Friedrich Nietzsche'nin "Güz Mevsimidir Bu" şiirinde, 'gitme'nin elzemliği dile gelir. Şiir, 'gitmek' ve 'kalmak' arasındaki derin sıkıntıyı anlatır. Vakti dolduğu halde gidemeyen ya da gitmek istemeyen ile vakti gelmediği halde gitmeyi üstlenenin karşıtlığı, çelişkisidir anlatılan. Bu çelişki ise özünde tedirginlik ile fedailik arasında kendini gösteren bir 'varoluşa' göndermede bulunur.

Nietzsche'nin şiirinde yol alırken, bu yolda dile gelmiş özellikle üç parçaya dikkat çekmek gerekiyor. Bunlardan ilki, 'daldaki meyve'nin örtülü yakarışıdır. Nietzsche, şiirinde, vakti geldiği ya da dolduğu için dalından kopan ve yere düşen meyvenin, 'titrekliğini' ve bu kopuş karşısındaki 'buz gibi ürperişi'ni resmeder. Nietzsche'nin çizdiği bu resim çarpıcıdır, okuyucunun içini de o ürkek meyve gibi titretir: "Ey dalındaki meyve; titriyorsun, düşüyorsun yere, nasıl bir sır verdi ki gece sana, yanağın, o gül yanağın buz gibi ürperişler içinde."

Friedrich Nietzsche:

Güz Mevsimidir Bu

Güz mevsimidir bu,

kalbinin kırıldığı mevsim!

Git bu yerlerden,

durma git!

Güneş yamaçta sürünüyor,

tırmanıyor, tırmanıyor,

ve her adımda durup dinleniyor.

 

Ne varsa dünyada öyle solgun,

yorgun ve gevşek tellerde

çalıyor rüzgar şarkısını:

Umutlar uçup gitti-

O ardından yakınmakta…

 

Güz mevsimidir bu,

kalbinin kırıldığı mevsim!

Git bu yerlerden,

durma git!

Ey dalındaki meyve

titriyorsun, düşüyorsun yere,

nasıl bir sır verdi ki

gece sana,

yanağın, o gül yanağın

buz gibi ürperişler içinde.

 

Susuyorsun, karşılık vermiyorsun,

kim konuşacak öyleyse?-

 

Güz mevsimidir bu,

kalbinin kırıldığı mevsim!

Git bu yerlerden,

durma git!

‘Ben güzel değilim,’

-der yıldız çiçeği-

‘ama insanları severim,

onları avutmak isterim,

-çiçek görsünler hele yerde,

eğilsinler,

ve ah! tutup koparsınlar beni-

işte o zaman gözlerinde onların

bir anı canlanır,

benden daha güzellerinin anısı

-görürüm onu ben, görürüm-

ve işte öyle ölürüm.’

 

Güz mevsimidir bu,

kalbinin kırıldığı mevsim!

Git bu yerlerden,

durma git!

İkinci parça ise 'suskunluğa' ilişkindir. Bu, yere düşenin suskunluğudur: "Susuyorsun, karşılık vermiyorsun, kim konuşacak öyleyse?". Şiirdeki bu soru, öyle başı boş bir soru değildir. Öyle ki suskunluk, sessizlik demek de değildir; cevapsızlıktır, yanıt yokluğudur. Bir ölü yanıt veremez ya da ölü taklidi yapana özgüdür yanıtsızlık. Bundandır ki ürkenin, mecburi gidiş karşısında duyduğu tedirginliğe verecek bir yanıtının olmayışı ve cevapsızlığı, bitişi-ölümü de reddedişidir aslında.

Nietzsche, dalda olanın ve vadesi dolanın kaygı ve tedirginliğinin hemen karşısına ise toprakta olanın, yeşerenin ve henüz vakti gelmeyenin cesaretini koyar. Artık konuşacak, söz söyleyecek biri vardır: yıldız çiçeği. Şiirde, onun, kendine yöneltilmemiş bir soruyu üstlenişi, ölümü de üstlenişi olarak karşımıza çıkar. Okuyucu bu kez yıldız çiçeğinin cesareti karşısında irkilir: 'Ben güzel değilim,'-der yıldız çiçeği- 'ama insanları severim, onları avutmak isterim, -çiçek görsünler hele yerde, eğilsinler, ve ah! tutup koparsınlar beni- işte o zaman gözlerinde onların bir anı canlanır, benden daha güzellerinin anısı -görürüm onu ben, görürüm- ve işte öyle ölürüm.'

Yıldız çiçeği, ne varoluşunu tamamladığı halde ürperen daldaki meyveye benzer ne de herhangi bir yanıt yokluğuna mahal verir. O, bir üstlenen olarak karşımıza çıkar; "ben güzel değilim" diyerek, tüm o güzelliğini diğerlerine -insanlara- bahşeder. Ben'in karşısına biz'i koyar: "tutup koparsınlar beni- işte o zaman gözlerinde onların bir anı canlanır, benden daha güzellerinin anısı -". Onun tek tesellisi diğerleridir, onların mutluluğu ve huzurudur. O, yok oluşta da bir başka varoluş olduğunu gören ve bilen olarak karşımızda durur.

'YILDIZ ÇİÇEKLERİ' YA DA BRUSK'ÜN GÜLÜŞÜ 


Nietzsche'nin şiirinin böylesi bir tahlile tabii tutulma sebebi, yıldız çiçeğinin bu yaşamda vücut bulmuş olmasıdır. Şiirde, suskunluğun karşısına bir cevap olarak çıkan yıldız çiçeği, bugün dünyanın 'ortak' suskunluğunun karşısına dikilen  Rojava’daki  YPG gerillalarını anımsatmaktadır; bir 'üstlenen' olarak karşımıza çıkan çiçeğin insanları avutuşu, sevişi ve onlar için sergilediği fedakarlık, sanki bugün onlarda vücut bulmaktadır.

Ortadoğu'daki IŞİD vahşeti karşısında tüm dünyanın 'buz gibi ürperişi' ve 'suskunluğu'nun, YPG'de bir yıldız çiçeği üstlenişiyle karşılık bulması, onu bir cevap olarak da karşımıza çıkarmaktadır. YPG, cevapsız soruların, suskunluğun ve muğlaklığın yanıtıdır. Bu yanıt, içinde yaşamı, varoluşu ve iyi olanı barındırmaktadır.

Bir YPG savaşçısının, "ben değil, biz için" canını ortaya koymaya hazır bir yıldız çiçeğine benzerliği ise kendini en iyi gerilla Brusk'ün gülen yüzünde göstermektedir ve onun zafer işaretinde...

NOT: Nietzche'nin Türkçeye, 'Güz Mevsimidir Bu' başlığıyla çevrilen şiirini ilk kez newalaqasaba isimli blog'ta okumuştum. Şiirin yayınlandığı blog'ta da şiirin çevirmeninin bilinmediği belirtiliyor. Blog'a göz atmak için şu linke bakılabilir: http://newalaqasaba.wordpress.com/2012/10/22/friedrich-nietzsche-guz-mevsimidir-bu/