Geçtiğimiz perşembe Aleyna Çakır'ın ölümünden sorumlu tutulan Ümitcan Uygun'un annesi Gülay Uygun'un cansız bedeni ormanlık alanda bulunmuştu.

Gülay Uygun'un eşi ve  oğlu Ümitcan Uygun, ölümden Müge Anlı'yı sorumlu tutarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya seslenmişti.

Bu gelişmelere yaşanırken iktidara yakın medyada ikiye bölündü. Sabah Gazetesi Müge Anlı'yı desteklerken diğer yayınlar Anlı'yı hedef aldı.

Gazeteci Barış Terkoğlu, Müge Anlı'nın programında araştırdığı Aleyna Çakır ve Gülay Uygun'un şüpheli ölümlerini köşesine taşıdı.

Aleyna Çakır dosyasının iktidarın fay hatlarına denk geldiğini ifade eden Terkoğlu, "Öyle görünüyor ki Müge Anlı’nın peşine düştüğü dosya, bu kez iktidar içindeki fay hatlarına denk gelmişti. Anlı’nın her yeni yayınının ardından, yargının Aleyna Çakır’ın ölümünü soruşturma konusundaki isteksizliği de açıkça göze batıyordu. Apolitik görünen bir ölüm hikâyesi Türkiye’nin atardamarına saplanmıştı. Tuhaf, ama ilk de değil… AKP’nin İslamcı kalemlerinin “böyle mi olacaktı” eleştirilerine bakıyorum. Konu gelip Müge Anlı’nın programlarında gösterilen “onunla yattım, bununla kalktım” hikâyelerine dayanıyor" dedi.

Terkoğlu'nun Cumhuriyet'te yayımlanan yazısının bir bölümü şöyle:

Nereden suyu dökersen dök. Gidip aynı yerde toplanıyor. Çünkü kuralsız davranıyor gibi görünseler de akışkanların da bir mekaniği var. Tarih de sanki bir akışkan. Apolitik yok, daha az politik görünen var. Birikeceği yeri buluyor.

Perşembe gecesi Keçiören’de boş arazide bir kadın cesedi bulundu. İntihar gibi görünüyordu. Kimliği çok geçmeden anlaşıldı. Bir başka ölümün olağan şüphelisinin annesiydi.

3 Haziran’da, Aleyna Çakır olarak bilinen 21 yaşındaki genç kız, tavana asılı olarak bulunmuştu. Erkek arkadaşı Ümitcan Uygun’un ölümden sorumlu olduğuna dair, önceden kendisinin verdiği ifade, adli tıp raporu, dayak videosu dahil sayısız delil vardı. Buna rağmen Uygun’a yapılan “konut dokunulmazlığı” suçlaması bir yana dokunan olmamıştı.

Ümitcan Uygun’un annesi Gülay Uygun’un ölü bulunması, meseleyi gazetelerin 3. sayfalarından 1. sayfalarına taşıdı.

ÖLÜM SONRASI HEDEF ANLI

Cumartesi günü Sabah’ı açtım. Sürmanşeti söyleydi: “Müge Anlı’yı yedirmeyiz”. Kuşkusuz “yeme” şüphesi, muhalefete atılmış bir taş değildi. Gazetenin “derin yapılanma” olarak sunduğu Ümitcan Uygun ve babası Durak Uygun’a verilmiş bir yanıttı. Zira baba-oğul, Müge Anlı’yı suçlamış, Anlı’nın programda anne Gülay Uygun’u hedef gösterdiğini söylemişlerdi.

Dahası…

Oğul Ümitcan Uygun, “Bu ölümden de Müge Anlı ve yanında çalışıp da beni 24 saat arayanlar suçludur” derken, baba bir adım öteye geçmişti. “Ömrüm boyunca has ülkücüyüm” diyen Durak Uygun, “bir tane sana oy verdim, Sayın Süleyman Soylu, değerli bakanım benim eşim o kadar gururlu ki bir kelimeye kendisini vurdu” ifadelerini kullandı.

Peki, neden? Neden ülkücü olduğunu, Süleyman Soylu’yu desteklediğini söyleyen bir aile, Cumhurbaşkanı’nın damadının kontrolündeki bir kanalı, oradaki programcıyı hedef alıyor?

Müge Anlı, ATV’de uzun yıllardır güvenlik kurumlarının “sorumluluğunu üstlenen” bir program yapıyor. Kimi zaman kayıpların peşine düşüyor, kimi zaman aile içi mahrem sırları açıklıyor, kimi zaman cinayetlerin peşinden koşuyor. Şaşırtıcı, ama sonuç da alıyor. Devlet kapısında derdine derman bulamayanlar, çözümü Anlı’da arıyor.

ÖLÜMÜN ARDINDAKİ ‘DERİN’ YAPI

Aleyna Çakır’ın şüpheli ölümünün ardından da durum farklı olmadı. Çakır’ın ölümü öncesinde gördüğü şiddete dair ses kaydını Anlı yayımladı. Tırnaklarında erkek DNA’sının yer aldığını gösteren otopsi raporunu da Anlı açıkladı. Çakır’ın “Uygun tarafından öldürüleceğini” söylediği konuşmaların tanıklarını Anlı ekrana çıkardı.

Her programın ardından izleyiciler “bu resmen cinayet” diyerek ekranı kapatırken akıllarda beliren soru şuydu: Bu cinayetin faillerini kim koruyor?

Müge Anlı, Uygun tarafından tehdit edildiğini “Bak Ümitcan, programda konuşan herkesi tehdit ediyormuşsun, programa nasıl katılabilirim, nasıl içeriye silah sokabilirim diye konuşmalarından bahsediyorlar” sözleriyle canlı yayında anlattı.

Anne Gülay Uygun’un ölümünün ardından bile meselenin çok daha “derin” olduğunu şu sözlerle ima etti: “Onlarca genç kızın şantaj ve tehditle, dayakla kötü yollara sürüklenmesi ve onların üzerinden para kazanılması doğru bir şey değildir ve bunların cezalandırılması gerekiyor”.

Uzatmayayım…

Müge Anlı, Aleyna Çakır’ın ölümünde bir tür organize grubu işaret ettikçe, Uygunlar’ın kafa karıştıran fotoğrafları sosyal medyaya düşmeye başladı. Oğul Ümitcan’ın MHP binasında, baba Durak Uygun’un Devlet Bahçeli ve Süleyman Soylu ile yan yana fotoğrafları ailenin politik görüşünün altını çiziyordu.

Uygun ailesinin avukatının “Müge Anlı terörü” ithamının ardından bir açıklama da Pelikan grubuyla arasının kötü olduğu bilinen Adalet Bakanı’ndan geldi. “Bir TV programcısı değildir savcı. Varsa bir delilin arkadaş; yeri adliyedir, karakoldur” dedi.

Pazar günü Sabah gazetesini ellerine alanlar Adalet Bakanı’nın açıklamalarındaki bu ayrıntıyı okuyamadılar. Çünkü itinayla ayıklanmıştı. Ama gazetenin sürmanşetinde “Türkiye Müge Anlı’yı izledi” başlığını okudular. Öte yandan kafasını Sabah’tan kaldırıp hükümet medyasının diğer yayınlarına çevirenler, Anlı’nın ağır ifadelerle eleştirildiğini gördü.

Öyle görünüyor ki Müge Anlı’nın peşine düştüğü dosya, bu kez iktidar içindeki fay hatlarına denk gelmişti. Anlı’nın her yeni yayınının ardından, yargının Aleyna Çakır’ın ölümünü soruşturma konusundaki isteksizliği de açıkça göze batıyordu. Apolitik görünen bir ölüm hikâyesi Türkiye’nin atardamarına saplanmıştı.

Yazının tamamı burada.