Başlığı çok sevdiğim yazar Erdal Öz’ün o güzelim kitabından esinlenerek attım. Bu başlığın bir başka göndermesi ise hiç kuşkusuz Ankara’daki Saray’a yapılmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı (Başkan) Erdoğan’ın bin odalı sarayı içinden ve yüzlere danışman ve başdanışmanın kakafonisi arasından göremediği, görmesinin de mümkün olmadığı yurt ve dünya gerçekleri yüzünden, hayatımız giderek adeta bir trajediye dönüşmekte. Şef sıkıntıda, peki suçlu kim? Bakalım 25 Nisan’da yapılan “Anzak Günü” anması için gelen Yeni Zelanda, Avustralya ve İngiltere vatandaşlarının yüzüne nasıl bakacağız? Nerede 20 Nisan 1931 tarihinde Atatürk’ün şu sözleri ettiği ülke; “Umumi siyasetimizi şu cümle açıkça ifadeye kâfidir zannederim; yurtta sulh, cihanda sulh için çalışıyoruz…”

Yine bu iktidarın hükümet ettiği dönemlerde TL’ye ödenen %7,5 faize ‘tefeci faizi’ denildiği ve sanrı dolu bir “faiz lobisi” öyküsünün uydurulduğu zamanlar yaşadık, temaşa ettik. Şu an ise aynı Ak Parti iktidarı dövize, dolara, yani yabancının, dış gücün parasına bu %7,5 oranındaki faizi ödüyor. TL faizi ise bir türlü %20’lerin altına inmiyor, indirilemiyor... 2006’da 1.48 olan doları 7,20’lere kadar yükselten de aynı ekonomi yönetimi. 2005 yılında 100 liraya 75 dolar alınabiliyordu, bugün sadece 19 dolar. Daha yakına gelecek olursak, 16 Nisan referandumunda dolar 3,7 ve faiz %11,46 iken, 24 Haziran seçimlerinde ise dolar 4,68 ve faiz %19,18 olmuştu. Peki sonra? Dolar 7,20 ve faizler %28’e kadar yükseldi... Dünyaca tanınan saygın ekonomistimiz Daron Acemoğlu şu sözleri söylerken ne kadar da haklıydı; “Yabancı sermaye gelmeden Türkiye’nin toparlanması çok zordur; bunun için de yargının bağımsızlığı, hukuk devleti, kurumların düzeltilmesi, rasyonel para ve maliyet politikaları, demokrasi, özgürlükler elzemdir... Bizim tek çaremiz daha iyi işleyen bir demokrasi, tek çaremiz temel hak ve özgürlükler konusunda en ileri standartlara ulaşabilmek, tek çaremiz hukukun üstünlüğünün Türkiye’de en iyi şekilde uygulanıyor olması... Eğer hukuk devleti olamazsak, demokrasi de eksik, sıkıntılı bir demokrasi olarak kalır, ekonomimiz de hiçbir zaman arzu ettiğimiz noktaya ulaşamaz…”

Üçüncü köprüden yılda 50 milyon araç geçeceği hesap edilerek bu yönde taahhüt verilmişken, ancak 14 milyon araç geçti. Bu minik hesap hatasının vatandaşa maliyeti (yıllık) 629 milyon lira oldu. Osman Gazi köprüsündeki hesap hatası ve maliyet artışı çok daha fazla (1 milyar 137 milyon lira). Üstelik bu tür mega projeler, Yap-İşlet-Devret (YİD) yöntemiyle yapıldıkları ve yaptırıldıkları için, acil bir ihtiyaç duyulduğunda satılma olasılıkları da yok. Türkiye’nin çeyiz sandığındaki milli ve yerli kamu şirketleri satılarak 55-60 milyar dolar gelir sağlandı. Ve çoktan harcandı...

Kayınbabasının cebinden bir düzine Halkbank çıkaracak büyüklüğe sahip bulunan JP Morgan’ı tehdit etmesinin ardından BİST’in daha bir hafta bile geçmeden %10, bankacılık endeksinin ise %20 düşmesini sorun etmeyen Damat Bakan Albayrak, “Borsa bugün dengeli bir gün geçirdi. Dengelenme süreci normal bir şekilde seyrediyor” açıklamasını yapmakta da bir beis görmedi. Zaten kendisinin ekonomiden pek anlamadığını artık bütün dünya çoktan anladı. Şu özlü sözler de ona ait; “Yapısal reformlar yapısal reformlar, neymiş bu yapısal reformlar?”.

Erdoğan bir yandan “Kızgınlık, küskünlük, ders verme hissiyatı başka bir şey, sandıkta milli iradeye sahip çıkmak başka bir şeydir” diyerek şimdiye dek tanık olunmayan farklı bir tutum takınırken, diğer yandan ise milli ve yerli otomobil üretmek üzere zoraki teşvik edip alkışlattığı 5 babayiğide bile ateş püskürmeye başladı; “Ya başlayacaksınız ya başlayacaksınız, Başlamadığınız takdirde, hesaplaşacağız. Bundan sonraki süreç böyle…” Her şey ile kendi baş etmeye çabalayan Erdoğan’ın sinirlerinin yıprandığı gözleniyor. Her zaman kazanmak ve kazandıkça da çıtanın yükselmesi belli ki beyefendinin bünyesinde belirgin bir gerginliğe sebep oluyor...

Türlü haksızlıklar ve acılar yaşamaya alıştırıldığımız güzel ve güzide memleketimizde, Ali İsmail Korkmaz’ı tekmeleyerek öldüren polis memurunun (Mevlüt Saldoğan) Gezi İddianamesinde şikâyetçi olarak yer aldığı ortaya çıktı. Sözün bittiği nokta…