Seçimler bitti, ama ne gerginlik bitti, ne de tartışma. Zira genellikle sakinleştirici bir tonda konuşup herkesi kucakladığını söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önceki balkon konuşmalarının aksine 30 Mart gecesi oldukça sert bir tonda konuşarak savaşın asıl şimdi başladığını söyledi.

Görüntüsü ve yaptıklarıyla geçtiğimiz haftalarda tapelerde sıkça rastlanan kişilerin balkonda yerini alması çok eleştirildi, çok yorumlandı.

Demokratik ve adalet kurumunun yüksek olduğu ülkelerde rastlanamayacak bir görüntüydü bu, zira tapeler her ne kadar sunumları açısından tartışma götüren bir nitelikte olsa da adı geçen kişilerin ivedilikle bunlara yanıt vermesi beklenirdi. Yanıt yerine balkonda yerlerini almaları ilerleyen zamanda daha çok konuşulacaktır. Haklarında iddia edilen bunca yolsuzluk, rüşvet, yalan, küfür, tehdit ve dini hassasiyetlerle alay etme gibi ciddi suçlar söz konusuyken yapılan bir aklama çabasıdır.

Aklanma ise sandıkla olmaz. Sandık elbette hükümetin halktan aldığı bir güvenoyudur. Ancak suçlamalardan aklanma değildir. Sandık ayrıdır, iddia edilen suçlarla mücadele ayrı.

Bu seçim şimdiye kadarki seçimlerden kimi noktalardan farklılık taşımakta.

İlk dikkat çeken nokta; cemaat denilen oluşumun o kadar güçlü olmadığıdır, ya da ne kadar güçlü olduğunu göstermediğidir. Fethullah Gülen’in kendi memleketinde bile AKP’nin ezici bir çoğunlukla kazanmasından tutun da tüm yelpazeye yansıyan resimde bu bellidir.

İkincisi AKP’nin gerçekten de kemikleşmiş bir kitlesinin olduğu, öyle kaset ya da ne kadar ciddi olursa olsun ortaya sunulan iddia ve suçlamalar oy tercihini değiştirmemektedir. Ki AKP’nin sahip olduğu %40-45 bandındaki kitle şu anda hiçbir koalisyon oluşumunun ve partinin erişemediği bir kemik yapı. Bölgesel olarak BDP’nin doğuda gözle görünür bir üstünlüğü olsa da ülke bazında baktığımızda AKP’nin ülkenin önemli bir gerçeği olduğu, bunun da aradan geçen 12 yıllık iktidar süresinde değişmediğidir.

Erdoğan’ın her seçim döneminde yürüttüğü ve karşıtlıklar üzerine kurulduğu iddia edilen stratejinin gerçek olma ihtimali büyüktür. Muhalefetin bu resmi doğru bir şekilde ve tümüyle görmediği su götürmez bir gerçektir. Zira bidon kafalı demekle, makarnaya, kömüre oyunu satıyor suçlamalarının üzerine kurulan kampanyalar işe yaramıyor. Her kesimden AKP’ye oy veren homojen olmayan büyük bir kalabalığın olduğu gerçeğini anlamak gerek. Eğer muhalefet partileri iktidar olmak, ülkeyi yönetmek istiyorlarsa şimdiye dek yürüttükleri kampanyada uyguladıkları stratejiyi değiştirmek durumundalar, yoksa bu iktidar uzun bir süre ülkeyi arttıkça artan bir oy oranıyla yönetecektir.

Muhalefete gelince, özellikle ana muhalefet partisinin yetersizliğini her aşamada görüyorum. Ankara Büyükşehir Başkanlığı için belirledikleri isim yerinde olmuştur. Ancak aynı başarı kampanya süresince partinin Mansur Bey’in arkasında yeterince durmamasıyla kendini ilk aşamada göstermiştir. Yürütülen seçim kampanyasında, reklamlarda, sloganda ve birçok noktada eksiklikleri açıktır. Mansur Yavaş’ın rakibine bu kadar yaklaşması hatta bir ara geçmesinde en büyük katkı ağırlıklı olarak insanların ona olan saygı ve güvenlerinden kaynaklanmıştır. Mevcut başkandan kurtulma çabasından ve farklı fikirlerden insanların ortak bir noktada buluşmasından kaynaklanmıştır. Şu da bir gerçek ki Ankara’da Melih Gökçek’e oy vermeyen en azından %56’lık bir kitle mevcuttur. Bu sese de kulak verilmelidir.

Ankara’da Mansur Yavaş’ın etrafında toplananların her bir oyun doğru yere gitmesi ve doğru yere gittiğini görmesi için sergilediği çabaya saygı duyuyorum. Benzer çabanın öbür partiler tarafından da gösterilmesini sakıncalı bulmuyorum.

Aslında bu ülkede bence her ne kadar itibarsızlaştırma çabası yürütülse de, her ne kadar kimi grupların istismarı olsa da demokrasi, “Gezi Ruhu’ndan” gelecektir. Gezi parkı olaylarıyla başlayan ve demokrasi, özgürlük, insan haklarına saygı ve ülkenin geleceğine sahip çıkan bir nesil yetişmektedir. Her olayda olduğu gibi bu hareket de kötü niyetli insanlarca kullanılacaktır. Garip kulplar eklenmeye uğraşılacaktır, ancak özde bulunan pak demokrasi arayışına kimse zarar veremeyecektir.

Gezi ruhunu her yerde görecek gibiyiz. Şüpheli görünen her olayda, her haksızlıkta bu hareketin izlerini görmek mümkündür, yoksa özlemini duyduğumuz gerçek demokrasi ne iktidar partilerinden, ne de muhalefetten gelecektir. Gelecek Gezi’de…