‘Adil yargılanma’ talebiyle başladığı açlık grevinin 297’nci gününde yaşamını yitiren Mustafa Koçak’ın, kendisi gibi açlık grevinde olan avukat Aytaç Ünsal’a gönderdiği son mektup ortaya çıktı.

Cezaevindeki Halkın Hukuk Bürosu avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal adil yargılanma talebiyle 5 Şubat tarihinde başlattıkları açlık grevi eylemlerini 5 Nisan itibarıyla ölüm orucuna çevirmişti.

Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın 2015 yılında İstanbul Adliyesi’ndeki odasında öldürülmesi olayında silah temin etmekle suçlanarak müebbet hapis cezasına çarptırılan Mustafa Koçak, adil yargılanma talebiyle başlattığı ölüm orucunda hayatını kaybetmişti.

Mustafa Koçak, ağır işkence altında imzalatılan gizli tanık ifadelerini kabul etmediği için ölüm orucu eylemine başlamıştı.

Duvar’dan Hacı Bişkin’in haberine göre, Mustafa Koçak, Aytaç Ünsal’a gönderdiği 17 Şubat tarihli mektubunda şunları yazdı:

“Bilirim,

hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine,

hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek,

yolu yok, Don Kişot’um benim, yolu yok,

yeldeğirmenleriyle dövüşülecek.”

Nazım Hikmet

Sevgili Aytaç Abi,

Cümleten Merhaba;

Özlemle sıkıca kucaklıyorum seni, sizi. Nasılsınız? İyiyiz cümleten biz de. Bugünlerde “Yine düştük yollara/ Uzun ve zorlu yollara” şarkısını söylemekteyiz sizlerle birlikte… Ve artık tüm sohbetlerimiz düşlerimiz direnişe dair. Hal böyle olunca duygular rafa kalkmış oluyor…

Sevgili Aytaç Abi, duygular rafa kalkmışken ve de henüz fırsatım varken özellikle sana yazmak istedim. Öncelikle bizleri her zaman olduğu gibi yine yalnız bırakmayarak almış olduğunuz bu kararla büyük bir görev üstlendiniz. Tüm dünya halklarına adaletin nasıl kazanılacağını göstereceğiz. Ve yine bu kararınızla birlikte daha da bir kabardı yüreğimiz, daha da büyüdü öfkemiz… Ve direniş, direnme nedenlerimizi büyütmüş oldu. “Yolu yok dövüşülecek! ve zafer direnişle gelecek!” diyelim.

Sevgili Aytaç Abi, biz 4 kardeşiz, Malatyalıyız. 2 ablam ve bir de kız kardeşim var, anlayacağın ben evin tek erkek çocuğuyum. Annemi babamı biliyorsunuz zaten. Başka da akrabamız falan yok öyle. Malatya’ya Elazığ’dan, Elazığ’a Dersim’den göç etmişiz… Biraz karışık mı anlatıyorum, ne dersin? Memleketimizi falan da öyle çok görmüşlüğüm yok. Belki küçükken şöyle bir kıyısından köşesinden görmüşsem o kadar. Yani oraları da pek bilmem…

Niye anlatıyorum böyle dersen, seninle çok fazla tanışamıyoruz. Benim seni bir iki görüp konuşmuşluğum var ama sen hatırlar mısın bilmem. Pek önemli değil zaten. Anlatmak istediğim böyle duyguları hissetmek ve aynı doğrularla aynı gökyüzü altında buluşmak bizi birbirimize bağlamaya, aile olmaya yetiyor. Ve İşte bu yüzden avukatım olarak değil de abi diyerek başladım.

Hiçbirimiz birbirimizi tanımazken aynı ailenin içinde koca bir dünya olduk. Tanıdık, paylaştık, sevdik, sevildik. Kim diyebilir ki siz nasıl ailesiniz diye? Birbirimizin her anında, her şeyine koşturan insanlarız. Hiçbir zaman kendimizi yalnız hissetmiyoruz. Bu ailenin içinde olmak için o kadar çok nedenimiz var ki. Egemenler olduğu sürece de nedenlerimiz çoğalacak.

En son yazdığın mektupta; size bir şey olacaksa bize de olacak diye yazdığın mektup… Okumakta en zorlandığım satırlardı sevgili abi. Ve işte bana bu duyguları hissettirip bu satırlara dökmeme olanak sağlayan satırlar oldu. Ve hissettiklerimin binde birini bile anlatamadığım satırlar… Ama kelimelerimden daha fazlasının yüreğimden de bilincimden akıp duvarları aşarak sana ulaştığını biliyorum.

Ve şimdi ben daha fazla yüreğimi sökmüş, avuçlarıma almış; halkımıza ve sizlere sunmanın onurunu yaşıyorum…

Sizleri tüm bu duygularla sımsıkı kucaklıyorum… Tüm herkese umut dolu selamlar ve sevgiler…

Sizi çok seviyoruz…”