İnternetin ilk döneminde (WEB1) dijital teknolojilerin demokrasiye etkisi üzerine temel tartışmalardan birisi; dijital araçların katılımcılığı, şeffaflığı, denetlenebilirliği ve hesap verilebilirliği arttıracağı yönünde tekno-optimist görüşler ile internetin kontrolü, manipülasyonu, gözetlemeyi yaygınlaştıracağını düşünen tekno-pesimist görüşler arasındaydı. Sosyal medyanın yaygınlaştığı WEB2 döneminde ise tekno-optimistler sosyal medya platformları ile birlikte herkesin görüşlerini seslendirmek ve yaygınlaştırmak için fırsat bulduğunu, bunun katılıma, çok sesliliğe ve dolayısıyla demokrasinin gelişimine büyük bir katkı sunacağını savunurken; tekno-pesimistler sosyal medya ile birlikte manipülasyonun, dezenformasyonun ve toplumsal mühendislik çabalarının güç kazanacağını iddia etmişlerdi. Her iki görüş de internetin bir mücadele alanı olduğu yönünde hemfikirdi ancak 21. Yüzyıl’ın ilk çeyreği sona ererken görünen o ki tekno-pesimistlerin öngördüğü gibi dijital araçlar otoriter yönetimlerin önemli baskı ve kontrol aygıtlarından biri oldu. Hatta otoriterlik yeniden icat edildi: dijital hale geldi.

Dijital otoriterliğin -ya da dijital otoriteryanizmin en yalın tanımı, otoriter eğilimlere sahip liderlerin, interneti ve dijital teknolojileri, kamu kurumlarına olan güveni azaltmak, sosyal ve politik kontrolü artırmak, rakiplerinin itibarını zedelemek ve sivil özgürlükleri sınırlamak için kullanmasıdır. Bu teknolojiler özellikle demokratik olmayan ülkelerde öyle yoğun bir şekilde kullanılır ki, ifade özgürlüğünü, muhalif düşünceleri ifade etme hakkını, kişisel gizlilik ve mahremiyet hakkını, insan haklarını ve diğer sivil özgürlükleri baskı altına alır. Dijital otoriterliğin, çevrimiçi tacizden dezenformasyona, internet hızının yavaşlatılmasına, belirli web sitelerinin ya da internetin tamamen kapatılmasına, siber saldırılara ve sosyal medya, yapay zeka ve yüz tanıma yazılımları kullanılarak belirli kişi ve kurumların sürekli gözetlenmesine kadar çok çeşitli uygulama yöntemleri var.

Dijital otoriterliğin en önemli etkisi demokratik değerleri yozlaştırmaktır. Bunu, devlet ile vatandaşlar arasındaki toplumsal sözleşmeyi -yani kamu kurumlarına olan güveni yok ederek; medya ve adalet sistemi gibi toplumsal gerçekliğin hakemi pozisyonundaki temel kurumları itibarsızlaştırarak yapar. Bu sürecin doğal sonucu vatandaşların devlete olan güvenlerini ve hakikate olan inançlarını kaybetmeleri, dolayısıyla otokratın kendini güven ve hakikatin tek temsilcisi olarak konumlandırmasıdır. 

Çin, Rusya, İran ve Suudi Arabistan gibi otoriter rejimlerde görüldüğü gibi; dijital otoriterlik sosyal medya, yapay zeka, yüz tanıma sistemleri ve nesnelerin interneti gibi teknolojiler üzerinden, vatandaşları gözetleme ve kontrol etme yeteneğini sürekli geliştirir.* Teknolojik ilerleme ile otoriterliğin gücünü toplumun tüm gözeneklerine kadar yaygınlaştırması at başı gider. Otoriter rejimler dijital araçları sadece kendi vatandaşlarını değil, diğer ülke vatandaşlarını da gözetlemek ve kontrol etmek için kullanarak, dış tehdit olarak algıladığı devlet ve devlet dışı düşmanlarla mücadele ederler. Üstelik bu rejimler giderek daha fazla yetkinleştirdikleri gözetleme ve kontrol araçlarını diğer otoriter devletlere ihraç ederek hem gözetimi yaygınlaştırıyorlar hem de ticari bir fayda elde ediyorlar. 

MUHALİFLERE KARŞI CASUS YAZILIMLAR

Dijital otoriterlik sadece demokrasinin olmadığı ülkelerde görülmüyor. Farklı şekillerde tezahür etse de, siyasi partiler, çeşitli çıkar grupları ve şirketler tarafından kamu güvenliği ve kişisel gizliliği ihlal eden birçok uygulama, seçim manipülasyonları ve hukuka aykırı girişimler demokratik ya da yarı-demokratik ülkelerde de görülmekte. Özellikle son beş yılda otoriter rejimlerin geliştirdiği yaklaşımlar birçok ülkedeki iktidarlar ve siyasi liderler tarafından istikrarlı bir şekilde benimsenmiştir. Üstelik dijital otoriterlik için kullanılan birçok teknoloji Batılı teknoloji şirketleri tarafından geliştiriliyor ve satılıyor. Örneğin 2021 yılında dünya genelinde hak savunucuları, yabancı ülkelerde görev alan diplomatlar, şirketlerin üst düzey yöneticileri, muhalif siyasetçiler gibi kilit insanların, İsrailli firma NSO Group tarafından geliştirilen Pegasus adlı bir casus yazılım ile izlendiğine yönelik birçok vaka tespit edildi. Bu yazılım kendisini hedeflenen kişinin akıllı telefonuna fark edilmeyecek şekilde yerleştiriyor ve tüm verileri topluyor. Yazılımın sadece hükümetlere satıldığı iddia ediliyor. Batılı ülkeler, bu ve benzeri casus yazılımlarla baskıcı rejimlere fayda sağlayabilecek gözetim ve teknoloji pazarında önemli bir yer kaplıyor. 

Covid-19 Pandemisi ile birlikte halk sağlığı adına alınan olağanüstü tedbirler, kişisel gizlilik ve mahremiyeti aşındırdı. Dijital otoriter eğilimler, Covid-19 pandemisi sürecinde hızlanma belirtileri gösterdi. Bu dönemde, devletlerin toplum ve ekonomi üzerindeki etkisini artırması, dijital otoriterliğin güçlenmesi için uygun bir ortam oluşturdu. ABD gibi demokratik ülkelerde bile kişisel veri gizliliğini korumak için genel stratejik kararların yerini bireysel tehditlere yönelik taktik tepkiler aldı. 

TROL ORDULARI, BOTLAR VE GÖZETLEME YAZILIMLARI

Dezenformasyonu hedefli reklamcılıkla birleştirme yetenekleri, kutuplaşmış siyasal ortamlarda güçlü bir silahtır. 2016 yılındaki ABD başkanlık seçimleri ve İngiltere’deki Brexit referandumunda ortaya çıkan, sosyal medya özellikle Facebook üzerinden yapılan manipülasyonlar bir yana, demokratik, yarı-demokratik ve demokratik olmayan ülkelerde yapılan onlarca seçim de dijital araçlar vasıtasıyla manipüle edilmiş olabilir. ABD seçimleri ve Brexit referandumundaki manipülasyonlar dış kaynaklıydı ve bu manipülasyonun aracı şirketlerinden biri olan Cambridge Analytica’nın eski bir çalışanının ifşaları sayesinde bir kısmı açığa çıkabildi. Bununla birlikte dijital kanallar üzerinden yapılan manipülasyonlar ve dezenformasyonların kaynağı kolaylıkla tespit edilemez. Özellikle bu anti-demokratik müdahaleler iktidar partileri tarafından devlet kaynakları kullanılarak yapılıyorsa bunları tespit etmek ve açığa çıkarmak kolay değildir. Trol orduları, botlar ve gözetleme yazılımları ile yapılan manipülasyon, dezenformasyon ve gözetleme faaliyetlerinin kaynağını belirlemek hem teknik hem de hukuki anlamda oldukça karmaşık ve güçtür.

Gerçek şu ki, 21. Yüzyıl’daki küresel demokratik düşüş, bilgi toplama, iletişim ve gözetim için yeni teknolojilerin yükselişiyle aynı döneme denk geldi. Otokratik liderler ve hükümetler iktidarlarını kalıcı kılmanın, anti-demokratik rejimlerini ayakta tutmanın yolunun dijital teknolojileri kendi vatandaşlarına karşı kullanabilme kapasitelerine bağlı olduğunu görerek, dijital araçlardan yararlanmayı öğrendiler. Sansür ve bireyleri oto-sansüre zorlayan gözetleme mekanizmaları kurdular. İnterneti kısmen ya da tamamen yavaşlatarak ve/veya kapatarak kontrollerini güçlendirdiler. Gerçekten de, artık “otoriter rejimlerin yerli ve yabancı nüfusları denetlemek, bastırmak ve manipüle etmek için dijital bilgi teknolojisi kullanımı” olarak tanımlanan dijital otoriterlik günümüzün en önemli toplumsal, politik ve ekonomik gündemlerinden biri haline geldi. 

Son 20 yıl insanlar, siyaset ve piyasalar, benzeri görülmemiş şekillerde birbirine bağlı ve bağımlı hale geldi. Bu teknolojilerin ekonomileri ve jeopolitiği dönüştürme kapasitesi yüksektir. Başlangıçta, dijital teknolojik gelişmelerin, internetin, sosyal medyanın, yapay zekanın ve makine öğreniminin konuşma özgürlüğüne fayda sağlayacağına, diktatörleri devireceğine ve dünya çapında demokrasiyi yayacağına dair beklenti de sona ermiştir. Bugün, internetin ve dijital teknolojilerin bir mücadele alanı olduğu demokratik toplumların ve bir toplumdaki demokratik güçlerin iktidarların dijital otoriterliği güçlendiren yaklaşımlarının farkında olması ve buna karşı bir mücadele örgütlemesi elzemdir. Bu mücadele, otokratların kullandığı yöntemlerin kesin bir şekilde reddini, internetin ve dijital araçların şeffaflığının sağlanmasını, dijital hakların ulusal ve uluslararası kanunlarla güvence altına alınması ve dijital otokrasinin dijital demokrasi ile ikame edilmesi için strateji ve taktiklerin belirlenmesini gerektirir. Bunu sosyal medya trolleri meselesinden çok daha geniş bir perspektifte değerlendirmek elzemdir. Dijital, uzun bir zamandır sadece bilişim alanında çalışan kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin konusu olmaktan çıkmış; toplumun her kesimini ilgilendiren bir hak ve özgürlük alanı haline gelmiştir. 

____________

*ABD merkezli uluslararası sivil toplum örgütü Freedom House raporları, küresel olarak dijital otoriterliğin nasıl geliştiğini ve yaygınlaştığını ülke vakaları üzerinden özetliyor. https://freedomhouse.org/report/freedom-net/2018/rise-digital-authoritarianism