Katolik Kilisesi; idamın insan onuruna bir saldırı teşkil etmesi ve umuda yer bırakmaması nedeniyle hiçbir koşulda kabul edilemeyeceğini ilan ederek dini öğretide değişikliğe gidilmesine karar verdi. Kilise idamı kişilik dokunulmazlığına da bir saldırı olarak değerlendirdi. Papa Francesco geçmişte de idam cezasının umuda yer bırakmadığı için hem insanlığa hem de Hıristiyanlığa aykırı olduğunu vurgulamıştı. Papa, insan hayatının, 'yaratanın gözünde daima kutsal' olduğunu da belirtmişti. İlmihal'e eklenecek bu görüşte aynı zamanda idamın dünya çapında da kaldırılması için Kilise'nin sürekli çalışacağı vurgusu da var. Bu insan hakları açısından çok önemli bir gelişme. Papa idam tellallarına hümanizm dersi veriyor. Bizde ise idam ile ilgili taraf olunan tüm ulusal üstü bağıtlar unutularak ırkçı popülizm yapılıyor.

Hıristiyanlık, kendisini reformlarla yenileyerek bugüne gelmiştir. Papa'nın son girişimi de bir reform atılımıdır. Ne yazık ki İslamiyet reform yüzü görmemiş bir dindir. Bunda, din insanları kadar belki de daha fazla, dini siyasete alet eden devlet yöneticilerinin ve politikacıların suçu var. İdamın uygulandığı ülkelerin büyük çoğunluğu Afrika ve İslam ülkeleridir. Avrupa'da sadece Belarus'ta idam cezası var. Uluslararası Af Örgütü'nün istatistiklerine göre sıra ile idamın en yaygın olduğu ülkeler: Çin, İran, Pakistan, Suudi Arabistan, ABD, Irak, Somali, Mısır, Endonezya, Çad.

Şu anda 25 ülkede halen ölüm cezası uygulanmaktadır. 98 ülke ölüm cezasını hukuken tamamen kaldırmıştır. 7 ülke savaş suçları ve istisnai durumlar dışında idam cezasını kaldırmıştır. 35 ülke ise fiilen (de facto) uygulamadan kaldırmıştır. Uluslararası Af Örgütü 140 ülkeyi hukuken ya da fiilen 'idam karşıtı', 58 ülkeyi ise 'idam taraftarı' olarak sınıflandırmaktır.

İdam tartışmalarını şu veya bu saikle gündeme getirmek, hele hele yasalaştırmaya çalışmak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve AİHS ek 6. ve 13. no'lu protokollerin çiğnenmesi anlamına geldiği gibi, 'Birleşmiş Milletler Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nin'' de tamamen rafa kaldırılması anlamına gelir. Türkiye, ''hiç kimsenin ölüm cezasının infaz edilmemesi, devletlerin ölüm cezasını tümden kaldırması gerektiğini'' düzenleyen, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'ne ek 2 no'lu seçmeli protokolü de 2005 yılında kabul etmişti. Türkiye ayrıca Birleşmiş Milletler'de (BM) 2014'te kabul edilen ''Tüm Dünyada Ölüm Cezalarının Kaldırılmasına İlişkin Karar''a ortak sunucu olarak katılmış, yine 'Uluslararası Ölüm Cezasına Karşı Komisyon'a da üye olmuştur. Türkiye; ölüm cezasının savaş ve yakın savaş halleri dışında kaldırılmasını öngören AİHS'e ek 6 no'lu protokolü de 12.11.2003'te onaylamıştı. Takiben, ölüm cezasının her durumda şartsız kaldırılmasını öngören AİHS'e ek 13 no'lu protokolü ise 17.11.2005'te onaylamıştı. Recep Tayyip Erdoğan'ın bu onaylama kararlarında, başbakan olarak imzası vardır. 13 no'lu protokole istisna getirilemez, çekince konamaz. Anlaşılan o ki, devlet başkanı hafızasından şovenist kesimleri memnun etmek adına bu bağıtları silmiş.

Erdoğan, zaman zaman idam ABD'de de var diyor; oysa ABD'de 35 eyalet idam cezasına son vermiştir. Birçok eyalet de kaldırmak üzere çalışmalar yapmakta. İdam cezasını kaldırmayan devletlere BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği sürekli uyarı yapmakta. Çünkü yaşama hakkı temel hakların anasıdır. Ölüm cezası, devlet cinayetidir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 3. maddesi ''Yaşamak her ferdin hakkıdır'' demektedir.

Ceza hukuku ve kriminoloji alanında yapılan araştırmalar, ölüm cezalarının, ağır cezalı suçları önleyeceği yolundaki iddiayı çürütmüştür. 1953 yılında İngiltere'de oluşturulan ''Ölüm Cezası Kraliyet Komisyonu'' dünyanın her yerinden topladığı istatistikleri inceledikten sonra düzenlediği 789 sayfalık raporunda; ''Ölüm cezasının kaldırılması, ilgili suç oranını arttırmamakta, ölüm cezasının yeniden konulması da suç oranını azaltmamaktadır'' sonucuna ulaşmıştır. (Ümit Hassan, Ölüm Cezası Sorunu, 1972, sy. 98) Ölüm cezasını 18. yüzyılın ikinci yarısında kaldırmış olan Belçika, Norveç, Hollanda hükümet raporları da bu saptamayı doğrulamıştır. 1960 yılından idamın kaldırıldığı tarihe kadar coğrafyamızda görülen gelişmeler de bunu doğrulamıştır. Gerçekte suçların kökeninde ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel adaletsizlikler neden olarak bulunmaktadır.

Ünlü İtalyan cezacısı Alfieri bunu şöyle izah etmiştir; ''Suçu toplum hazırlar, birey işler.'' Toplumdan kast edilen toplumsal düzendir. Bireysel ve toplumsal psikoloji; bir insanın devlet eliyle öldürülmesinin başkalarında caydırıcı bir örnek teşkil etmediğini, aşırı cezaların suçları önlemede hiç de etkin olmadığı gerçeğini kesin olarak ortaya koymuştur. (Prof. Bahri Savcı, Yaşam Hakkı ve Boyutları)

Konunun önemli bir yönü de şudur; adli hata hallerinde ölüm cezasını düzeltmek olanaksızdır. Ölüm cezasında burjuva hukukunun kabul ettiği 'ıslah' amacı da yoktur. İnsan öldürmek ilkel bir eylemdir. Kişinin bunu tehevvürle ya da başka etmenlerle yapması olasıdır. Ama devlet bunu yapamaz. Yaparsa o devlet korsan devlet, çadır devlet olur. İdam devletin cinayet işlemesi, siyasi saikle öç alması, kısasa kısas demesidir. Kaldı ki suç ile ceza arasında var olması gereken orantı da ölüm cezasında yoktur. İdama ceza bile denemez. Devletin vahşetidir. Victor Hugo bu konuda; ''Suç, vicdan azabıyla ödenir, balta ya da yağlı kementle değil'' demiştir.  Temelde ölüm cezası 'kana kan isteme' gibi ilkel bir anlayıştan kaynaklanır. Bu nedenle ceza hukuku uzmanı Meccaci;  ''Herhalde ölüm cezası ahlak örneği vermez. Tersine halkın ahlakını tahrip eder, vahşete ve kana susamayı tahrik eder, intikam duygusunu besler.'' (Prof. Faruk Erem, Ceza Hukuku, sy. 188) Ceza hukuku uzmanı Pons'a göre de; ''Halen ölüm cezasının ortadan kaldırılmasına engel olan şey, bir düşünce değil batıl bir itikattır. Cinayetlere karşı toplumu ancak ölüm cezasının kurtarabileceği yolunda batıl bir inançtır.'' (Prof. Faruk Erem, sy. 189)

Ölüm cezasının amacı korkuyu kurumlaştırmak, korku toplumu yaratmaktır. Öldürülen kişi için yokluk, mutlaktır. Onun yeniden yaşama dönmesi beklenemeyeceğine göre insanı yok etmek bir ceza olabilir mi? İdamı savunan iktidarlar; kendi halklarına savaş açan, muhaliflerini yok etmek isteyen iktidarlardır.

Albert Camus, idamın caydırıcı olduğu tezini şöyle çürütüyor; ''Bilinmeyen bir katili yıldırmak savında olan bu ceza daha belirli birçok canavarı kendi içgüdüsüne kavuşturmuş bulunmaktadır. Mademki en acımasız cezalarımızı bile olası hesaplarla haklı göstermek noktasındayız, hiç kuşku duymayalım, hizmeti geri çevrilmiş yüzlerce kişiden hiç değilse biri, giyotinin kendisinde uyandırdığı kanlı güdüleri başka yoldan doyuracaktır.'' Ölüm cezası ile cinayetleri karşılaştıran Albert Camus çok haklı olarak ''Böylesine müthiş bir caniye kişiler arasında rastlanmamaktadır'' diyor. Bu cani kim? Tabii ki idam cezasını koruyan devlet. Coğrafyamızda savunanlar da cellatbaşılığa soyunuyorlar.

İdamın savunulmasının tek nedeni, Kürt halkının eşitlik, adalet, özgürlük taleplerinin bastırılmak istenmesi; sol ve demokratik güçlerin susturulmak istenmesidir. İnsanlık dışı, ölünceye kadar müebbet, ağırlaştırılmış müebbet cezasının dahi AİHM kararlarında da son yıllarda tartışıldığı gibi kaldırılması gerekirken, iktidarın teşvikiyle ölüm cezası propagandasının pompalanması Türkiye'nin geldiği vahim ve hazin noktayı göstermektedir. İnanıyoruz ki, özgürlükçü güçler her türlü diktatörlük projelerine boyun eğmeyecektir.