Yıllardır devam eden Suriye iç savaşı birçok insan ve ailenin canını yaktı, acı verdi, sefalet ve ölümü getirdi.

Yüz binlerce insan, taraf olmadığı, nedenini bilmediği, istemediği, onay vermediği, desteklemediği pis ve kirli savaşta yaşamlarını yitirdi. Yaşamlarını yitirenler belki de şanslıydı!

Milyonlarcası bu vahşetten kaçmaya, uzaklaşmaya çalıştı. Büyük çoğunluğu Türkiye’ye geldi. Türkiye’ye gelenlerin onda biri, yaklaşık 400 bini mülteci kamplarına yerleştirildi ki bu kampların yaşam ortamları da çok iç açıcı değildi. Kalanlar ki yaklaşık 3 milyon insan değişik kentlerde yaşam savaşı vermeye başladı.

Ülkelerinde belki de refah içinde yaşayan bu insanlar bir anda yoksulluk ve sefalet içerisinde kaldılar!

Evlerini, topraklarını, işlerini, okullarını ve ülkelerini terke zorlanan ve adları bundan sonra mülteci olarak anılacak olan bu insanların hiç birisi savaş yanlısı değildi! Hiç birisi savaşı desteklememiş, savaştan yana olmamıştı.

Sadece bombalarla, mermilerle veya başları kesilerek, tank altında ezilerek, parçalanarak ölmekten kurtulmuş, yaşamın acımasız koridorlarında sıkışıp kalmış, aç, açık, sefil bir yaşamın tam ortasına itilmişlerdi!

On binlercesi göç yollarında ve Akdeniz’de yaşamlarını yitirdi.

Savaşın en ağır yükünü üstlenmiş, yaşamaya çalışan, karınlarını doyurdukları, üşümeden yattıkları günü güzel sayan, her günü bir öncekinden daha kötüye giden bu insanlar yarınlarını bilmeden yaşamaktalar!

Hem de savaşın yaşattığı en ağır koşullardan daha ağırlarını da yaşayarak!

Ne suçları vardı bu insanların?

Neydi günahları?

Savaştan medet umanların, savaştan kazanç sağlayanların, savaştan beslenenlerin çıkar kavgaları içine düşmekten başka, onlar kazansın ve varlık içerisinde yüzsünler diye öldüler, ölüyorlar, ölecekler.

Suriye’nin bir köyünde, iyi kötü yaptıkları evlerinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Kendilerine yetecek kadar toprakları vardı. Topraklarını ekiyor, birkaç tane olan hayvanlarına da bakarak gıdalarını sağlayıp yaşamaya çalışıyorlardı.

En azından huzurluydular!

Bir gün köyleri basıldı elleri silahlı vahşi hayvanlar gibi saldıran insan kılıklı/insanımsı yaratıklarca! Birçoğu öldü. Kaçabilenler evlerinden eşyalarını bile alamadan yola düştüler. Patlayan bombalar, atılan mermilerle yaralanmışlardı, yine de kaçmaya çalıştılar.

9 yaşındaydı. Uzun saçları, gülümseyen yüzü, yuvarlak gözleri ve umutları vardı. Patlayan bombaların seslerinde öylesine korkmuştu ki küçük yüreği, derinlere kaçan aklı bir daha gün yüzüne çıkmadı! Bir de vücuduna saplanan mermi yüzünden sakat kalmıştı.

Hem aklını hem sağlığını hem güzelliğini hem de insanlığını kaybetmişti!

Kaçmak için yola düştüklerinde, babasının tuttuğu elini bile hissetmiyordu. Ne hissettiğini de bilemiyordu. Sadece yürüyordu.

Günler süren yürüyüş sonrası uzaklaşmışlardı bombalardan. Türkiye’ye gelmişlerdi. Kurtulmuşlardı!

Yine günler süren oradan oraya savrulmaları sonrasında Adana Yüreğir ilçesinde tek gözlü, kapısı ve penceresi olmayan bir yer bulup yerleşir aile. Baba ve oğlu çöp toplayıcılığına başlar. Yapacak başka bir iş yoktur. Dil bilmezler, anlaşamazlar, başka bildiği bir mesleği de yoktur. Çaresizdir!

Oğlu daha sonra, Bursa’ya yerleşen yakınlarının yardımlarıyla iş bulur. Durumları düzelecektir. Umutları artmış, hayata küskünlükleri azalmıştır.

Uzun sürmez sevinçleri. Kötü haber çabuk gelir. Oğlu Bursa’da trafik kazası geçirmiş ve yaşamını yitirmiştir!

Baba, anne ve aklını ve sağlığını kaybeden kızlarını da alarak yola düşerler. Savaştan ölmeden kurtulup trafik kazasında yaşamını yitiren oğullarının cenazesini almak üzere Bursa’ya giderler.

Bursa’da cenazeyi teslim alma işlerini yürütürken kızlarını da bir akrabasının evine yerleştirir, baba. Çaresizlik daha da artmıştır!

Cenazeyi alma işlemini bitirip akrabalarının evine geri dönen anne ve baba, gördükleri karşısında şaşkına dönerler! Kızlarının giysileri yırtılmış ve kız perişan durumdadır.

Savaşta bomba sesleriyle aklını yitiren, aldığı yaralarla sakat kalan dünya tatlısı kızları tecavüze uğramıştır. Aile perişan haldedir. Ölen oğullarının yasına başlamadan kızlarının düştüğü haksızlıkla karşı karşıya kalmışlardır.

Polise giderler, DNA örnekleri alınır ve soruşturma başlatılır!

Aile, oğlunun cenazesiyle birlikte evlerine! Dönerler.

Bir süre sonra kızlarının hamile olduğu ortaya çıkar. Savaş yüzünden aklını yitiren, sakat kalan, tecavüze uğrayan, 5 yıl içinde görmediği kötülük kalmayan 15 yaşındaki çocuk artık hamiledir!

Savaş sonrası zihinsel ve bedensel engelli, yaşadığı tecavüz sonrası da hamile kalan güzel kız 8 Ocak 2018 tarihinde bir erkek çocuk dünyaya getirir.

Kapısı ve penceresi olmayan tek gözlü ev denilen harabede kalan ailenin yeni ferdinin, belki de yaşam koşullarının ağırlığına dayanamayarak 19 günlük yaşamı son bulur.

Ancak çekilmesi gereken acılar bitmemiştir!

Haber verilen sağlık ekipleri gelip öldüğünü onaylayıp şüpheli görünce, polise haber verir. Gelen polisler olay yeri incelemesi yapar. Bebeğin cenazesi Adli Tıp morguna götürülür.

Otopsi yapılacak ve kesin sonuç çıkacaktır!

Anne Nijmeh ile baba Fevvaz, Oğluları Abdullah ve kızları Mezgin Şıkhani ailesi savaşla birlikte tüm hayatları acı dolu olarak geçmiş ve çekecekleri acılar henüz bitmemiştir.

Yaşamları darmadağın olan ailenin kızları mezgin akıl ve beden sağlığını yitirmiş, tecavüz edilmiş, doğurduğu erkek evladını da yitirmiş, oğullarını trafik kazasında kaybetmiş, anne ve baba yaşamın ağır koşulları altında ezilmiş, adli tıp sonuçlarını bekliyorlar! (1)

Şıkhani ailesi, savaştan kaçan bir milyona yakın aileden sadece birisiydi.

Ne suçları vardı bu insanların?

Savaşı onlar mı çıkarmıştı.

____________________

1.http://www.karar.com/adana/suriyeli-15-yasindaki-kiz-cocugunun-ic-acitan-drami-736687#