Hrant Dink katledilmekle kalınmadı. Cinayeti üzerinden halen psikolojik harp operasyonları polis-asker ikilemi üzerinden sürdürülmeye devam ediliyor. Cinayeti kim ve niçin adım adım örgütledi? Kim yol verdi? Kim soruşturmayı engelledi? Ya da onların insani duygulardan yoksun jargonu ile sorarsak, kafesi kim kurdu? Hangi avın izi sürülüyordu? Hangi sisli ortam beklenildi? Av için kullanılan yem de bir av mıydı?1 taşla 2 kuş mu vurulmak istendi? Bu soruların cevapları aranıp bulunması gerekirken halen ortalık manipülasyondan geçilmiyor.

Cinayet öncesi olduğu üzere cinayet sonrası, hükümet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmedikçe de bu manipülasyonların sonu gelmeyecek gibi. Nasıl gelsin ki hükümet görünürde bile suçu sabit olan polis ve bürokratları açığa alıp haklarında suç duyurusunda bulunması gerekirken terfi ettirdikçe, savcılar ve mahkemeler görevlerini savsakladıkça bunlar sürüp gidecek!

En son bu durum sanık Erhan Tuncel’in son savunmasında eskisinin tam tersine önceden akladığı polis şeflerini cinayetin merkezine koyunca yine gündeme geldi. Halbuki polislerin sorumluluk vurgusu aylar hatta yıllar öncesinden çokça gündeme gelmiş defalarca dillendirilmişti. En son yine müdahil vekillerinden Hakan Bakırcıoğlu (http://www.taraf.com.tr/haber/trabzon-ayagi-incelenmeli.htm) kamu görevlileri hakkında yaptıkları suç duyurusunun ayrıntılarını kamuoyu ile tekrar paylaşmak zorunda kaldı. Öyle ki davanın ilk yıllarında (18 Ağustos 2008’de) Sabah gazetesinden Ecevit Kılıç konu ile ilgili bana yönelttiği sorulara verdiğim cevaplarda yine bu hilkat garibesi soruşturma ve kovuşturmaya dikkat çekmeye çalışmıştım. Kılıç’ın: “Hrant Dink 301'den yargılandığı zaman mahkeme ve Agos gazetesinin önünde protesto gösterileri düzenleyenler bugün Ergenekon sanıkları, neden Ergenekon iddianamesinde Hrant Dink cinayeti yok sorusunaEvet. Hrant Dink'i mahkemelerde lince tabi tutan, tehdit eden, O’na "Seni bozuk para gibi harcarız" diyenlerden bir kısmı bugün Ergenekon’da sanıklar. Ergenekon davası ve devam eden soruşturmasında tutuklu bulunan sanıklara baktığımız zaman, Dink davasının üzerinde ciddiyetle durulmadığı ortaya çıkıyor. Somut ilişkilendirmeye gidilmedi. Bu konuda bir çekingenlik ya da ihmal var. 

Dink cinayetinin Ergenekon ile somut ilişkilendirilmeye gidilmemesinde nasıl bir çekingenlik ya da ihmal var? Rahip Santoro, Hrant Dink ve Malatya cinayetlerinde gerçek sorumluların ortaya çıkartılmaması yönünde bir çaba var. Bunun altında da Emniyet içinde bir takım kişilerin, bu cinayetlerde doğrudan sorumluluğunun ortaya çıkacağı korkusunun yattığını düşünmekteyim. Hrant Dink cinayeti sanıklarından Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in mahkeme izniyle yapılan dinlemelerinin, altı binin üzerindeki kaydı, Trabzon Emniyet Müdürlüğü TEM Şubesi tarafından savcılığa gönderilmedi. Ergenekon'da dava konusu olan koskoca bir Glaido örgütlenmesiyse ve devletin her biriminde örgütlendiği de şüphesizse, hani bunun Emniyet ve yargı içindeki işbirlikçileri ve elemanları? Bunların da açığa çıkartılması lazım. İddianame açıklanmadan önce ve sonra üst düzey Emniyet yetkililerinin "Hrant Dink'i Ergenekon öldürdü ama yeterli delil yok" açıklamaları bile başlı başına bir ihmaldir. Kanıta dayanmadan konuşulamayacağına göre, savcı biran önce bu yetkililerin ifadelerini almalıydı. Peki, Dink cinayetinin çözülmesi için ne gerekiyor? Ne olur da veya kim konuşursa tam olarak aydınlanır?“Hrant Dink cinayetinden terör örgütü yöneticisi olarak yargılanan bir sanığın(E.Tuncel) basında gündeme gelmesinden dolayı üzüntülerini belirten, yine bu sanık ile ilgili tutulan 48 sayfalık raporun imha edilmesi için savcılara adeta talimat veren, yine bu davadaki sanıkları arkadaş grubu olarak niteleyen, cinayeti Hrant Dink'in 'Türklüğü aşağıladığı' nedeniyle gerçekleştirdiği yönünde mahkemeye görüş ve rapor sunan EGM İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek var. Akyürek, Dink ve Zirve Yayınevi cinayetinde ihmalleri açık olan Trabzon ve Malatya E.M. İstihbarat ile TEM'deki bazı görevliler, aynı durumdaki jandarmalar görev başında olduğu sürece, Dink cinayetinin aydınlanmayacağını düşünüyorum.” (http://arsiv.sabah.com.tr/2008/08/18/haber,8D97117215674891AB647710C32B3BF7.html)

Yukarıda aktarılan açıklamalardan da görüleceği üzere işaret edilen kilit sorumluluk noktaları hiç de yeni değil. Sanık Tuncel daha önceki yargılamada beni kurtarın kurtarmazsanız konuşurum tehdidi altında beraat etmişti. Fakat kendisini beraat ettirenlerin gücünün tekrar sanık olmamasına yetmediğini görünce bu kez de onları davaya dahil ettirip sorumluğunu tanık pozisyonunda tutma yolunu izlediğini görüyoruz. Çünkü çok iyi biliyor ki artık o ilk zamanlardaki gibi Akyürek ve ekibi bu soruşturma ve kovuşturmada esamesi okunmuyor ve Yargıtay da İstanbul 14.A.C.Mahkemesi de onca delil, belge, tanıklara rağmen Ergenekon’a fazlasıyla alerjililer. O zaman geriye kalan mesajın doğru yere doğru zamanda iletilmesi ki beraat yine gelsin.

İlk zamandan beri Ergenekon’a külliyen yalan diye tempo tutturup yayın yapan ulusalcı basın, sanık Tuncel’in bu açıklamalarına bir cankurtaran simidi gibi sarılması elbette ki şaşırtıcı olmadı. Çünkü bu grup; cinayet öncesi Hrant Dink’i nasıl ki manşetlerinde hedef yapmışlarsa cinayetten sonra da Ergenekon ve Balyoz sanıklarının cinayete dair ilgi ve bağlarına dair onlarca bilgi, belge, tanıkla birlikte fotoğrafı tam görmeye direndiler. Yalnız bunları mı? MİT Raporunu, Özel Harp Dairesi Belgelerini, Kafes Eylem Planını, Zirve Davası iddianame ve eklerini, ses kayıtlarını, Genelkurmay açıklamalarını hatta hatta Hrant Dink’in “neden hedef oldum” başlıklı son yazılarını, aldığı tehdit, yaşadığı fiziki ve yargısal linçleri birer masal, yalan, sahte, uydurma olduğundan o kadar emindiler ki bahsini dahi etmediler ve ettirtmediler! Ve halen Hrant Dink üzerinden iktidar kavgaları verilmeye devam ediliyor