognitif bozukluk" demek bir malpraktis (yanlış, özensiz tanı-tedavi), tıbbi bir suç.

MALPRAKTİS

Bu tanının gerekçesine bir kez değinilmeyen sayfalar dolusu raporlar okudum. 70-80 sayfalık bir raporun sadece son yarım sayfalık kısmında "hafif kognitif bozukluk" yazıyordu. Kes-yapıştırla dolu bir takım nöropsikolojik muayene gözlemleri anlatılıyordu raporda. Fakat onca ağır bozulmuş kognitif muayene sonuçları, onca ağır yıkılmış güncel işlevselliğe rağmen hangi gerekçelerle bu tanı konulmuştu bu akıl yürütmeye asla yer verilmemişti. Bunların yanıtı asla o raporlarda yok. Herhalde dünyanın hiçbir yerinde de hafif kognitif bozukluk tanısı böyle konulmaz. Çünkü bu tanının dayandırıldığı Petersen kriterleri özetle "işlevsel bozukluğa yol açmamış objektif kognitif (büyük sıklıkla izole bellek) bozukluğu"ndan söz eder. Dünyanın her yerinde de evrensel tanı kriterlerini hiçe sayan böylesi bir özensizliğe malpraktis denmesi lazım.

Aysel Tuğluk dışarıda olsa hastalığının seyri değişebilir miydi?

 Bunu kestirmek kolay değil. Çünkü maruz kaldığı koşulların durumunu hızlandırması ihtimali çok yüksek; ama mutlak olduğu söylenemez. Onun için de araştırmak lazım zaten. Öyle bir biyolojik kaskat sürüyor olabilir ki beyninde bu Alzheimer hastalığının nadir görülen çok hızlı seyreden bir formu da olabilir (ki o zaman yapılacak çok fazla bir şey yoktur) ama onu taklit eden ve bağışıklık sistemini modüle edici tedavilerle tamamen şifa sağlanabilecek başka bir hastalık da olabilir.

"BİR HEKİM OLARAK İNANILMAZ BİR ŞEKİLDE CANIMI YAKIYOR"

Aysel Hanım'ın durumuna dair yazılan raporlarda her şey o kadar belirsiz ki, Alzheimer hastalığının ilerleyici formu mu yoksa tedavi edilebilir başka bir formu mu bunu dahi kesin verilerle bilmiyoruz. Bunu ayırmak lazım ve bu bizim merkezimiz gibi bu konuda tecrübeli bir merkez için hiç de olanaksız değil. Ancak, tedavi edilebilir formlarda da zaman geçtikçe bu şans ortadan kalkıyor, geç kalınmış oluyor.

Biz hekimler hastalarımızın küçük de olsa tedavi fırsatlarından yararlanmalarını isteriz elbette. Bir hekim olarak Aysel Hanım'la ilgili işittiğim bu inatlaşma düzeyindeki ret haberleri inanılmaz bir şekilde canımı yakıyor. Hekimler olarak bir an önce duruma el koymamız gerekiyor. Artık tahliyesi ve buradaki tedavisi için izin çıksa bile Aysel Hanım için çok geç kalınmış olacağından korkuyorum.

HAKAN GÜRVİT KİMDİR?

Hekim.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1983 yılında mezun oldu.

1986-1991 yılları arasında aynı fakültenin Nöroloji Anabilim Dalı'nda nöroloji uzmanlık eğitimini tamamlayıp daha sonra bir süre Boston, ABD'de Dr. Marsel Mesulam'ın yanında davranış nörolojisi eğitimi aldı.

1992 yılında uzmanlık eğitimi aldığı bölümde başasistan, 1997 yılı sonunda doçent, 2009 yılında profesör oldu.

2013 Mayıs'ında bölümün anabilim dalı başkanlığı görevine getirildi. Hâlâ aynı bölümde görevini sürdürüyor.

Alzheimer Derneği, Beyin Araştırmaları Derneği, Nöropsikoloji Derneği gibi derneklerde başkanlık ve yönetim kurulu üyeliği, İstanbul Tabip Odası Onur Kurulu üyeliğinde bulundu.

2010'da Açık Radyo'da yayımlanmaya başlayan ve Nörofelsefe, Nöroekonomi, Nöropolitika, Nörosanat üzerine olan "Açık Beyin" programını Oğuz Tanrıdağ ile birlikte hazırladı ve sundu.