DİSK-AR işsiz sayısını 11,2 milyon olarak açıkladı DİSK-AR işsiz sayısını 11,2 milyon olarak açıkladı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin “Millet İradesine Sahip Çıkıyoruz” kampının ikinci gününde yaptığı konuşmada, “Bu grup, bu parti Esenyurt‘tan elini çekmeyecek, bu ülkenin gündeminden Esenyurt düşmeyecek. Ama Esenyurt gündemiyle yaratmaya çalıştıkları gündeme hapsolup ‘konuşmayın’ dediklerini konuşmaktan da geri kalmayacağız. Meydanda olacağız, alanda olacağız, sokakta olacağız. Çünkü kimse unutmasın ki ne kadar kötü de olsa gidişat, ne kadar kötümserliğimizden onlar kendilerine umut vaat etseler de biz CHP olarak grubuyla, yöneticileriyle, milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, önceki genel başkanlarıyla, 1 milyon 600 bin üyesiyle biriz, bütünüz, hep birlikteyiz ve Türkiye için ayaktayız” dedi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin “Millet İradesine Sahip Çıkıyoruz” kampının ikinci gününde yaptığı konuşmada, “Bu grup, bu parti Esenyurt‘tan elini çekmeyecek, bu ülkenin gündeminden Esenyurt düşmeyecek. Ama Esenyurt gündemiyle yaratmaya çalıştıkları gündeme hapsolup ‘konuşmayın’ dediklerini konuşmaktan da geri kalmayacağız. Meydanda olacağız, alanda olacağız, sokakta olacağız. Çünkü kimse unutmasın ki ne kadar kötü de olsa gidişat, ne kadar kötümserliğimizden onlar kendilerine umut vaat etseler de biz CHP olarak grubuyla, yöneticileriyle, milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, önceki genel başkanlarıyla, 1 milyon 600 bin üyesiyle biriz, bütünüz, hep birlikteyiz ve Türkiye için ayaktayız” dedi. CHP’nin 1-2-3 Kasım’da Antalya’nın Belek ilçesinde yapılması planlanan kampı, dün İstanbul’da başladı. 30 Ekim günü tutuklanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in yerine kayyum atanmasıyla İstanbul’a alınması kararlaştırılan geleneksel CHP TBMM Grubu yasama yılı kampı, “Millet İradesine Sahip Çıkıyoruz” başlığıyla toplandı. Kampın ikinci gününün başlığı, “Demokrasi Mücadelesiyle İktidara Yürümek” olarak belirlendi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik toplantının yapıldığı otele birlikte geldi. Kampın ikinci günü sunuş konuşmalarıyla başladı. Çelik ve İmamoğlu’nun konuşmasının ardından CHP Lideri Özel konuştu. Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Bir büyük organize, planlı kötülüğün içinde bulunanları en net şekilde izliyoruz. O yüzden telaşları... Söylediğimiz sözlere verdikleri alerjik reaksiyonlar o yüzden. Ne demişiz? Demin Ekrem Başkan bir kısmını tekrar etti. ‘Altı ay önce temiz kağıdı veriyoruz. 10 yıldır takip ediyoruz. 10 yıl öncesinden teröristlerle irtibat vurguları, belgeleri.’

Dediğim şu: ‘Kardeşim 10 yıl geride terörist arayacak olursan AK Parti’de grup kuracak milletvekili kalmaz, sayıları 20’nin altına düşer. 10 yıl önce Fetullah Gülen’e terörist diyen var mıydı? Ya da o örgütün içinden 2016’dan sonra yargı süreçlerinin sonunda terör örgütü üyesi olmaktan ceza alanlarla bir telefon görüşmesi yapan desen bir dön, bak bakalım, kaç tane AK Partili kalıyor?’ Benim dediğim şu değil: Ben, ‘AK Partililerin hepsi teröristtir’ demiyorum. Diyorum ki ‘Bu muameleyi aynen size yaparsak hepiniz terörist olursunuz’ diyorum. AK Partililere, Bakanlarına, İçişleri Bakanı’na, Adalet Bakanı’na ve yöneticilerine AK Parti üyelerine ‘terörist’ diyen AK Parti’nin terörist tanımıdır. Ben ne Bakanlara ne AK Parti üyelerine terörist demeyi kendimde bu hakkı, yetkiyi görmem. Bu yetki, hukuk devletlerinde yargılamanın sonunda kesinleşen kararla olur. Ama bugün gözaltına aldıkları Ahmet Özer’e kayyum atadıkları yazının ilk paragrafında, ‘PKK terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklanan’ diye yazıyor. Yahu ‘iddiasıyla’ diyeceksin. “Dava açıyorlar. Açsın, umrumuzda değil. Vız gelir tırıs gider” Koskoca İçişleri Bakanlığı kayyum atamış, yazı yayınlıyor ve diyor ki ‘PKK üyesi olması suçundan tutuklanan.’ İddiasıyla tutuklandı. Böyle bir şey var mı, yok mu? Önce iddianameyi göreceğiz. Sonra yargılamayı göreceğiz. Birinci kademe mahkeme kararını verecek. Velev ki dediğini yaptı, istinafı bekleyeceğiz. Velev ki onadı, Yargıtay‘ı bekleyeceğiz. Yıllar sonra ortaya çıkabilecek, içinde en kutsal hak olan savunma hakkının bu yalan delilleri ifşa etme hakkının olduğu bütün süreçleri değersizleştiririp ‘PKK terör örgütü üyesi olma suçundan tutuklanan.’ Bunu diyen kişi İçişleri Bakanı. Bu ülkede hepimizin canı, geleceği, evladı, malı bunlara emanet. jandarma, polis, istihbarat örgütleri ona bağlı. Ve bir kumpasın bir parçası olabilmiş bu anlayışa bakın. Bunları söyledik diye bu kadar da söylemedim. Eğer dün söylediğim 1 milyonsa bu söylediğim 10 milyon. Dava açıyorlar. Açsın, umrumuzda değil. Vız gelir tırıs gider. Ama esas mesele şu: Ne kadar kızdıkları değil, ne kadar haksız oldukları. Bunu görmek lazım. “Sanıyorsun ki sen, Ahmet Özer’i cezaevine koyunca biz sineceğiz, teslim olacağız” Bir hatırlatma yapayım: Sayın Erdoğan sen oraya daha önce İlker Başbuğ’u, Barış Terkoğlu‘nu, Barış Pehlivan‘ı, Murat Ağırel’i, Murat Sabuncu‘yu, Merdan Yanardağ’ı, Tuncay Özkan’ı, Mehmet Haberal’ı koydun. Sen orada Osman Kavala’yı AİHM kararına rağmen tutuyorsun. Sen orada Can Atalay’ı AYM kararına rağmen tutuyorsun. Sen orada Tayfun Kahraman’ı, Silivri’de tüm hukuki şartlara rağmen tutuyorsun. Sen Tayfun Kahraman’ı kanunlara aykırı, Anayasa’ya aykırı orada tutuyorsun. Ve şimdi Silivri Cezaevi’ne Ahmet Özer‘i koymakla bir algı yaratacağını sanıyorsun. Sanıyorsun ki sen onu oraya koyunca biz sineceğiz, teslim olacağız, millet inanacak. İlker Başbuğ‘a, ‘Terör örgütü başı’ dediniz siz. Aynı ekipteydiniz. Birlikteydiniz. O zamanlar senin sırtını sıvazladığın, başını okşadığın, zırhlı Mercedes ile yolladığın Zekeriya Öz, darbe günü seni tutmak, seni tevkif etmek, seni yargılamak için heyecanla bekliyordu. Sıçan gibi kaçtı. “Nereye taşırsan orada adaleti katletmeye hazır” Şimdi aynı yöntemlerle İlker Başbuğ’u ‘terörist’ diye koyduğun cezaevine, bir belediye başkanını koydurmak için bir başka Zekeriya Öz bulmuşsun. Onun sırtını sıvazlıyorsun, başını okşuyorsun, ona talimat veriyorsun. Akın Gürlek seyyar giyotinin senin. Sen Akın Gürlek’e adalet yönünden görev verdin yaptı. Enis Berberoğlu’nun boynunu vuran giyotin odur. Onun şahsında adaleti kesen, adaleti yok eden, adaletin boynunu kesen Akın Gürlek. Canan Kaftancıoğlu’na siyasi yasağı getiren Akın Gürlek. Selahattin Can Uyar’a cezayı veren Akın Gürlek. Sözcü gazetesi davasına yolladığın Akın Gürlek. Hrant Dink davası Akın Gürlek. Sırrı Süreyya kararı Akın Gürlek. Her biri neredeyse başka mahkemede. Seyyar giyotin. Kullanışlı aparat. Nereye taşırsan orada adaleti katletmeye hazır. ‘Ankara’da lazımsın, siyasetçi oldun, gel Akın. Haydi İstanbul’a koş, katliam yapacaksın Akın’. Meselenin özü bu. O yüzden Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk’ta bu partinin o zamanlar milletvekili olan şimdiki genel başkanı ‘Balyoz Kumpası’ diye kitap yazıyordu arkadaşlarıyla birlikte. Veli Ağbaba ile Nurettin Demir ile Muharrem Işık ile birlikte. “Milli Ordu’ya kumpas kurmuşlar. Birlikteydiniz” Siz, ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ diye bağırıyordunuz, üstümüze yürüyordunuz. ‘Terörist savunucuları, terör örgütü mensupları. Darbecileri mi savunuyorsun’ diyordunuz. 15 Temmuz’da veya 17-25 Aralık‘ta gördünüz ne olduklarını. Milli Ordu’ya kumpas kurmuşlar. Biz o kitabı yazdığımızda, bize ‘darbecileri savunanlar’ diyenler, telif hakkı ödemeden siyasi çıkış buluyorlar. Milli Ordu’ya kumpas kurmuşlar. Birlikteydiniz. Bugün aynı yöntemlerle yapıyorsunuz bunu. O yüzden şimdi oradan edindikleri yetkinlik, tecrübeyle o günkü yol arkadaşlarından ayrı, onların bir kısmı firarda, cenazede, maskeli gözlükle taziyede. Bir kısmı Ankara’da veya İstanbul’da cezaevlerinde yatıyorlar anayasal düzeni ayaklar altına almak, darbeye kalkışmak suçundan. Ama birileri de anayasal düzeni ayaklar altına almaya devam ediyor. Üç tane tuzak kurdular. Birinci tuzak, Meclis Başkanı eliyle, 31 Mart seçimlerinden hemen sonra ‘Yeni bir Anayasa yapalım.’ ‘Kişiye yapılan Anayasa olmaz. Anayasa’ya uymayanla Anayasa yapılmaz’ dedik. Gitti. “Muhalefet birliktedir, dayanışma içindedir, dayanışmayı büyütmektedir” Muhalefet dediğin 31 Mart öncesinde partiler olarak bir araya gelip de bir ittifak kurmamıştır. Ama 31 Mart‘ta millet, ittifakı sandıkta kurmuştur ve 31 Mart sonrası muhalefet birbirini iten, kakan, kötüleyen, birbiriyle uğraşan -birkaç küçük kötü örnek bir tarafa- değildir. Birliktedir, dayanışma içindedir, dayanışmayı büyütmektedir. Baktılar, oradan olmuyor. Geldi, 1 Ekim’de, Meclis Kürsüsü’nde ‘İsrail bize saldıracak’ dedi. Hemen arkasından zaten suçüstü yaptığımız ve geri çektikleri Milli Savunma Fonu. Bütçe geliyor, ihtiyaç varsa koy. Gariban vatandaştan toplayacak. ‘Aidat, aidiyet yaratır’ demişler Tayyip Bey’e. ‘Millet bu kadar aç, yoksul ama tehlikenin büyüklüğüne inandırır ve ondan biraz da bu iş için para alırsak bu kadar zordayken bile bizim paramıza da ihtiyaç varsa demek ki tehlike büyük.’ ‘Öcalan gelsin, Meclis’te konuşsun.’ Hattı zâtında yoksulluğu, işsizliği, güvencesizliği konuşulmasın diye yapılan iki makro hamle ve yeniden seçim için ihtiyacı olduğu Anayasa değişikliğine ilişkin yaratamadığı gündem, bu sefer başka bir yerden yeni bir tartışma. “İki dengeyi birlikte kurarak, büyük hesabı görerek adım atmak durumundayız” ‘Bırak’ dediği yoksulluğu konuşma, enflasyon, hayat pahalılığı, çocuğunun güvencesizliğiü okullardaki pis tuvaletler, hijyenik olmayan ortam, kötü eğitim, güvencesiz hayat, ölen kadınlar, ölen bebekler, küvezde katledilen bebekler. ‘Bırak onları’ diyor. ‘İsrail saldıracak.bırak onları.’ Abdullah Öcalan gelsin, Meclis’ten DEM kürsüsünden konuşsun’ diyor. Mesele en başta sis etkisidir. ‘Bırakın şimdi onu, konuşmayın’ demektir. O yüzden en önemli kararlılığımız, hiçbir gündemi ıskalamadan, hiçbir oyuna gelmeden, kimseyi yalnız bırakmadan, Esenyurt‘tan da elimizi çekmeden, suni gündemlere teslim olmadan bu milletin gerçek gündemini konuşmaya andolsun arkadaşlar. Ama onu yaparken de işlevsizleşmeden, bayağılaşmadan ‘Yahu belediyelerine kayyum atmışlar, yeterli tepkiyi de göstermiyorlar’ da dedirtmeden. İki dengeyi birlikte kurarak, büyük hesabı görerek adım atmak durumundayız. “FETÖ’cüler için çıkardığı kayyum ifadesiyle Selçuk Bey’i, şimdi Ahmet Bey’i içeride tutuyor” Bu kentte, Esenyurt‘ta çok önemli bir Kürt nüfusu var. Bu Kürtler, ‘Benim sorunum var’ diyor. Türkiye’nin 81 ilindeki Kürtler, ‘Benim bir sorunum var’ diyor. Devlete düşen ‘Gel konuşalım ve çözelim’ demektir. ‘Bir sorun var’ diyorsa ona inanacaksın. Çözene kadar da uğraşacaksın. Efendim ‘Ya yalan söylüyorsa.’ Milyonlarca insan yalan söylemiyordur da o zaman Meclis’te kurarsın bir yuvarlak masa, oturursun her görüşten insanla başına, var mı yok mu bakarsın. FETÖ’cüler için çıkardığı kayyum ifadesiyle Selçuk Bey’i, şimdi Ahmet Bey’i içeride tutuyor. OHAL KHK’sıyle gelen kayyum maddesi olmasa belediye meclisi içinden seçilecek. Belediye siyasi parti aidiyeti üzerinden el değiştirmeyecek. O zaman da zaten bu işlere girilmeyecek, değil mi Tayyip Bey? “Barışın da kardeşliğin de ülkenin bölünmez bütünlüğünün teminatı biziz. CHP bu demektir” O yüzden meselenin özünü doğru yerden okumak lazım. Bizim söylediğimiz şu: ‘Kürt sorunu vardır, çözülmelidir.’ Bunun tek çaresi katıksız demokrasi, tavizsiz eşitlik, hep beraber kardeşliktir. Başka bir çözümü yoktur. Hiçbir aktör dışlanmasın, kim konuşursa konuşsun. Ama yapacağımız işlerde bir standardımız var bizim. Şeffaf olacağız, samimi olacağız, Meclis odaklı olacağız ve toplumsal mutabakatı arayacağız. Barışın da teminatı kardeşliğin de teminatı biziz. Ülkenin bölünmez bütünlüğünün de şehit ailelerinin, gazilerin teminatı da biziz. CHP bu demektir. “Bizi dinlerlerse Kürt sorununu, Meclis’te kimseyi dışlamadan konuşmaya devam edeceğiz” Eğer bizi dinlerlerse Kürt sorununu, gerçekten ve kalıcı çözmek için Meclis’te de tüm partilerle kimseyi dışlamadan konuşmaya devam edeceğiz. Bizim gizli planlarımız, kapalı kapılar ardında varılmış anlaşmalarımız yok. Ama bir gerçek var: CHP samimi bir siyaset izlemektedir. Seçmen ikimizi de duymak istemesin istedi Sayın Erdoğan. Neden? Çünkü ben o seçmenin karşısına Ekrem İmamoğlu’nu çıkarıyorum, o Murat Kurum’u çıkarıyor. Ben o seçmenin karşısına Mansur Yavaş‘ı çıkarıyorum o adını bile unuttuğumuz ekibini çıkarıyor. Biz bu seçmenin yanına, önüne 14 tane genç, pırıl pırıl 40 yaş altı aday çıkarıyoruz. O adaylarını değil, kutuplaşmayı anlatıyor. Niye? Adayımız güçlü, söylemimiz güçlü, projemiz güçlü, seçmen kulağı bir açsa bizi seçecek. 31 Mart’a seçmenin kulakları açık girdik. Bir an bir yanda Tayyip Bey bağırdı kavga etmek için, dedim ki ‘Seninle sadece emekli maaşı için kavga ederim, sadece asgari ücreti konuşurum, sadece belediyenin hizmetlerini birbirinden kıymetli adaylarımın beş yılda yaptıklarını ya da birbirinden kıymetli adayların geçmişiyle bu ile bu göreve ne kadar layık olduklarını anlatırım.’ “Erdoğan’ın yaptıklarına saygımız olduğundan, ona sessiz kaldığımızdan değil. Ona oy veren seçmenin şahsına hürmetimizdendir” 31 Mart‘ta biz milletle konuşabildik arkadaşlar. Adaylarımız kavga etmedikleri için, partimiz kavga etmediği için, gerçek kavganın ne olduğunu bildiği için. O günden sonra da birinci parti sorumluluğuyla bizim ‘Normali budur kardeşim’ dediğimiz, onların ‘Yumuşasanız ne iyi olur’ dediği bir sürecin sonunda bu noktaya kadar geldik. Biz Erdoğan’a, şahsına, yaptıklarına, bu sürece saygımız olduğundan falan değil, bizim onun şahsına duyduğumuz saygı, yaptığından ve içinde bulunduğu hukuksuzluktan, ona sessiz kaldığımızdan değil, ona oy veren seçmenin şahsına hürmetimizdendir. Kulaklarını açabilsinler diye. Ve Cumhuriyet Halk Partisi, Erdoğan’a rağmen seçmeni ile konuşabilen, Bahçeli'ye rağmen CHP ülkücülere, MHP’lilere, bölücü olmadığını anlatabilen, kapsayıcı, bütünleştirici, itmeyen, kakmayan bir milliyetçilik anlayışı, kuruluş kodlarda olduğunu Türkiye’ye kısa sürede gösterebilen bir partidir CHP. Bu yüzden CHP, emeklilerin de emekçilerin de esnafın da çiftçinin de memurun da gözü, aklı yurt dışındaki gençlerin ve onların kaygılı ailelerinin de Alevilerin ve Sünnilerin de Kürtlerin de Türklerin de etnik kökeni ne olursa olsun, bu ülkede yaşayan herkesin de tek umududur, tek çaresidir. “Bundan sonra Esenyurt’tayız” O yüzden CHP, bütün Türkiye’ye Esenyurt‘tan sesleniyor. Diyoruz ki, bundan sonra Esenyurt’tayız. İl başkanlarımızın, grup başkanvekillerimizin koordinasyonunda bu parti bundan sonraki ilk 15 günde milletvekilleriyle, burada görevli milletvekilleriyle, genel başkan yardımcılarıyla burada olacak. Güne Esenyurt Belediyesi’ndeki belediye meclis odamızdan başlayacağız. Bir önceki günkü arkadaşlarımızın ne yaptıklarını, Esenyurt’ta o gün İBB’nin ne yaptığına, günlük raporu ve kayyum belediyesinin ne yapamadığını ya da hangi helikopterden tespit edilmiş hangi arsayı -kaldıysa- Esenyurt‘ta kime peşkeş çektiklerini, bugüne kadar geçit vermediğimiz hangi kaçak binaya evrak sevk ettiklerini, yani kayyumun yaptıklarını ve yapamadıklarını, İBB’nin yaptıklarını, bizim Esenyurt için yaptığımızda, bir gün önce ziyaret ettikleri Ahmet Özer’in mesajıyla birlikte milletvekillerimiz Esenyurt’a ilk 15 günlük acil eylem planında ki sonrası onlar devam ederse biz de devamında bu mücadeleyi yükselteceğiz. “Ne kadar kötü de olsa gidişat biz CHP olarak biriz, bütünüz, hep birlikteyiz ve Türkiye için ayaktayız” Bu grup, bu parti Esenyurt‘tan elini çekmeyecek, bu ülkenin gündeminden Esenyurt düşmeyecek. Ama bir gerçek var ki sadece Esenyurt gündemiyle yaratmaya çalıştıkları gündeme hapsolup ‘konuşmayın’ dediklerini konuşmaktan da geri kalmayacağız. Burada görevliler, Esenyurt’u gündemde tutacak, Meclis’tekiler hakkını savunmak zorunda olduklarımızın bütçe hakkını, başlayan bütçe maratonunda gündüz gece, en doğru cümlelerle, en doğru önerilerle ifşa ederek, yüzlerine vurarak mücadele edecekler. Meydanda olacağız, alanda olacağız, sokakta olacağız. Bir büyük mücadeleyi hep beraber vereceğiz. Çünkü kimse unutmasın ki ne kadar kötü de olsa gidişat, ne kadar bunaltsa da hepimizi, ne kadar kötümserliğimizden onlar kendilerine umut vaat etseler de biz CHP olarak grubuyla, yöneticileriyle, milletvekilleriyle, belediye başkanlarıyla, önceki genel başkanlarıyla, 1 milyon 600 bin üyesiyle biriz, bütünüz, hep birlikteyiz ve Türkiye için ayaktayız.”

Kaynak: rss