Hrant'ın öldürüldüğü haberi geldikten sonra, yaşadığım derin sarsıntı çok şiddetli bir çaresizlik, kaybedilmişlik ve öfke duygularıyla doluydu. Ertesi gün işe gitmedim, kimseye haber vermeden onu uğurlamak üzere buluştuğumuz Taksim meydanındaydım. Kalabalık müthişti. Yüzlerindeki benzer acılarla herkes bir birine yaslanarak doldurmuştu uzun caddeyi. Hrant'ı geri getiremeye yetmezse de bu cinayetin suçlularına dur diyecek bir duvar örercesine kenetlenmiştik birbirimize. Kalabalık çok yavaş ilerliyor, hatta kımıldayamıyordu. Olduğumuz yere, yürünecek mesafeleri tüketmişçesine saplanıp kalmıştık sanki.

Yürüyor muyduk, yoksa bütün kaybettiklerimize rağmen saldırıya direniyor, mevzimizi korumaya mı çalışıyorduk?

Yıllardır yaşananlardan ruhumuza kazınmış deneyimlerin, hüsranların, hasretlerin izleri ile kımıldamadan öylece bekliyorduk.

En sevdiğimizi bizden ayıran o hain tokata rağmen şimdi bizi hırpalasa da, gücümüze güç katan bir öfke seli bütün hayatı kendine çekiyor, herkes balkonlardan caddeyi dolduran kalabalığa el sallıyor, ıslıklar çalıyordu.

Uzun ve hiç bitmeyecek gibi gelen yürüyüş ilerde sokaklara yayılarak genişleyen bir çerçevenin içinde, Hrant'ın Agos gazetesini çıkardığı binanın etrafında toplanmamızla devam etmişti.

Sonra o duduk sesi duyuldu uzaklardan gelir gibi. Vurulduğu yerden yolunu bularak içimize akan bir suya benzeyen duduk sesi, şimdi bir ağıta dönüşmüştü.

Hrantsız kalsak da onunla aynı zamanda hayatı kovalamanın, aynı endişeleri paylaşmış olmanın ne şanlı bir anı olduğunu düşünerek, yoldaş olmanın gururuyla dinliyorduk konuşulanları. İçimizi buruk bir sevgiyi saran naif duygular kaplıyordu.

Böyle anlarda içinizde biriken öfkenin, acının yerini doldurmaya çalışan huzursuz çırpınışlar yerine boşlukları dolduracak olan ne olmalı diye uzun uzun düşünür, kafanızdakilere kolay yanıtlar bulamazsınız.

Sonunda, Hrantsız kalmanın dev bir çınarda simgeleşen sonsuzluk olduğunu anlarsınız.

O sonsuzluğu dolduracak tek şeyin yeni bir cesaret, evet sadece bir cesaret olduğunu, Hrant'ı yaşatacak gizli elin bu olduğunu kabul edersiniz.

Ama yine de Ertuğrul Kürkçü 'nün dediği gibi "Hrant'sız bir hayatın tam olarak ne anlama gelmiş olacağını ancak onu kaybedince anlayabilmiş olmamız ne acı."

Evet, Hrant'ı unutmayacağız.