Cumhuriyet gazetesi yazarı Nuray Mert, bugünkü köşe yazısında Pazar günü yapılacak olan seçimlerin öneminden bahsetti. Türkiye'nin geldiği durumda, iktidarın anti demokratik yöntemlerle, muhalefi sindirmeye çalıştığını kaydeden Mert, ‘iktidar partisi kaldığı yerden devam edebileceği oy oranına ulaşırsa, Kuzey Kore modeline yelken açacağız demektir’ diyerek, seçimlerin ‘demokrasiden yana olanlar’ ile ‘demokrasiye karşı duranlar’ arasında geçeceğini vurguladı.

İktidarın “ya bizdensin, ya hain” anlayışına atıfta bulunan Mert, ''İktidardakiler gibi, 'Ya bizdensiniz ya düşman' demiyoruz, 'ya demokrasiden yanasınız ya da karşısında' diyoruz'' ifadelerini kullandı.

Seçimlerde oyunu HDP’ye vereceğini açıklayan Mert, gerekçesini ise şöyle sıraladı: ''Birincisi, Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesini desteklediğim için, ikincisi demokrasiden yana tavır olarak ve nihayetinde, evet bu iktidarın zayıflamasını istediğim için. Demokrasi mücadelesi, baskıcı rejim ve zihniyetlere karşı mücadele ile olur, şu anda Türkiye’de demokrasi mücadelesinin önünü açmanın yolu, gittikçe otoriterleşen bir iktidarın seçimlerde zayıflaması!''

Nuray Mert’in Cumhuriyet’teki yazısı şöyle:

''Pazar günü Türkiye’de yaşayanlar geleceklerini seçecek, bu konuda herkes mutabık. Cumhurbaşkanı önderliğindeki iktidar partisi de aylardır, seçim kampanyasında bunu söylüyor; “Bizi seçin, birlikte Yeni Türkiye’yi kuralım” diyor. “Yeni Türkiye” dedikleri, yeni bir otoriter rejim; Türk tipi başkanlık, liderlik sistemi dedikleri, “tek adam, tek parti” rejimi, zaten kendileri de bunu söylüyor. Dahası, bizi bekleyen, “2002 Devrimi” dedikleri kökten bir değişimin “ikinci yarısı” olacakmış. Birinci yarıda geldiğimiz hal ortada, varın siz ikinci yarıyı düşünün!

Kısacası, iktidar partisi kaldığı yerden devam edebileceği oy oranına ulaşırsa, Kuzey Kore modeline yelken açacağız demektir. Şimdiden “ya bizdensin, ya hain” kafasında bir siyaset, önü açılırsa ne noktalara varır, siz hesap edin. Tam da bu nedenle, farklı muhalefet çevrelerinin birinci hedefinin, “böylesi bir gidişi demokratik yollar ile durdurmak” olması kadar tabii bir şey olamaz. Hal böyle iken, olayı, “Erdoğan düşmanları birleşip operasyona girişti” diye takdim etmek, otoriter rejim heveslilerinin laf cambazlığından başka bir şey değil. Ne çetesi, ne operasyonu? Ne zamandan beri insanların karanlık bir gidişi durdurmak için demokratik zeminde mücadele kararlılığı operasyon diye tanımlanır oldu? Ayrıca, kimsenin ittifak ettiği falan yok, herkes kendi açısından muhalefet yapıyor ve muhalefet iktidara karşı yapılır, bundan normal ne olabilir? Muhalefet çevrelerinin ortak noktası, elbette iktidara karşı olmaktır, böylesi tabii bir hali “suç isnadı” haline getirmek koyu bir otoriter zihniyetin ifadesi olmak dışında hiçbir anlam taşımaz, taşımıyor.

AKP çok öfkeli...

İktidar bloku, en çok HDP’nin barajı geçme ihtimali karşısında öfkeleniyor, öfkenin başlıca nedeni “Barış sürecinin devamı karşılığında başkanlık sistemi” dayatmasının tutmaması. O nedenle bir yandan HDP’ye karalama kampanyası, diğer yandan hâlâ kulaktan kulağa, “başkanlık dayatması” sürüyor. HDP’nin muhalefet siyasetine tahammülsüzlüklerinin nedeni oyunlarının bozulması. Evet, HDP oyunu bozdu, HDP’ye ister Kürt siyasetini desteklemek ve otoriter rejime karşı durmak için, ister sadece iktidarı zayıflatmak için oy verecekler oyun bozacak. Kafa karışıklığının âlemi yok; demokrasilerde, sadece iktidarı zayıflatmak için parti seçmek son derece meşru ve tabii bir seçimdir, hele de hak ve özgürlükleri bu denli yok sayan bir iktidar ve dahası yüzde on gibi bir seçim barajı söz konusu ise.

Seçimin sonucu ne olura olsun bizi kolay günler beklemiyor, burası doğru, ama iktidar partisi istediği çoğunluğa ulaşırsa da, bizi baskı rejiminden başka bir şey beklemiyor. Bizler için de bu seçim, “demokrasiden yana olanlar” ile “demokrasiye karşı duranlar” arasında geçecek! İktidardakiler gibi, “Ya bizdensiniz ya düşman” demiyoruz, “ya demokrasiden yanasınız ya da karşısında” diyoruz.

Şimdiden hain ilan ettiler

İşte bu seçim böyle bir seçim. İktidar partisi için kendisini desteklemeyenler şimdiden hain, düşman ilan edildi. Kaygısı demokrasiyi onarmak olanlar için ise iktidarı destekleyenler, sıradan seçmen değil ama özellikle iktidar borazanlığı yapanlar, bir baskı rejiminin vebalini taşıyacak. İster pespaye bir dille ortalığı çamura boğanlar, ister siyaset fesefesinin tumturaklı terimleri ile faşizm teorisyenliğine soyunanlar, hepsi nihayetinde aynı geminin yolcuları; rotayı Türkiye’nin felaketine kırmış gidiyorlar, tarihe böyle geçecekler. Böylesi baskı dönemlerinin kısa vadedeki kurbanları muhalefet edenler, uzun vadedeki kurbanları ise bu tür rejimlere sırnaşıklık edenler olur, unutmasınlar.

Kim ne derse desin, bu gidişe muhalefet edeceğiz, oylarımızı buna göre vereceğiz. Ben oyumu pek çok gerekçe ile HDP’ye vereceğim. Birincisi, Kürtlerin hak ve özgürlük mücadelesini desteklediğim için, ikincisi demokrasiden yana tavır olarak ve nihayetinde, evet bu iktidarın zayıflamasını istediğim için. Demokrasi mücadelesi, baskıcı rejim ve zihniyetlere karşı mücadele ile olur, şu anda Türkiye’de demokrasi mücadelesinin önünü açmanın yolu, gittikçe otoriterleşen bir iktidarın seçimlerde zayıflaması!

Bunun “vatan, millet, Sakarya” ile alakası yok, tam tersine iktidar baskı rejimi inşası için kendini milletin yegâne temsilcisi olarak takdim etme çabasında. Vatan da hepimizin, millet de hepimiziz, burası hepimizin ülkesi! Demokratik zihniyet, farklı görüşte olsa da hepimiz daha iyi bir gelecek için çabalıdığı varsayımı ile siyaset yapar. Kendi gibi düşünmeyeni “düşman, hain, casus” vs. diye tanımlamak faşizmin ayak sesidir. Bu ayak seslerinden korkup susmamak lazım, bu ülke hepimizin, korumak, kollamak lazım.’’