Önce dindarlık tartışması…

Ardından KCK soruşturması nedeniyle MİT’te yaşanan deprem…

Bu gündemin altında ezilip gitti Samsun’daki bir dergide yayınlanan nefret dolu metin.

İfadelerini bu köşeye taşımayacağım bu yazının. Zira reklamını yapmaktan, o satırları daha da yaymaktan başka bir işe yaramayacak, biliyorum.

 

Haberleri okur okumaz aklıma ilk takılan soruydu bu zaten: Bir gazeteciyi yazdığı yazının küçük bir bölümünü makaslayarak, amacından saptırarak hedefe koyanların izinden giden, katili öven, oluk oluk nefret söylemi akan bir yazı her ayrıntısıyla mı getirilmeliydi gündeme?

 

Çoğu gazeteci haberini iyi niyetle eleştirel bir dille de yazsa yine de aynı medya kanalları nedeniyle adını kimsenin duymadığı, bilmediği, görmediği, büyük ihtimal yayınlandığı şehirde bile bin taneden fazla satmayan bu derginin yazısı yayılmadı mı toplum içine? Cehennemin yolunun iyi niyet taşlarıyla örülü olduğunun en açık göstergesi oldu bu haber.

 

Peki susmak mı gerekliydi böyle bir yazı karşısında? Hayır, elbette konuşulmalı bu konular. Zaten nefret söyleminin ne kadar tehlikeli olduğunu, aslında bunun bir suç sayılması gerektiğini son yıllarda yaşadığımız olaylar bize yeterince gösterdi. Ama yöntemi bu olmamalı.

 

Nasıl mı olmalı? Benim de içinde yer aldığım Medya Etiği Platformu bu konuyla ilgili bir açıklama yayınladı. Aynen aktarıyorum:

 

Son günlerde Hrant Dink suikastı ile ilgili Samsun’da yayınlanan bir dergideki yazı medyanın gündeminde tartışılıyor. Ancak yazı kadar medyada yer alan haberlerin büyük bölümü de etik açıdan sorunlu.

 

Bu örnekte, sormamız gereken soru şu: Medyanın görevini yapması ve kamuoyunu bilgilendirmesi için ille de nefret söylemi taşıyan ifadelerin yayımlanması gerekiyor mu?

 

Hiçbir tarif tam olarak asıl metnin yerini tutmaz, vuruculuğunu azaltır. Peki ya bu “tam bilgi” aynı zamanda infiale neden olabilecek zararlar da verebilecek durumdaysa ya da en azından toplumun bir kısmında bu söylemi güçlendirerek olası yararı anlamsızlaştıracaksa?

 

Unutmamak gerek ki bir ifadenin salt “gerçek” olduğu için kullanılması onun vereceği zararı ortadan kaldırmadığı gibi onun bilgilendirici olması da hasarını azaltmamaktadır.

 

Nefret söylemiyle ilgili haberlerde amaç mesajın yanlışlığının vurgulanması olmalıdır, bu yanlış mesajın çok daha yaygın kitlelere taşınması değil.

 

Bu hataya düşmemek için gazeteciler aşağıdaki etik ilkelere bağlı kalmalıdır:

 

— Medya kuruluşları herhangi türde nefret söylemini veya ayrımcı görüntüleri yayınlarken azami dikkat göstermelidir. Bu son derece hassas bir meseledir: Bir yandan olayları aktarmak gazetecilerin görevidir.

 

— Gazeteciler, saldırgan görüşleri aktarma görevlerine bağlı kalmayı sürdürürken zararı asgariye indirebilecek seçenekler bulmalıdır. Takipçilerine, büyük resmi anlamalarını sağlayacak bilgiyi vermelidirler. Medyanın, bunun niye nefret söylemi olduğunu ve bir haberde veya video görüntüsünde niye kullanıldığını anlaması noktasında kamuoyuna yardımcı olması önemlidir. Diğer bir deyişle, kamuoyuna bağlamı da sunmak sorumluluğumuz vardır.