Sloganların slogan olmaktan çıkıp, hayatın ta kendisi olduğu zamanlardı: “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!”

O zaman hep şunu dedim, “Ya gelip içinde yerinizi alırsınız, ya da on yıl bizi, Gezi hikayemizi dinlersiniz bizden.” O zamana en iyi yakışan slogan “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”dı benim nazarımda.

31 Mayıs 2013 gecesi hayatımın en uzun gecesiydi, polisler park içindeki eylemcilere saldırmış, çadırları ateşe vermişti, ben de onun üzerine eylemin başladığı üçüncü gün eylem yerinde yerimi almıştım. Büyük bir polis yığınağı vardı, Taksim meydan ve Gezi parkına bizleri sokmuyorlardı. Karanlık ile gruplar özellikle İstiklal caddesinde toplanmıştık. Bir şekilde polis bariyerlerini yıkıp meydana, oradan da Gezi parkına ulaşmak istiyorduk. İstiklal caddesi, ara sokakları akın akın insan ile doluyordu. Polisin eylemcilere sert müdahalesini duyan gelmişti.

İktidara yerleşen ve oradan her şekilde nemalanan insanlar dışında o gece bütün insanların gözü Taksim’deydi. Bunları şimdi neden yazıyorum, yazıyorum çünkü arama motoruna baktım ve Gezi’ye dair yazdığım tek bir şeye dahi denk gelmedim. Nasıl yazmadım bilmiyorum, belki de hayatımda ilk kez bu kadar büyük bir heyecan ile sokakların parçası oldum ve yazmaya vaktim olmadı.

Karanlık ile birlikte İstiklal Caddesinde birikmeye başladık, polislerin bariyerleri ise Fransız konsolosluğu önünde başlıyordu. Kalabalık çoğaldıkça saldırıları da boyutlandı. Gaz bombaları, tazyikli su, uzaktan/yakından plastik mermiler... Kitle gerilemiyordu. Mis sokağının İstiklal caddesi ile birleştiği noktadaydı yoğunluklu olarak kitle. Saldırı boyutlansa da kitle içinde önde gaza, tazyikli suya, plastik mermilere hedef olanlar yeni eylemciler ile yer değiştiriyordu. Saldırı ve buna karşı direniş saatlerce devam etti. Ve o gece kitle panzerlerden gelen gaza, tazyikli suya, plastik mermilere rağmen polis bariyerlerini geri püskürttü. Hayatımda ilk kez insanların gazdan, tazyikli sudan kaçmadan direnmeye devam ettiklerini görüyordum.

Yaralananlar oluyordu, hemen yenileri yerlerine gelirken, yaralananlara sokak aralarında ilk yardım müdahalesi yapılıyordu. Muazzam bir organize olma hali vardı. Bütün bunlar kendiliğinden ve o anda olup biten şeylerdi, öncesi, planlaması yok. Orada olmak gerekiyordu. Öncesi sadece buydu. Sonrası sokaklar arasında, meydanlarda birlikte tartışmak ve kararlar vermek ile devam ediyordu. 31 Mayıs gecesi sabaha doğru evrilirken adeta “kazandık” dediğimiz bir geceyi gerimizde bırakmış oluyorduk.

1 Haziran’da sabah saatleri, “polis meydanı boşaltıyor” diye bir ses uğultusu aramızda dolaşmaya başladı. Heyecanla sokak aralarından Taksim meydana doğru yürüdük ve evet, polisler, kasklarını, barikatlarını toplayarak geri çekiliyorlardı, zira, özellikle Kadıköy ve İstanbul’un çeşitli ilçelerinde onbinler, yüzbinler yollara dökülmüş Taksim’e geliyordu.

Yaptığım okuma ve sosyal bilim çalışmalarında; “Türkiye’de sol 80’de daha darbe olmadan 1979 tarihinde kaybetti” sonucuna varmıştım. O tarihten sonra Taksim’i bütün yasaklamalarına rağmen 1 Mayıs’a açtığımız o muazzam direniş ile meydanı doldurduktan sonra ilk kez bu kadar büyük bir kitle Taksim’e doğru yoldaydı. Sonrası hepimiz için tam bir okul oldu Taksim. 20 gün boyunca Türkiye Cumhuriyeti tarihi boyunca devletin ürettiği ve de her türlü şiddet hallerini içeren politikalar ile birbirinden uzaklaştırılarak yönetilen kesimler ilk kez bu kadar doğrudan yan yana durdular. Başında Türkiye Cumhuriyeti bayrağından bir bant elinde Mustafa Kemal Atatürk’ün posteri genç bir kadın ve BDP bayraklı gencin polis saldırısından el ele kaçmaya çalışmaları sadece bir kare fotoğraf değildi.

Yaklaşık üç hafta onbinler/yüzbinler, Türkiye’nin bir şehrinde birlikte yaşamı deneyimlediler, birlikte direndiler, bir birlerinin hikayelerini ilk kez bu kadar yakından dinlediler. Hayatlar bir birlerine değmeye başlamıştı.

Hayatımızdan eksilen güzel insanlarımız da oldu. Onların ideallerini her zaman yüreğimizde saklı tutacağız.

Gezi’yi kriminalize ederek, içinde çeşitli ilişkiler ve örgütler aramaları beyhudedir. İnsanlar yaşadılar, ne olduğunu çok iyi biliyorlar. Hayatlarımız üzerinden tahakküm kurmak isteyen güçler er ya da geç bunu anlayacaklar.

Gezi; Türkiye'de yaşadığımız/başımıza gelen en güzel şeydi.

Gezi; direniş, dayanışma ve bize dair/ait olana sahip çıkmaydı.

Gezi; benim/bizim ortaklaşa tarih ve belleğimizdi.

Birilerinin Gezi ile bu kadar uğraşmasının nedeni, ortaklığımızdan/kolektif direniş hikayemizden, ‘başka bir Türkiye’ idealimizden KORKULARIDIR!