PKK Lideri Abdullah Öcalan’a ilişkin dün Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın “tecrit bulunmuyor” açıklamasına tepki gösteren avukat İbrahim Bilmez, hakikatlerin tersyüz edildiğini savundu. 5 yıldır Öcalan ile görüşemediklerini belirten Bilmez, “İmralı’daki hukuksuzluk tüm cezaevlerine yansıdı" dedi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk’ün PKK Lideri Abdullah Öcalan ile ilgili soru önergesini cevaplaması ardından ceza infaz kurumlarında ve ceza infaz mevzuatında “tecrit, izolasyon ve sürgün” şeklinde bir uygulama bulunmadığı açıklamasına, 2011 yılından beri müvekkilleri Abdullah Öcalan ile görüştürülmeyen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez tepki gösterdi. 

‘İMRALI HUKUKSUZLUĞU BÜTÜN CEZAEVLERİNE YANSIDI’

Soru önergesinin 2016 Ocak ayında İmralı’dan Silivri’ye nakledilen Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran ile ilgili olduğunu ve kendilerinin bunu duyar duymaz harekete geçtiklerini ileri süren Bilmez, milletvekillerin de bu amaçla soru önergesi verdiğini hatırlattı. Bilmez, iki müvekkillerinin diyalog sürecinde sekreterya rolünde İmralı’da Abdullah Öcalan ile kalmak amacıyla götürüldüklerini ve 7 Haziran seçimlerinden sonra iktidarın diyalog sürecinin bitirdiğini hatırlatarak, “İki müvekkilimizi de bu nedenlerle Silivri’ye nakledildiler. Bütün başvurularımıza rağmen bu iki müvekkilimizle uzun bir süre görüşemedik. 

Daha sonra görüşebildik ve yaptığımız görüşme de aynen İmralı’da olduğu gibi saat ve süreyle sınırlanarak ve kayıt altına alınarak yapıldı. Hep öyle devam etti ve yaşanan darbeden sonra da bu uygulama bütün Türkiye sathına yayıldı. Cezaevlerindeki hak kısıtlamaları, İmralı’daki hukuksuzluğun ülkedeki bütün cezaevlerine yansımasıdır. Önce Silivri’de oradan bütün Türkiye’ye yayıldı” dedi. 

‘ZAMAN ZAMAN DEDİĞİ SÜREÇ 5 YILI AŞTI’

Bakan Bozdağ’ın hakikati tersyüz ettiğini sözlerine ekleyen Bilmez, şöyle devam etti: “Hakikatler tersyüz edilmiş durumda. Sayın Bakan açıklamada diyor ki, ‘görüşmeler gerçekleşiyor aile ve avukatlarla. Zaman zaman hava muhalefeti nedeniyle bu görüşler yapılmıyor’ diyor ama bu zaman zaman dediğimiz süreç 5 yılı aştı, altıncı yılına girdi! Biz avukatlar 2011 yılından beri İmralı’ya gidemiyoruz. 

Aile sadece son iki yılda bir kez gidebildi, o da artık insanlar açlık grevi yapmaya başladılar. Ancak ondan sonra bir kez gidebildi Eylül 2016'da ve o günden beri de bir temas yok. Gerçekleri saklamak çok da mümkün değil bu zamanda. İnsanlar neyin ne olduğunu biliyor. İmralı’ya hiç bir şekilde ulaşamıyoruz. Oradan herhangi bir şekilde mektup alamıyoruz, oradaki Sayın Öcalan ve diğer hükümlüler telefon haklarından yararlanamıyorlar, faks çekemiyorlar” 

‘TÜRKİYE CPT’NİN RAPORU AÇIKLAMASINA İZİN VERMİYOR’

Yasalarda “tecrit ve izolasyon” diye bir kavramın zaten hiçbir hukuk devletinde olamayacak kavramlar olduğunu vurgulayan Bilmez, İmralı’yı ziyaret eden İşkenceyi İzleme ve Önleme Komitesi’nin (CPT) son yayınladığı raporda bu durumun “küçük grup izolasyonu” olarak adlandırıldığını kaydetti. Bir hafta önce CPT ile görüşme gerçekleştirdikleri ve gözlem raporu açıklamalarını istediklerini belirten Bilmez, kendilerine kesin ifade içeren cevaplar verilmemesinin nedenini ise şöyle yorumladı: “CPT’nin uymak durumunda olduğu bir prosedürü var: Ziyaret ettiği ülkenin bu raporun açıklanmasına izin vermesi gerekiyor. Yani anladığımız kadarıyla Türkiye henüz bu raporun açıklanmasına izin vermiyor. Bu da şunu gösteriyor ki, Türkiye’nin demek ki gizlediği şeyler var ve bu raporun açıklanmasını istemiyor. Orada Türkiye’nin aleyhine ifadeler var. 

Biz bunu anlıyoruz, muhtemelen şuan buna ilişkin görüşmeler ve pazarlıklar yapılıyordur, Türkiye ile Avrupa Konseyi arasında. Fakat biz bu raporun bir an önce kamuoyuyla paylaşılmasını istiyoruz. Çünkü CPT çok pasif kalıyor. İstese şuan tekrar İmralı’yı ziyaret edebilir. Bunun önünde hiçbir engel yok. Türkiye’de hayır diyemez, dese bile bunun sonuçları olur Türkiye açısından. Dolayısıyla bir an önce bu raporun sonuçlarını öğrenmek istiyoruz ve gereğini yapacağız.” 

‘REFERANDUM SÜRECİ İLE TABLO DAHA DA KÖTÜLEŞECEK’

Son süreçte cezaevlerinde yaşanan keyfi uygulamalar ve hak ihlallerinin arttığını hatırlatan Bilmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “Keyfilik hat safhaya ulaşmış durumda. Yukarıdaki bu keyfilik aşağıya da yansıyor. Cezaevlerindeki görevliler de bu keyfiliği sergilemeye başlıyorlar. Kendi yasa ve uygulamalarını kendileri de takmamaya başlıyor. 

1999’dan beridir hep İmralı tecridi diyorduk, hukuksuzluklar diyorduk kimse bizi dinlemiyordu. 2004 -2005 yılında Türkiye’nin temel ceza yasaları değiştirildi. Ceza infaz kanunu TCK ve Ceza Usul yasası. Bu kanunlara sırf müvekkilimiz Sayın Abdullah Öcalan’ı hedefleyen maddeler konuldu. Avukatla yapılan görüşmenin kaydedilmesi, haklarında politik dava açılmış avukatların müvekkillerini temsilden yasaklanması gibi kurumlar getirildi bu kanunlarla. Bunlar sadece Sayın Öcalan’a 2005’ten beri uygulanıyor. Biz feryat figan ettik, herkesin başına gelecek dedik. 

Ne Türkiye ne Türkiye dışında çok fazla tepki görmedi bu uygulamalar. Bugün geldiğimiz noktada bu İmralı hukuksuzluğu tüm Türkiye’ye yayılmış durumda. Cezaevlerinde 15 Temmuz sonrası çok somut işkence iddiaları paylaşıldı avukatlar aracılığıyla. 

Aileler gittiğinde görüş saatleri kısıtlanıyor, cezaevlerinde ayda bir defa açık görüş olurdu, şimdi iki ayda bir açık görüş oluyor. Cezaevlerinde odalar üç kişiliktir, şuanda odalarda 6 kişi kalıyorlar. Buna karşılık tutuklanan HDP’li milletvekilleri, belediye başkanları ise 3 kişilik odalarda tek başlarına tutuluyorlar. Tecrit altında tutuluyorlar. Dolayısıyla bugün yaşadığımız tablonun hukukla açıklanabilir hiçbir yanı yok ve bu Türkiye’nin önünde şuanda bir referandum süreci var. 

Gündemdeki Anayasa değişiklik paketinin referandumda kabul edilmesiyle birlikte yasama, yürütme ve yargı erklerinin tek elde toplanması ihtimali ortaya çıkacak; yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığı ile tüm yurttaşlar açısından ‘hukuk güvenliği’ tamamen ortadan kalkacaktır. Bu değişiklikler geçerse yaşamakta olduğumuz mevcut tablo daha da kötüleşecektir. Görünen durum budur.” 

KAYNAK: DİHABER