Dersimiz Ortadoğu… Konumuz yine kan, yine gözyaşı, yine İslam Dünyası’nın içinde bulunduğu acınası durum. Bu çıkmaza Türkiye özelinde gösterilen tepkiler olumlu olmakla birlikte yaşanılanları yeterli düzeyde anlaşılır kılmadığını belirteyim.

Şöyle söyleyelim, genelde Arap coğrafyasında özelde Mısır’da yaşanılanları anlamak Twitter’da “diren Mursi” demekle, Mursi’nin fotoğrafını profil resmi yapmakla keşke mümkün olabilseydi.

Ama değil. Çünkü Arap dünyasının çıkmazı sadece Mısır değil. Mısır’da Mursi’nin tekrar iktidara gelmesi de bu çıkmazın aşılmasını sağlayamayacak. Yaşanılanlar Arap dünyasının yaşadığı derin krizlerden sadece bir tanesi.

Bakınız yanı başımızdaki Suriye’ye… 30 yıl boyunca Hafız Esad’ın mutlak otoritesi ile yönetilen ülke aynı dinden aynı ırktan insanların birbirini boğazladığı bir coğrafyanın adı oldu.

24 yıl boyunca Saddam’ın zulmüyle yönetilen Irak bugün yine aynı dinden aynı ırktan insanların bombalarla birbirlerini havaya uçurduğu kanlı bir coğrafya…

Yemen’de, Libya’da keza aynı olaylar sık sık yaşanıyor. Diğer Arap ülkelerinde de benzer çatışmalar eksik olmuyor.

Sözün özü Arap coğrafyası çatışmanın, kanın savaşın eksik olmadığı bir coğrafya. Bunun nedenini “dış güçlerin oyununa” bağlayıp emperyalizme küfürler savurmakta bulabilirsiniz.

General Sisi’ye, ABD’ye, İsrail’e öfke dolu twetlerle vicdanın yükü azaltılabilir ama 140 karakterde Arap dünyasının çıkmazı anlaşılamaz.

Bugün Mısır’da demokrasiye fütursuzca tecavüz eden darbeciler iktidarı tekrar Mursi’ye verseler bile Arap dünyasının bu çıkmazı bitmeyecek.

Mısır’da bitse, Suriye var, Libya var, yavaş yavaş içten kaynayan Tunus, Birleşmiş Arap Emirlikleri, Yemen’de uluslararası medyaya yansımayanlar var.

Sözün özü Arap dünyası daha birçok çatışmaya gebe. Bu çatışmalar Arap dünyasının tarihinden bağımsız değil. Çünkü sorun tarihseldir. Arap dünyasının yaşadığı krizin dış nedenleri olduğu gibi iç nedenleri de vardır.

Ama hem bu iç nedenler hem de dış nedenler tarihsel süreçte şekillenen olay ve olgulardan bağımsız değil. Ortadoğu’da idari ve siyasi açıdan kesintisiz 400 yıl hüküm süren Osmanlıların Arap dünyasında özyönetim becerisinin gelişmesini engellemediğini kim söyleyebilir?

Bu egemenliğin Araplarda yönetim dinamiklerinin gelişmesine set vurmadığını Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra manda yönetimlerinin kurulmasına zemin hazırlamadığını inkar edebilir misiniz?

Osmanlı bu tarz bir bağımlılıkla egemenliğini kurgularken Osmanlı sonrası İngiltere ve Fransa ise manda yönetimlerini bölgenin dini ve etnik farklılıklarını acımasızca kullanarak gerçekleştirdiler.

Tabi bu her iki yönetim biçimi sosyal ve ekonomik politikalarıyla tarihsel olarak bölgede güçlü bir ticaret ve sanayi burjuvazisinin gelişmesini engelleyerek mevcut siyasi iktidarlara direnç gösterebilecek sivil toplum alanlarının, siyasi talepleri olan güçlü bir burjuvazinin gelişme koşullarını yok ettiler.

Evet, dersimiz Ortadoğu demiştik. Bugün yaşanılanlara bakıp “Araplar da zaten Birinci Dünya Savaşı’nda bizi arkadan hançerledi” yalanına sığınabilir, twetlerle ABD’ye, Batı’ya olan öfkenizi kusabilirsiniz ama ders almasını bilenler için tarih yeterlidir.

Unutmayalım, bugün Arap coğrafyasında yaşanılan çatışmaların hiçbiri tarihsel mirastan bağımsız değildir. Ekonomik, sosyal ve siyasal alandaki tüm çatışmalar tarihsel mirasın ürünüdür. O mirasta Batı’nın günahı kadar neo-Osmanlıcılık fantezileriyle bölgeye yaklaşanların bilmek istemediği Osmanlıların da payı vardır.