Erdoğan yine şaşırtmadı. Daha dünkü yazımızda ifade ettiğimiz belirgin tahmin saatler içinde doğrulandı ve Sayın Erdoğan dün 48. Muhtarlar toplantısında Demirtaş’a ilişkin son AİHM kararını önümüzdeki yerel seçimler için malzeme yapmaya başladı bile. Hayırlı olsun... “Siz hak ve özgürlük savunucuları değil, terör ve terörist sevicilersiniz be” dedi, “siz ne karar verirseniz verin, biz sadece milletimizin ve devletimizin bekası için gerekenleri yapmaya devam edeceğiz” dedi. Bu sözleri salondan çıkan çılgın alkışlar ile desteklendi. Bazen ağlamaklı haykırışlar ve bağırtılar da duyuldu...

Erdoğan’ın “Gezi Parkı olaylarındaki teröristlerin ana destekçisi, finans kaynağı ve finansörü” olarak nitelendirdiği Kavala soruşturmasında gözaltına alınan akademisyenlerin ifadelerinin neden savcılığa çağrılarak değil de bu kimselerin evlerine ani ve beklenmedik şafak baskınları yapılarak alınmış olduğuna yönelik eleştirilere ise, Can Dündar’ı örnek göstererek cevap verdi. “Bir Müslüman bir kere sokulduğu yerden bir kere daha sokulmaz” sözlerine yer veren Erdoğan, yargının Dündar konusunda bir kereliğine vahim bir hata yaptığını, onu tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktığını ve bir daha bu hatanın asla yapılmayacağını vurguladı. Ayrıca, mantık ve felsefeyi büyük bir beceriyle harmanlamak suretiyle “Osman Kavala eğer suçsuz olsa, niye şimdi içeride olsun ki?” sorusunu yöneltti... Demokrasinin en alt kademesi olan muhtarlar ile en üst kademesi olan Cumhurbaşkanı arasındaki birlik ve beraberliği tüm Batı’nın kıskandığına işaret etti...

Saadet Partisi liderinin de hatırlattığı üzere, Erdoğan’ın kendisi de “terör sevici” olarak lanse ettiği ve etiketlediği AİHM’e şahsen tam üç defa başvuru yapmıştı. İlk olarak, 1997 yılında Siirt’te yaptığı konuşmada okuduğu şiir sebebiyle 10 ay hapis cezasına çarptırıldığında, Yargıtay’da yaptığı itirazı reddedilince, 1999 yılında ‘adil yargılama ilkesinin ihlal edildiği’ gerekçisiyle AİHM’e başvurdu. İkincisi, cezaevinde mahkûmiyetini tamamlayan Erdoğan, milletvekili adayı olabilmek için de adli sicil kaydının silinmesi talebiyle iç hukuk yoluyla sonuç alamaması üzerine 2002 yılında AİHM’e başvuruda bulundu. Son olarak ise, 2002 yılında AİHM’e bir kez daha giden Erdoğan, Yüksek Seçim Kurulu’nun milletvekili olamayacağı yönündeki kararına karşı başvurusunu yapmıştı...

Anlaşılan CIA’deki Kaşıkçı soruşturmasının neticesi ne olursa olsun, Trump Suudi dostlarını hiçbir zaman harcamayacak. “Suudi Arabistan’a sert davranarak küresel ekonomiyi yıkmam. Sonuç ne olursa olsun, Kaşıkçı cinayeti hakkında Veliaht Prens’in bilgisi olma ihtimali de bulunsa, Veliaht Prens ile arayı bozmam. Prens Selman ile G-20 zirvesinde bir araya gelebiliriz” diyerek bu görüşü teyit etmiş oldu. Üstelik petrol fiyatlarını Suudi Arabistan ile dayanışma halinde düşürdüklerini doğruluyor... Veliaht Prens Selman'ın 2010 yılında 'Arap Baharı' olarak adlandırılan süreçte muhalifleri tehdit etmek için kurduğu ve her birine 3.000 dolar maaş verdiği 10.000 kişilik bir “Twitter ordusu” ile Türkiye karşıtı tweetler attırarak, #BoycottTurkishTourism etiketiyle Türk ürünlerinin listelerini yayınlamak suretiyle boykot çağrısı yapıldı. Türkiye'ye seyahat boykotu da talep eden Suudiler, "Kırgızistan'a gidin, orası da güzel" şeklinde ifadeler kullandı. Boykot çağrısı için oluşturulan başlığa yaklaşık 50 bin tweet atıldı... Belki de gelecek sezon ülkemize ‘daha az’ Arap ‘turist’ ağırlayabiliriz...

OECD, “Türkiye’yi 2019’da yüksek enflasyon ve ekonomik daralma beklediğini” söylüyor ve “2019 yılında sadece Arjantin ve Türkiye’nin küçüleceğini” beklediğini belirtiyor. Türkiye’de işsizlik %13’lere dayanmışken (%12,7), Euro bölgesinde işsizlik oranı %7,6, OECD ortalaması %7,1 ve ABD’de ise sadece %3,5. JPMorgan’ın “Türk bankalarının ucuz olduğunu düşünmüyoruz” açıklaması ise moralleri iyiden iyiye bozdu. Oysa piyasa değeri / defter değeri oranı bakımından Türk bankalarının sudan ucuz ve kelepir olduğuna yönelik yaygın bir kanı vardı. Avrupa’dan ülkeye yük almadan dönen TIR sayısında da rekor artış oldu ve bu sayı geçen yılın ilk on ayında 40 bin iken, bu senenin ilk on ayında 70 bine çıktı. Batı Avrupa’dan boş dönüşlerde %260 artış meydana geldi. Bu rakamlar da ihracattaki artışa karşın ithalattaki hızlı düşüşe işaret ediyor. Gayrimenkul sektöründe ise Ekim ayında yaşanan toparlanmanın geçici vergi indirimi ve yabancılara tanınan teşvikler nedeniyle olduğu belirtiliyor. İnşaat maliyetlerinin %40 artması, 12 aylık ortalama konut satışlarında halen %1,7 oranında daralma olması ve ipotekli konut satışları yıllık bazda %79 oranında düşüş görülmesi bunu gösteriyor. Eylül ayında %7,2 yükselen konut fiyatları, enflasyonda arındırıldığında %13,9 oranında gerilemeye işaret etmişti. Ekim ayında ise yılık %10 yükselen konut fiyatları, %25,2 oranındaki resmi enflasyon rakamlarının oldukça gerisinde kaldı. Ayrıca, sırf son haftada yurtiçi yerleşiklerin döviz mevduatlarının 1,4 milyar dolar artması ve bunun 1 milyar dolarını bireylerin oluşturması da, bizzat Türk insanının kendi milli ve yerli parasına güveninin kalmadığını teyit ediyor.

Türkiye bizzat kendi vatandaşları ve yurttaşlarının seçimiyle yeni ve farklı bir dönemi tecrübe ediyor. Woody Allen’in dediği gibi; “Hayatımız, onu nasıl bozmayı tercih ettiğimizden ibarettir…"