Tutuklanan gazeteci arkadaşları için yapacakları açıklama öncesi darp edilerek gözaltına alınan gazeteciler, “Basın yayın organların kesinlikle hızlı bir şekilde yan yana gelmesi, gerçeğin etrafında kenetlenmesi gerekiyor” dedi.

Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu’nun (MKGP), Diyarbakır’da tutuklanan 16 gazeteci için Ankara’nın Ulus Meydanı’nda önceki gün yapmak istediği açıklamaya polis saldırdı. Saldırıda Mezopotamya Ajansı (MA) Ankara Muhabiri Deniz Nazlım, gazeteciler Sibel Yükler ve Yıldız Tar, darp edilerek gözaltına alındı.

Gazeteciler meslektaşlarına dair uygulamaları protesto etmek için gerçekleştirmek istedikleri açıklamaya polis saldırısını ajansımıza değerlendirdi.

’16 ARKADAŞIMIZ HUKUKSUZCA TUTUKLANDI’

Açıklama yapmak üzere gittiği Ulus Meydanı’nda uğradıkları saldırıyı anlatan gazeteci Deniz Nazlım, “Polisler 16 gazeteci arkadaşımızın ‘hükümlü’ olduğunu ve yapacağımız açıklamaya izin vermeyeceklerini ifade etti. Biz de tutuklanan arkadaşlarımızın hüküm giymediğini, giyse bile yasal olarak bir sorun teşkil etmeyeceğini ve hala tutuklu olarak yargılandıklarını söyledik. Ama Polisler, ‘Bizim için tutuklu ya da hükümlü fark etmez’ dediler. İzin vermediler” dedi. Yaşanan saldırının ya da engellemenin anayasa, yasa ya da hukukla açıklanmayacağını kaydeden Nazlım, “Türkiye Cumhuriyeti’nde, hukuksal her şey reddedilmiş ve üst kademelerinden gelen talimatlarla kararlar alınıyor” diye konuştu.

‘POLİS DEVLETİ KURUMSALLAŞTI’ 

Polis engellemesi sırasında ısrarla Anayasal haklarını hatırlattıklarını belirten Nazlım, polislerin kendisine “Burada Anayasa yok. Siz yanlış okumuşsunuz” diyerek, darpla gözaltı işlemi yaptığını söyledi. Nazlım, şöyle devam etti: “Şu an Türkiye’de polis devleti kurumsallaşması mevcut. Faşizmin temel özeliği, gerçeğe karşı şiddet uygular, elinde ki tek argümandır. Bu nedenle özgür basından 16 gazeteci arkadaşımız ve gazeteciler tutuklanıyor. Kameralarımız bu nedenle suç unsuru olarak gösteriliyor. Yazdıklarımız gerçek olduğu için şiddet uygulanıyor.”

‘ŞİDDET GÜN BOYU DEVAM ETTİ’

Gün boyu polis şiddetinin bitmediğine dikkati çeken Nazlım, Kuğulu Park’ta polis saldırısında gazeteciler Emel Vural, Berivan Kutlu ve Aslı Alpar’ın da polis şiddetiyle karşı karşıya kaldığını hatırlattı. Götürüldükleri Ankara Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube’de yaşadıklarına dair de Nazlım, şunları aktardı: “Avukatlarımızla polisler arasında tartışma yaşandı. Polisler avukat beyanlarını tutanaklara geçirmeyeceklerini söyledi. Avukatlar bu duruma karşı tutanağa şerh düşeceklerini söyledi. Ama güvenlik şube polisleri ‘Şerhe de izin vermeyeceğiz’ dediler. Polisler buna gerekçe olarak da 10 gün önce İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen genelgeyi gerekçe gösterdi.”  

‘İÇİŞLERİ İLE SAVCILIĞIN KAVGASINA ŞAHİT OLDUK’

İçişleri Bakanlığı genelgesine dair bir tartışma olduğunu da güvenlik şubede yapılan sohbetlerden öğrendiklerini kaydeden Nazlım, şöyle devam etti: “Yaklaşık bir hafta önce avukatlar, cumhuriyet başsavcıları ile bir toplantı düzenlemiş. Toplantının gündemi İçişleri Bakanlığınca gönderilen genelge. Savcılar kesinlikle bu genelgeyi kabul etmeyeceklerini, genelgenin İçişleri Bakanlığı tarafından sınırlandırıldığını ifade etmişler. Avukatlar bu toplantıyı güvenlik şubesindeki polislere aktardı. Ancak ‘kesin talimat olduğunu ve bu genelgenin dışında çıkamayacaklarını’ belirtiler. Biz o koridorlarda Başsavcı ile İçişleri Bakanın kavgasına şahit olduk. Bu önemli bir durumdu. Biz avukatlar kadar mevzuata hakim olmadığımızı, taleplerimizi iletemediğimizi ve savunma hakkımızın sınırlandırıldığını söyledik. Tutanağa imza atan polislerde bu tutanağa imza attıkları için ‘suça, hak ihlaline, savunma hakkını kısıtlamaya onay verdiklerini’ söylediler. Ancak sorumlu polisler avukatların taleplerine müsaade etmedi.”

KARAKOLDA MOTİVASYON HAZIRLIĞI 

Nazlım, “Polisler emniyet koridorunda sinkaflı, ağza alınmayacak ifadelerle Kuğulu Park’ta şiddet uygulamaya gittiler. Biz 3 gazeteci orada polislerin şiddete nasıl hazırlandıklarını, kendilerini nasıl motive ettiklerini gördük. Aslında 5 Temmuz Salı günü Ankara Ulus Meydanı’n da başlayan, emniyette süren ve Kuğulu Park’ta biten süreçte faşizmin mikro haline şahit olduk” dedi.

‘SALDIRI ÖZGÜR BASINLA SINIRLI DEĞİL’

Türkiye’de saldırının sadece özgür basına olmadığını basının geneline saldırı ve kısıtlama halinin olduğunun altını çizen Nazlım, son 10 yılda basına yönelik ihlal ve kısıtlamaların zirve dönemini yaşandığını hatırlattı. Nazlım, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de artık 3 çeşit medya gözüküyor. Bir iktidarın medyası. Yalan ve dezenformasyon üzerine şekilleniyor. İkincisi kendini muhalif olarak tanımlayan medya. Ama aynı zamanda özgür basından tutuklanan insanlara ‘terör’ yaftası yakıştırabilen ya da zihinlerinde bu ‘terör’ manipülasyonu olduğu için arkadaşlarımızı gündeme bile getirmekten imtina eden medya organları var. Birde bizim gibi, dostlarımız gibi tamamen gerçeğe yönelik haber yapan, toplumun yararı dışında hiçbir ilkeyi gözetmeyen, asla manipülasyona ve dezenformasyona müsaade etmeyen, kendi ayakları üstünde duran, medya sahipliği ilişkisini reddeden basın yayın organları var. Basın yayın organların kesinlikle hızlı bir şekilde yan yana gelmesi, gerçeğin etrafında kenetlenmesi gerekiyor. Bütün tutuklu gazetecilere sahip çıkması gerekiyor. Medya üzerindeki bütün baskıları ifade etmesi görünür kılması buna dair bir savunuculuk yapması gerekiyor.  Israrla ve ısrarla dayanışma içerisinde gerçeğe sahip çıkma, gerçeği topluma aktarma, bilgiyi iktidarlardan, faşizmden alarak topluma aktarma mücadelesini sürdürmesi gerekiyor.” 

‘İZİNLİ EYLEM YERİNDE DARP EDİLDİK’

Gözaltına alınan Sibel Yükler de iki hafta önce sansür yasasına karşı yapmak istedikleri eylem sırasında polisler tarafından kendilerine Ulus Meydanı’nın gösterildiğini ancak tutuklanan 16 gazeteci için yapmak istedikleri açıklamaya polisin müdahale ettiğini söyledi. Yükler, yasal eylem yeri olarak gösterilen Ulus Meydanı’nda gözaltına alındıklarını vurguladı. Yükler, “Biz alana daha girmeden polisin gazeteci arkadaşlarımızı engellediğini ve tartaklamaya başladığını gördük.  Bu sırada gazeteci arkadaşlarımızı polislerden korumaya çalışıyorduk. Çünkü polis baya tartaklamaya başlamıştı ve bu açıklamanın yapılamayacağını söylüyorlardı bütün arkadaşlarımızı merdivenlerden ite ite indirmeye başladılar.  Bu sırada yanımda olan Yıldız Tar’ı darp ettiklerini gördüm. Onun darp edildiğini görünce ben onu koruma altına alarak ‘Dokunma arkadaşıma, gazeteci o’ dedim. Arkadaşımı korumaya çalışırken bu seferde polis beni de dövmeye başladı” diye belirtti. 

‘DÖVÜLDÜK, SÜRÜKLENDİK’

Gözaltına alınma sırasında gazeteci Tar ile yaşadıklarını da anlatan Yükler, şunları söyledi: “Orada dövülerek, biraz sürüklendik. Daha sonra, başka bir yerde bir anda yere yatırdılar, ters kelepçe yapmaya başladılar.  Polis, ters kelepçe yaptıklarında gazeteci Tar’ı taciz etti. Gazeteci olduğumuzu söylememize rağmen bileklerimizi baya sıkılarak, ters kelepçeyle yatırıldık, yatırıldığımız yerde dövüldük. Bir süre darp ettiler, sonra hızlıca kaldırılıp gözaltı aracına doğru gönderildik. Deniz Nazlım de oradaki birçok gazeteci arkadaşımızın gözaltına alınmasına engel olmak isterken şiddete uğradı. Biz bu şekilde gözaltına alındık. Gerçekten de zincirleme trafik kazası gibi bir şey ama biz orda meslek onurumuzu savunduk. Sadece tutuklanan 16 arkadaşımız için değil daha önce Mezopotamya’dan, Jinnews’ten tutuklanan bütün arkadaşlarımız için ses çıkarmak adına ordaydık. Gazetecilik faaliyetleri için göz altına alınan arkadaşlarımızın mesleklerin suç olamadığını hem onlara hem de meslektaşlarımıza söyleyecektik.” 

’GAZETECİLERE İŞKENCE EDİLDİ’

“Hem işkence hem tutuklamalara ses çıkarmaya devam edeceğiz” diyen Yükler, sözlerini şöyle tamamladı: “Arkadaşlarımıza tutuklanma gerekçesi yapılan televizyon programlarında konuşulan konular Ankara’daki gazeteciler tarafından da her gün yazılıyor ama onlara bir şey olmuyor. Bu durum hukukun ve kararların ‘Ben yaptım, oldu. Ben istiyorum, oldu’ şeklinde uygulandığı ve kime isterlerse ona uygulatacağını gösteriyor. Biz Kürt gazeteciler gözaltına alındığında şöyle dedik, ‘Kürt basına yönelik darbe herkese uygulanan bir darbe olacak’ Bugünde öyle oldu sansür yasası çıktı. Yasanın Resmi Gazetede yayımlanmasıyla birlikte Basın İlan Kurumu isterse herkesi ‘terörist’ ilan edebilecek, isterse herkesi ahlaksız ilan edebilecek. Biz aslında çok büyük savaşın, tek adam rejiminin ‘Ben yaptım oldu. Ben isterim olur’ kararlarının altındayız şu an ülkece ve bundan hepimiz nasibimizi alıyoruz. Bu korkunç tablo içerisinde gazeteciler, sendikalılar, LGBTİ, kadınlar, öğrenciler haklarını arayan herkes var. Büyük bir saldırı altındayız. Bu da bize seçime kadar nasıl bir tablo ile karşılaşacağımızı gösteriyor.”