Osmanlı’da ilk kadın hareketinin başlangıç tarihi 1839 Tanzimat’ın kurulduğu dönemlere kadar gidiyor. O dönemde ilk defa kadınlar, kanun önünde miras bölüşümü konusunda erkek kardeşleriyle eşit hakka sahip olmuşlardır. Osmanlı devletinde sosyal hayat ve devletin yönetimi İslamiyetin etkisindeydi o yüzden kadınlar ikinci planda kalıyorlardı. Tanzimat dönemine kadar da mirastan 1/3 hakka sahiplerdi. Yarı yarıya hak sahibi olduklarında şehirli kadınlar paralarının idaresini üzerlerine almak yerine yine erkeklere vekalet vermeyi tercih ettiler. Kırsal kesimlerde ise erkekle birlikte tarlada çalışan, ekin biçen konumda kalmaya devam ettiler.

Dünyada ise kadın haklarının kilometre taşları 1848'de atılmaya başlanıyor. 1908 yılında New York'ta Cotton tekstil fabrikasında kadın işçiler greve gidiyor ve çıkan yangında 129 kadın işçi hayatını kaybediyor. 1910 yılında ise Kopenhang’da düzenlenen Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda kadınların sorunlarına özel bir gün belirlenmesine karar veriliyor. 1977'de Birleşmiş Milletler 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırıyor.

Avrupa’da emekçi kadınlar haklarını ararken burjuva kadınlarının kendilerine katılmasını istiyorlardı. Burjuva kadınların ekonomik yönden özgür olduklarını ve onların cinsiyet mücadelesini kocalarına karşı verdiklerini düşünüyorlardı.

Bizim ülkemizde 8 Mart ilk kez 1921'de Türkiye Komünist Partisi üyesi kadınlar tarafından emekçi kadınların günü olarak ele alınmıştır.

Ulviye hanımın kadın haklarından bahsettiği zaman ise 1908'de ilan edilen II. Meşrutiyet dönemine denk gelir. Ulviye hanım, kadınların bir özne olarak, entelektüel üretim açısından erkeklerden geri kalmadığını kanıtlayan bir mücadele yürütmüştür.

Çerkes asıllı Ulviye Nuriye Mevlan Civelek 1893'de dünyaya gelmiştir. Doğum yeri bazı kaynaklarda Suriye olarak belirtilir. Ancak Dünya gazetesinde 80 yaşında ölen Ulviye hanımla ilgili ilanda yer alan Balıkesir Gönen doğumlu olduğu bilgisi daha doğru görünmektedir.

Çerkes Hacı Mahmut Beyin kızı olarak dünyaya gelen Ulviye hanım, ailesiyle yaşadığı çiftlikten ağabeyinin sevdiği kızın yaşadığı yere gitmek istemesi üzerine babasının kararıyla tüm mallarını satıp Ceyhan’a taşınmışlardır. Ancak kızın ailesi kızlarını evlendirmeyi red edince ağabey kızı kaçırmış fakat babanın öfkesi hiçbir zaman dinmemiştir. Kan davası ortaya çıkınca aile Gönen’e geri dönmek zorunda kalmışlardır. Aile ekonomik bir çöküş de yaşamıştır bu göç yüzünden, kızlarını okula gönderecek durumda bile değillerdir. Onların bu perişan durumunu öğrenen yakın dostları Hacı Eblüs Bey, II. Abdülhamit’in hareminde kızı olan biridir. Sarayda nüfuslu ve sözü geçen biridir. Aileye yardım etmek için Ulviye hanımın Yıldız Sarayı’na alınmasını sağlar. O dönemde sarayda kız çocukları daha çok dini meseleler ve muaşeret kurallarıyla eğitime başlar. Arapça ve Farsça daha sonra da batı dillerinde eğitim alırlar. Ulviye hanım da saraydaki çocuklarla birlikte eğitim alır. Ancak 1906 yılında13 yaşında dedesi yaşında, padişahın süt kardeşi Hulusi Beyle evlendirilir. 2 sene sonra da Meşrutiyet ilan edilir.

Bu dönemde kadınların evlenme ve boşanma ve çok eşlilik durumlarında ıslaha gidilir. Kadınların öğrenim görme ve kamu hizmetlerine girmeleri konularında önemli gelişmeler yaşanır.

Şehirli kadınların II. Meşrutiyetin ilanıyla Avrupalı kadınlar gibi rahat yaşamları tutucu kadınlar tarafından büyük tepkilere yol açar, bu durumda Ulviye Hanım da bir farkındalık yaratır.

Önce sırtında bir kambur olduğunu düşündüğü evliliğini sonlandırmaya karar verir (1912).

Kadınların sosyal hayata katılması, erkeklerle eşit haklara sahip olması için iki türlü mücadele eder. Öncelikle 1913 yılında 20 yaşında Osmanlı Müdafa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyetini kurar. Sarayda yaşadığı çevresi sayesinde seçkin kadınlar derneğe üye olurlar. Herkese seslerini duyurabilmek için bir de Kadınlar Dünyası adında gazete çıkarmaya başlarlar. Gazete önceleri her gün daha sonra haftada bir çıkmaya başlar. Ulviye Hanımın Avrupa’daki feminist kadınlarla da yakın irtibatı vardır. O yüzden gazetede Avrupalı feminist kadınlar da yazılar yazar.

Gazetenin kurulmasından önce Ulviye hanım ikinci evliliğini gerçekleştirir ve dönemin muhalif yazarlarından Serbesti gazetesinin sahibi Mevlanzâde Rıfat Bey ile evlenir. 1913-1922 yılları arasında evli kalırlar, Rıfat beyin 150’ler listesinde yer alması yüzünden Suriye’ye gitmesi, evliliklerinin sonu olur.

Rıfat Bey kadınların haklarını kazanması konusunda ilk feminist erkektir. Onun da desteği ile Kadınlar Dünyası kurulur hatta derginin adresi Rıfat Bey’in matbaası gösterilir. Rıfat Bey de erkeklerin kadın haklarını bilmeleri desteklemeleri için Erkek Dünyası adında bir gazete çıkarır ancak bir kere çıkan derginin neden devamının çıkarılmadığı bilinmemektedir.

Kadınlar Dünyası gazetesi savaş nedeniyle ara verildiği dönemler dahil 10 sene boyunca yayın hayatına devam eder.

Kadınlar toplumda ötekileştirildiği için öteki olan herkese kapılarını açar. Bu dönemde Kürt kadın yazarlar Türkçülük akımından uzak, tüm Osmanlı unsurlarını kucaklayan gazete ve dergileri yazı yazmak için tercih ederler. Mevlânzâde Rıfat bey siyasal görüşlerinin yanında etkin gazeteci kimliği sayesinde dost olduğu Bedirxanzelerle de ilişki içindedir. Kızları Meziyet, Fahriye ve Mes’adet Bedirxan onun sayesinde Kadın Dünyası gazetesinde yazmaya başlarlar.

Meziyet Hanım, Osmanlı'da hayvan haklarından söz eden ilk kadın yazardır.

Fahriye Hanım Osmanlının daha reel sorunlarıyla ilgili yazılar yazar. Balkan Harbi sonrası ortaya çıkan ekonomik bunalım sonucu iç ticaretteki tıkanıklardan bahseder. Kadınların kamusal yaşamda yer alıp ekonomiye yardım etmesi gerektiğini dile getirir.

Uzun süreli yazılar yazan Mes’aret Bedirxan Hanım'ın, kadın hukuku, aile, talak, eğitim, kocalık kurumu, savaşın yıkımları konusunda yazıları bulunmaktadır.

Kadınlar Dünyasının Fransızca çıkan sayılarında da yazıları bulunmaktadır.

Kadınlar hakkındaki tiyatro oyunlarını çevirip köşesinde yayınlayanlar yine aristokrat ailelerden gelen Kürt kadınlarıdır.

Kadınlar Dünyasında yazan köşe yazarları yazılarında kadınların ev hayatlarında nasıl davranmaları, çocuklarının eğitimi konusunda fikirler vermiş bunda iki farklı düşünceyi bir arada savunmuşlardır. Onlara hem sosyal hayatın içinde varlıklarını ifade etmelerini öğütlemiş, aynı zamanda iyi bir ev kadını olmalarını öğütlemişlerdir.

Kadınların kamusal hayatın içinde olmaları için verdikleri mücadelede çok ısrarlı olmuşlar hatta o dönem telefon idaresine Müslüman kadın almak istemeyen kurumu uzun süre gazetelerinde eleştirmişlerdir. Onların sayesinde önce 7 kadın işe alınmış daha sonra bu sayı 150'ye çıkmıştır.

Ulviye Mevlan Hanım’ın diğer feministlerden farkı kadın haklarının öncelikle anayasada kabul edilmesini istemesidir. Vatandaşlık haklarının her toplumda yasalarla sınırlandırılmış olduğunu söyler ve kadınların temel mücadelesinin hukuk mücadelesi olması gerektiğini ifade eder. Ona göre hukukta sabitlenmiş hak kesin bir güvence olacaktır.

Kadınların ikinci planda kalmasının en büyük sebebinin aile kurumu olduğunu söylemiş ve bu kurumun sosyolojik olarak yeniden incelenmesi ve ıslah edilmesi gerektiğini savunmuştur.

Kadınların erkeklerle eşit olduğunu, sosyal hayatın içinde onlar kadar var olmaları gerektiğini her zaman yazılarında ve kendi yaşamında vurgulamaya çalışmıştır. Sosyal hayatın içinde kadınlarla erkeklerin arasına çizilen kalın çizginin kaldırılması, aynı ortamı paylaşmaları gerektiğini söylemiştir. Kadınların ramazan ayının dışında tek başlarına sokakta gezmeleri hoş karşılanmaz, nasıl giyinecekleri fetvalar ile sınırlanırken bunun kadınları ikinci plana atan ilkel davranışlar olduğunu tıpkı Avrupalı kadınlar gibi erkeklerle yan yana olmaları gerektiğini savunmuştur.

Kadınların kılık ve kıyafetleriyle de yakından ilgilenmiştir. Kılık kıyafetin devletin kanunlarıyla değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir. Sade rahat kıyafetlerin onların kamusal alanda rahat hareket etmelerine yardımcı olacağını söylemiştir.

Kadınların eğitim konusunda da erkeklerle aynı haklara sahip olduğunu onlar gibi yurt dışında eğitim görmelerine hak tanınması gerektiğini ifade etmiştir.

Ekonomik açıdan ülkenin dış borçlarla elinin kolunun bağlanması konusuna da değinir yazılarında Ulviye Mevlan Hanım ve iç borçlanma ile ülkenin daha özgür olacağından bahseder. Bunun için de kadınların aktif bir şekilde iş hayatında olmaları gerektiğini yazar. Madem erkekler güçlü ve dayanıklı varlıklardır o zaman oturup bilet satmaları onlar için zaman kaybıdır onun yerine kadınların bu tarz işlerde çalışmalarının daha uygun olacağını savunur.

Ulviye hanım üçüncü evliliğini Antakyalı doktor Ali Muharrem Civelek ile yapar ve onun yaşadığı Antakya’nın Kırıkhan kentinde zamanın geri kalanını geçirir. 1964 senesinde de vefat eder.

Osmanlı'da yemek kültürü ve tariflerini içeren Mükemmel ve Mufassal Aş Ustası ve kesin olmamakla birlikte Kadın İşçiler ve Türkiye adlı iki eseri vardır.

İkinci kitabı hakkında bilgi Mete Tuncay’ın bir yazısına dayanmaktadır. Mete Tuncay yazısında 1925 yılında Nuriye adlı bir kadının Rusça kitabının basıldığından söz eder. O dönemde Türkiye kadın hareketinde başka Nuriye adında kadın olmamasından yola çıkıp Çerkes olmasından dolayı Rusça bildiği ihtimali göz önünde bulundurulup bu kanıya varılmıştır.