Edison’un icadından hemen sonra piyasaya sürülen ilk ampulün ömrü 1500 saatti, sonra 2500 saate çıkarıldı. Ve daha sonra, yaratıcılık yerine, eskitmecilik piyasaya sürüldü. Önce 1000 saate düşürüldü, şimdilerde ise hiçbir garantisi yok, satın alındığı an patlayabiliyor.

Sadece ampul değil, neredeyse her şey böyle. Garanti süresi mevcut olanlar bile, süreleri dolar dolmaz iş göremez hale geliyor. Mesela bir bilgisayar yazıcısının kartuşu bittiğinde, alınacak ‘yeni’ kartuşla, ‘yeni‘ yazıcıya ödenecek bedel arasında fark bulunmadığından toptan çöpe gidiyor. Yazıcılar da bütün parçaları sağlam olduğu halde, belli bir süre sonra iş görmesini engelleyen bir çip sayesinde kullanılamıyor. Çip atılıyor, geri kalan parçalar, yeniden üretim için ya da onarılarak kullanılmaya müsait olmayan sağlığa zararlı maddeler içerdiğinden, geri kalmış ülkelere ihraç ediliyor.

Bir ürünün tüketimini artırmak için, ömrünün kısa olacak şekilde tasarlandığı bu iş stratejisine, biz tasarımcılar planlı eskitmecilik (planned obsolescence ) diyoruz.

Bizim işimizde de, planlı eskitmeciler ve günlük kullanım ürünlerinin en küçüğünden gösterişlisine tümünün, uzun ömürlü, faydalı ve mümkünse çok fonksiyonlu olabilmesinin, yaratıcılığın esası olduğunu savunup uygulayanlar olarak ikiye ayrılmış durumdayız. Aramızda müthiş bir çatışma var.

Özellikle son yıllarda kent tasarımından tuzluğa uygulamada ve fikrimizi anlatmakta yol aldık almasına da, çatışmanın esası hayata dair ve hayatla ilgili her konuda olduğu gibi siyasi. Mesela, kullanılan eşyadan sıkılınmayacağını hayatlarından sıkıldıkları için değiştirmek istediklerini, kendilerinin de pekala yaratıcılıklarını kullanıp üzerinde değişikliler yapabileceklerini anlatmak bile kolay değil. Gelir düzeyi yukarıda olan ve haklara daha saygılı ülkeler, bizim gibi ülkelerden çok daha önde. Çünkü, tüketicileri ekonominin büyümesi safsatasıyla, gerekli gereksiz her şeyin yenisini almaları için etkileyebilmek, psikolojik eskitme ile başlıyor ve ürün maliyetinin çok ötesinde bir servet harcanıyor.

İnsanları ve hayatı yani siyaseti de içinde eritiyor. Markası olsun olmasın, neyin kimin ne zaman atılacağı ya da ne zaman patlayacağı önceden kestirilebiliyor. Üretenin posasını çıkardığı gibi tüketeni de mahvetmeye endeksli olmasına rağmen, şimdilik arz da talep de siyaset dahil ne tüketiliyorsa bu yönde. Tükettikçe tüketenler tüketemez hale geldiği zaman adına kriz diyecekler.

Sadece kendilerini kucaklayan yasalarının, serbest cinayetlerinin, işsizlik ve taşeronlaştırma gibi acizleştirme çabalarının, sürekli savaş hallerinin, yasaklarının, bütün polislerini seferber etmelerinin ve elinde tablet tablette ne varsa ona biat eden bir gençlik özlemlerinin yarını yaratabilmesi zor. Olsa olsa kendilerini planlı eskitir, planlı yeni gibi sunmakla sınırlarlar ve bizim ülkemizdeki gibi aynı sarmalın içinde dönüp dolaştırırlar.

‘Yaratıcılık en büyük başkaldırıdır’ denir. İnsanlığın gelmiş geçmiş bütün dönüşümleri, bütün engellere rağmen özgür akıllardan, icatlardan, emekçilerin ellerinden çıktı. Hayat, barbarların değil onların düştüğü izi sürdü. Bizim garanti belgemiz bu. Herkesin daha iyiye layık olduğunu, daha iyinin yaratıcılıktan geçtiğini, yaratıcılığın özgür akla ve ortama ihtiyacı olduğunu ve ancak özgür aklın hayatı dönüştürebileceğini biliyoruz. Çünkü, yolun başında değiliz, arkamızda kocaman bir insanlık ve emek tarihi, birikimi, mücadelesi var.

Bayramımız kutlu olsun…