İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa ve İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri, Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan olayları değerlendirmek, burada gerçekleştirilen direnişe destek vermek için basın açıklaması yapmak istediler.

Güvenlik güçleri, Fatih Kaymakamlığı’nın yarım saat önce getirdiği yasaklama nedeniyle basın açıklamasına engel olmaya çalıştı. Öğretim üyeleri, basın açıklamasını yürüyerek okudular.

Akademisyenler, Beyazıt Meydanı'ndaki engellemeye karşın açıklamayı yürüyerek okudular.

Polisin okunmasını engellemeye çalıştığı açıklamanın 3 bölümü şöyle:

"İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa ve İstanbul Üniversitesi'nden öğretim üyeleri olarak Boğaziçi Üniversitesi'ne kurum dışından meşru ve liyakata uygun olmayan bir rektör atanmasına ve üniversite senatosunun görüşü alınmaksızın tepeden inme bir kararnameyle iki yeni fakülte kurulmasına karşı yapılan haklı itirazlara katılıyor, akademik özgürlük ve üniversite özerkliği için anayasal haklarını kullanan herkesi destekliyoruz.

Boğaziçi Üniversitesi'nde bir ayı aşkın süredir yaşananlar, Türkiye'de birçok üniversitenin son yıllarda maruz bırakıldığı antidemokratik uygulamalara yeni bir örnektir. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa ve İstanbul Üniversitesi'nden öğretim üyeleri olarak bizler, üniversitenin temel ilkelerine yönelik bu müdahalelere maalesef yabancı değiliz. 2015 yılında yapılan rektörlük seçiminde üniversitemizin iradesi yok sayılmış ve en yüksek oyu alan aday yerine daha düşük oy alan adayın ataması yapılmıştır. Bunun ardından, 2018 yılında üniversitemizin bütünlüğü, köklü tarihi ve kurumsal kimliği görmezden gelinerek bölünmüştür.

Unutulmamalıdır ki küresel ölçekte yaşanan salgın sebebiyle geçirdiğimiz olağanüstü dönem, toplumların bilimsel araştırmaya ve gelişime muhtaç olduğunu bir kez daha ve belki de en güçlü şekilde kanıtlamıştır. Bilimsel araştırma, ancak akademik özgürlüğün ve özerkliğin olduğu, her türlü baskıdan arındırılmış kurumlarda yapılabilir ve bilim, ancak bu ilkelere bağlı toplumlara hizmet edebilir”.(1)

Açıklama içinde bulunduğumuz acıklı durumu özetliyor.

İnsanın düşünce, bilim üretebilmesi için özgür olması, hiçbir gücün etkisi altında olmaması gerekir. Bilim üretmesi, bilimsel çalışmalar yapması gereken üniversitelerin de tam bir özerklik içinde olmaları gerekmekte. Bilim kurumlar özgür olmayan bir ülkede, özgürlüklerin, demokrasinin gelişmesi olanaksızdır.

Bir ülkenin eğitim basamaklarının en üstü olan üniversitelerin öğretim görevlileri özgür değillerse, o ülkede, özgürlüklerden, insan haklarından, demokrasiden söz etme olanağı olmaz.

Yeni Türkiye, Kurucu Anayasa gibi söylemler, Eski Türkiye’nin kurumlarını tek tek yok etme çabalarının olduğunu ortaya koyuyor.

İstanbul Üniversitesi Türkiye’nin en eski, köklü, başarılı üniversitelerinin ön sıralarında olan bir kurum. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa da alanında öncü kuruluşlardan.

Üniversite öğretim üyelerinin, profesörlerin duygularını, düşüncelerini açıklama özgürlüğünün olmadığı bir ülkede yaşamaktayız. Ülkenin profesörleri, neyin söyleneceğini, nelerin söylenmeyeceğini, nelerin ülke yararına, nelerin zararına olduğunu, din, imanla insanları kandırarak, gözlerinin önüne perdeler çekerek ülkeyi soyanlardan daha iyi bilirler.

Yıllarını araştırmalara, öğrenmelere vermiş, yönetim sistemlerinin neler olduğu, nasıl işlediği, eğitim kurumlarının nasıl yönetilmesi konularında dersler vermiş insanların, basın açıklaması yapma özgürlüklerinin olmadığı bir ülkede, “Türkiye dünyanın en demokratik ülkelerinden biridir” türünden sözler söylemesine nasıl açıklama getirilmeli?

Bu uygulamalar içinde olanlar, ülkeye nasıl yeni, demokratik bir anayasa yapabilirler?

Kolluk güçlerinin görevi

Kolluk güçleri, haksızlıkları, hukuksuzlukları önlemek, haksızlıklara uğrayanları korumak için var olmalı düşüncesi de özlenen bir durum. Ulus devletlerin birer baskılama aracı olan kolluk güçlerinden böyle bir görev beklemek düş. Devletin, kolluk güçlerinin insan hak ve özgürlüklerinden yana olabilmesi bir hukuk devletinde olabilecek işler. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa ve İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerini yapmış oldukları en doğal hakları olan basın açıklamasını güvenlik içinde yapmaları görevi görmeli. Bunu engelleme yetkisi kullanamamalı. Bir ülkenin güvenliği sağlamak için görevli güçleri, görevlerinin tersini yaparlarsa o ülkede insan hak ve özgürlükleri değil, haksızlıklar egemen olur. Ülkemizde olan budur.

“Siz başkaldırmak istemiyorsunuz, zihninizin devrim yaşamasını istemiyorsunuz, çocuklarınızı sizinle aynı koşullar altında yetiştirmek istiyorsunuz. Onların aynı sizin gibi koşullanmalarını, sizin gibi düşünmelerini, dinsel törenlere katılmalarını, sizin inandıklarınıza inanmalarını istiyorsunuz. Onları keşfetmek için yüreklendirmiyorsunuz. Koşullanmalarınız içinde kendinizi yok ettiğiniz gibi başkalarını da yok etmek istiyorsunuz. Dolayısıyla sorun “benim topluma karşı ödevimin ne olduğu” değil, “bu özgürlüğü ve sevgiyi nasıl bulacağım ya da uyandıracağım.” Bu sevgi açığa çıktığı anda hiç ödev duygunuz olmayabilir.

Sevgi en devrimci şeydir, ama zihin bu sevgiyi kavrayamaz”.(2)

Gençler zihinlerinin devrim yaşamasını, babalarını, dedelerinin, Ortaçağ’ın değer yargılarıyla koşullanmalarını istemiyorlar. Yarınlarda onlar yaşayacaklar, yaşayacakları dünyayı kendileri kurmak istiyorlar. Bu en doğal hakları. Onları engellemek değil yüreklendirmek, önlerini açmak en önemli görevimiz.

-------------------------------

(1) Artıgerçek.com.tr İnternet Gazetesi, Akademisyenlerin Boğaziçi direnişine destek açıklamasına polis engeli, 11.02.2021

(2) Krishnamurti, Jiddu, Çevirmen: Nurgül Demirdöven, Özgürlük Üzerine, İstanbul, 2002, s.25

 Özgürlük Üzerine, ~ Felsefe Hayatwww.felsefehayat.net › ozgurluk-uzerine