Taksim'de son bir ay içinde yaşananlar Tayyip Erdoğan'ın baş(ba)kanlığındaki hükümetin demokrasi karnesine epeyce kırık notun varlığını açıkça göstermektedir. Başbakan Erdoğan'ın mevcut üslubu getirmeye çalıştığı başkanlık sisteminin demokrasi hayatımızdan neleri götüreceğinin çok önemli bir göstergesidir.

Gaz kullanımıyla diktatörlük arasında doğru orantı vardır. Yıllar içinde iktidar diktatörleştikçe gaz kullanımı arttı. Son bir ay içinde kullanılan gaz miktarının 20 tonu geçtiği söyleniyor. 14 tonu zaten 1 Mayıs'ta direnişçilere atılmış, sıkılmış, kurşun niyetine kullanılmıştı. Memlekette ifade özgürlüğü hiç bir zaman olmadığı kadar şimdi tehlikededir. Hangi demokratik ülkede ağaç kesilmesin, parkımız kalsın diyen halk panzerle ezilir, günlerce yüzlerine gaz sıkılır ve hastanelik edilir?

Lakin daha traji komik olanı medyanın suskunluğudur, aynı zamanda iktidarın medya üzerindeki gücünün büyüklüğüdür. Göstermelik olarak haber geçenler yok değil, ama haberden çok suya sabuna dokunmayan, gösterici olup olmadığı tartışmalı gerçekten de provokatör olanların attığı taşlar naylon medyamızın karelerine yansıyor.

Göstericilerin yaptığı parkta oturmak ve ağaçlar kesilmesin diye nöbet tutmaktır. Göstericiler arasında Okan Bayülgen de vardı. Genç Wherter'in Acıları'nı okudu bir akşam. Gezi Parkı'nın yok edilmesini protesto etmeye çalışan ve ağaçların kesilmesini engellemek için toplananlara AKP iktidarının sopası polisler çok sert karşılık verdi. Türk halkının çektiği acıların romanları da bir gün yazılacak, rahatça okunacaktır.

An itibarıyla 120 yaralı, 6'sı ağır durumda, 2 öğrencinin gözü kör oldu, 4 kişi yaşamını kaybetti. Bunca şiddetin, bunca vicdansızlığın altında yatanın bir AVM yapımı olmadığı ortada. Tabii ki hareket noktası güzelim Taksim yok edilmesin, direnişin, özgürlük haykırışının, demokrasinin simgesi durumundaki Taksim'in ve dolayısıyla düşünce özgürlüğünün yok edilmesi, bunu gerçekleştirirken de terör estirir gibi halka polis yoluyla korku salınmasıdır.

Öyle bir dram ki, hiç bir zaman politik konuşmayan ve 4 milyon takipçisi olan Cem Yılmaz'ın attığı 16 twittin yarısı son günlerde yaşananlarla ilgilidir. Duyarlı sanatçılar, milletvekilleri, yazarlar daha çok konuşmalı, daha çok destek vermelidir.

Başbakan bugün bir imam hatip okulunu açarken yaptığı konuşmada biz hiç şiddete başvurmadık, çok sıkıntı çektik, ayrımcılığa uğradık ama şiddete başvurmadık diyor. İyi diyor ama eksik diyor, zira bugün bir şekilde hakkını aramak için bir araya gelen üç kişiyi gören polis canavar kesiliyor. Tabii ki bunu başbakanı ve başbakanın emrindeki hükümeti memnun etmek için yapıyor. Başbakan tabii ki kendini haklı görebilir, belki gerçekten de haberi yoktur. Taksim'de yaşananları nereden biliyoruz? internetten ve bir iki alternatif kanaldan. Haber kanalları, devletin kendi medyası, merkez medya ve çevresindeki onlarca kanal sus pus olmuş durumda. Oysa medyanın en büyük hakkı haberdir. Haberi kimi hassasiyetlerden dolayı görmezden gelmesi, çarpıtarak, on takla attırarak vermesi kabul edilemez.

İstibdat döneminde bile bu kadar baskı yoktu. O dönemlerde bile yazarlar bir yolunu bulup halka bilgi ve haberi ulaştırıyordu. Oysa bugün kimse elini gerçeğe dokundurmak istemiyor. Zira iş ilişkileri, ihaleler, reklamlar ve bir çok duygusal sebepten dolayı halkın ağırlıklı olarak izlediği medya olanları anlatmıyor. Uludere'de de öyle olmuştu, 1 Mayıs'ta da, son günlerde yaşananlarda da aynısı oluyor.

Gazeteciliğin başlangıç etik ilkesi haber alma ve izleyiciye iletme özgürlüğüdür. Sansür ve oto sansürle haber akışının engellenmesi gazetecilik etik ilkeleriyle bağdaşmaz. Böyle bir panorama içinde Başbakanın büyük olasılıkla nasıl bir orantısız güç kullanıldığından ne haberi vardır, ne de umurundadır. Karar vermiştir büyük şef; kimse karşı çıkamaz, karşı çıkanlar sertçe susturulacaktır, en pahasına olursa olsun. Peki bugün bir şekilde gerçeği gizleyen medya bir gün gelir de utanır mı? Sanmam.

Bugün direnişi bastırmak için polisin daha da sertleştiği, gerçek mermi kullanmaya başladığı haberleri gelmektedir.

Bu böyle gitmez, resmi devlet görüşü demokrasiden iyice uzaklaşmış, tahammül sınırlarını çok aşağılara çekmiştir. Belki de göstericileri dağıtacaklar, bir süreliğine susturacaklar. Hep bildik klişe laflar söylenecektir, istismarcıları öne sürecektir, ki birçok kişi önce polise taş atıp sonra onların yanında göstericilere saldırdığını görmüştür. Ki her daim istismarcılar olacaktır, bu istismarcıların varlığı ana gerçeği hiç bir zaman değiştirmez.

Ama bu halk o parkın yerine dikilecek AVM'ye gitmeyecektir. Daha da önemlisi 20 yıl önce böyle bir park yıkılsa yerine AVM dikilse kimse bu kadar büyük ses çıkarmazdı. Lakin iktidar sahibi olanlardan daha fazla bir çoğunluk olan ve bugün sesini yükselten halkın sabrı artık tükenmiştir.

Bu halk panzerlerle, bugün susturulsa, yarın bir yolunu bulup yine sesini çıkaracaktır. Çıkarmalıdır da, zira giden sadece park değil, sesimizi yükseltme özgürlüğümüzü, demokrasiye inancımızdır. Saygıyı, tahammülü, ifade hakkını, farklı sesleri, inançları, dilleri, dinleri ve kültürleri yok etmeyi, tek bir sesi egemen kılmayı amaçlayan vandalist bir bastırma hareketidir.

Günler gittikçe kötüleşmektedir, kendi halkına bu kadar zulmeden bu hükümet şiddeti bırakmalıdır. Polisini sopa gibi kullanarak mazlumları yıldırmaktan vazgeçmelidir. En zalim diktatörlerin bile amacına ulaşamadığını bugünden görmelidir. Keskin sirke AKP'ye zarar verecektir, vermiştir bile...

www.twitter.com/sonertufan