Bu yazıyı aceleyle yazıyorum. Çünkü 3-5 ağaç için 3-5 marjinalin yanına gitmem gerek…

Dün Taksim’de ve tüm Türkiye’de çok farklı bir direniş yaşandı.

25 yıldır bu tür sokak hareketlerinin içinde yer almış, katılmış, katılamadığını yakından takip etmiş biri olarak bazı gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Bu yaşanan öncekilerin hiçbirine benzemiyor.

On binlerce insan Taksim’e çıkan çeşitli sokaklarda yığınlar halinde sürekli bir direniş içindeydi.

On binler gazlanıyor, tazyikli suyu yiyor biraz çekilip, toplanıp yeniden haykırışlarla, coşkuyla polis barikatlarının karşısına dikiliyor.

Topluluğun yapısı çok ilginç. Örgütlü insanların sayısı çok az. Büyük çoğunluk hayatında bir imza kampanyasına imza vermekten bile çekinecek insanlar.

Ama herkes çok öfkeli, herkes çok kararlı.

İnsanları yönlendiren kendi bilinçleri, duyguları ve öfkeleri.

Bu kadar insanı bu kadar sağlam bir direniş içinde tutabilecek bir örgüt yok.

Kitlenin içinde sosyalistler de var futbol taraftar grupları da, Kürtler de var Atatürkçüler de, başörtülüer de var eşcinseller de, sosyal demokratlar da var apolitikler de…

Önceden hiç yanyana gelmeyecek insanları ve grupları hayat bir anda yanyana getirdi ve Tayyip Erdoğan’ın baskıcı, otoriter uygulamalarını durdurmanın bilincinde olan kitle farkılıklarına rağmen birarada durabiliyor. Bu birliktelik masa başında sağlanmış değil, zaten masa başında bu grupların yanyana gelmesi imkansız, gerek de yok ayrıca.

Ama hayat, ama baskılar, ama gaz bombaları, yani sokaklar insanları yan yana getiriyor.

Önceden duymak bile istemedikleri bazı sloganlar yanlarında atılınca hiç rahatsız olmuyorlar. O sloganlar çok güçlü de atılamıyor zaten. Herkes sadece Tayyip Erdoğan’a küfür ederken tek bir ağızdan haykırıyor.

Belki de bu kadar insanı bir araya getiren Recep Tayyip Erdoğan.

Çünkü hayatında birine “hayvan” bile demeyecek insanlar, kadınlar, genç kızlar bile hep bir ağızdan Tayyip Erdoğan’a küfrediyor.

Zaten kitlenin yapısını en iyi buradan anlıyorsunuz. Önceki eylemlerde atılan sloganlar yok. Çünkü kitle örgütlü siyasi yapılardan oluşmuyor. Sokaklarda halk var. Halkın öfkesi var. Küfürle işi olmayacak biz de halka uyuyoruz ve üzerimize gazlar atılınca basıyoruz küfürü. Kitle sürekli “Tayyip İstifa”, “Katil Erdoğan” diye haykırıyor ve buraya yazamayacağım küfürler ediyor.

Bu küfürleri eylemlere katılmış arkadaşlarınıza sorup öğrenmenizde fayda var. Biz basın olarak yazsak ayıp olur, ama aslında bu eylemleri anlamak, çözümlemek için bunun iyi tahlil edilmesi lazım.

Bir Başbakan halkın geniş kesimlerinde nasıl bu kadar öfke biriktirmiş herkes bunu düşünsün.

Yıllardır Başbakan’a yapılan her eleştiriyi Ergenekon’a bağlayıp susturanlar, herkesi darbeci, ittihatçı, statükocu ilan edenler, eleştirilerin önünü keserek Tayyip Erdoğan’ın gittikçe artan otoriterliğinin, ben merkezciliğinin önünü açanlar şapkalarını önlerine alıp düşünsünler.

Hala çıkıp meseleyi 3-5 ağaç meselesi olarak görüp açıklama yapmaya çalışan iktidar sözcüleri var. Halkın neden öfkelendiğini, neden birlik olduğunu, neden bu kadar meşakkatli bir direnişi günlerce sürdürdüğünü anlayamayan, anlamak istemeyenler büyük bir ders alacak.

Biber gazı sıkmayı misafire kolonya tutmak sanan, polis şiddetiyle sokakları susturmak isteyenler bardağı taşırdı, bunu çok iyi bilsinler.

Bardağı taşıran Gezi Parkı için eylem yapanlara uygulanan akıl almaz ve kontrolsüz şiddettir. Hiçbir taşkınlık yapmayan, barışçıl insanların burnunu sürtme çabasıdır. Halkı ezme, sindirme, yıldırma zihniyetidir.

Onbinlerce insan bu nedenle “artık yeter” dedi ve Gezi Parkı’na uygulanan şiddet Tayyip Erdoğan’a biriken öfkenin patlamasına vesile oldu.

Bu öfkede polisin, yargının ve tüm devlet kurumlarının AKP'nin tetikçisi haline gelmesinin de payı var, kürtaj yasasının da, içki yasaklarının da, Suriye politikasının da etkisi var, 1 Mayıs’ta uygulanan polis terörünün de, 3. Köprüye verilen Yavuz Selim isminin de, medyanın yandaşlaştırılmasının da, Roboski’nin de…

Her şeyin…

Ece Temelkuran'ın, Ahmet Şık'ın, Nedim Şener'in, Nuray Mert'in, Ruşen Çakır'ın, Banu Güven'in vb başına gelenleri bırakın, bu ülke artık Mehmet Altan'ın, Hasan Cemal'in bile gazetecilik yapma ortamının kalmadığı bir cehenneme döndürüldü son yıllarda.

Başbakan sık sık "bunlar 10 koyun güdemez" diyor ya, ülke yönetmeyi koyun gütmek sanan Başbakan bu ülkenin yurttaşlarının koyun olmadığını anlayacak.

Sürekli bütün kanallardan canlı yayınlanan konuşmalarında "bunlar şöyle, bunlar böyle" diye hakaret ettiği, azarladığı, aşağıladığı bunlar var ya bunlar, hepsi biraraya geldi...

Başbakan ektiğini biçiyor, daha da biçecek gibi görünüyor…

(Aceleyle bu kadar yazabildim, haydi şimdi Taksim'e...)